![]() |
Talat Atilla Erdoğan'a tuzak! Fakat siz böyle giderseniz seçimi fena halde kaybedersiniz! |
![]() |
Cengiz Altınsoy Sen bir günahkarsın |
![]() |
Mihriban Başlı Yorulunca hayat biter! |
![]() |
Adnan Küçük MÜSTEMLEKE GÜÇLERİN İPİNE SARILMANIN MEÇHUL AKIBETİ |
![]() |
Tuğba AYAN Uyuşturucu İlleti! |
![]() |
Melike Topuk 100 kişi 1 beden |
![]() |
Zahide Guliyeva ANNELİK NEDİR BİLİYOR MUSUN? |
![]() |
Kıvılcım Kalay İnsanlar karşı cinste ne ister? |
![]() |
Canan Sezgin 15 NİSAN YENİ HAYATIMIZIN İLK GÜNÜ! |
![]() |
Tuğrul Sarıtaş HEKİMLİĞİN VİCDANLA İMTİHANI |
![]() |
Tekin Öget NE ÇORBAYMIŞ ARKADAŞ BANTSIZ DA İÇİLMİYOR |
![]() |
Esra Süntar HATANIN ONTOLOJİK ve ETİK BOYUTU |
![]() |
M. Kürşat Türker GÖLGESİNİ YİTİRENLER |
![]() |
Ersan Yıldız Harf tutulması |
![]() |
Haktan Kerem Ural SİYASİ HEYELAN |
Siyasi hayatta, bilimde, medyada, sanatta ve akademide “vasat” olanın kolay yükseldiğini, yeteneklilerin ya geç, ya da hiç fark edilmediğini görüyoruz.
Liderlik mekanizması bu değerlendirmenin biraz dışında kalıyor çünkü... Kader- şans olgusu en çok liderlere fırsat vermek için çalışıyor sanki. Anlayamadığımız bir manevi torpil, daha doğrusu kader çarkı onlar için kanat çırpıyor adeta.
Aslen Polonyalı ama Alman olarak bilinen felsefeci Schopenhauer bize bu konuda müthiş ilhamlar veriyor.
Bu Arthur Schopenhauer; Nietzsche ve Freud'un ilk hocalarıdır.
O kadar mühim bir kimlik yani.
* ,* *
Schopenhauer “Zekâ ve kavrayışla toplumda popüler olabileceğini düşünen kişi, hâlâ hayatın gerçeklerini öğrenememiş bir acemidir. İnsanların büyük çoğunluğu, bu tür nitelikleri kıskanır ve öfkeyle karşılar." der.
Nefes kesici tespitler gerçekten...
ZEKA İKRAM DEĞİL, TEHDİT!
Ve şöyle devam eder "Bu öfke genellikle bastırılır, hatta kişi kendine bile gerçek nedenini itiraf etmez. Ancak şu olur: Birisiyle konuşan kişi, karşısındakinin kendisinden çok daha zeki olduğunu fark eder. Ve bilinçdışı bir şekilde şöyle bir sonuca varır: ‘Demek ki bu kişi de benim yetersizliğimi görüyor ve küçümsüyordur.’ Bu düşünce, içerlemiş bir öfke ve nefret doğurur."
Olağanüstü gerçekçi tespitler bunlar.
* * *
Schopenhauer, insanların zekâyla karşılaştıklarında duydukları rahatsızlığı, bir tür “mesafe duygusu” (Nietzsche’nin deyimiyle “pathos of distance”) yani, tam tercümesi olmasa bile 'uzaklığın acısı' olarak tanımlar.
Yani insanlar, zeki birini görünce, bilinçdışı bir biçimde kendi yetersizliklerini hatırlar ve bu da onları içten içe rahatsız eder.
Yine Schopenhauer’a göre:
“Zekânı göstermek, dolaylı olarak karşındakine ‘sen aptalsın’ demektir. Bu, çoğu kişi için dayanılmaz bir aşağılanma hissi yaratır. Çünkü herkes kendini zeki görmek ister, kıyaslanmak ise tahammül edilmesi zor bir durumdur.”
* * *
Baba filminin unutulmaz repliğini hatırlayalım, "Sakın bana masum olduğunu söyleme, bu benim zekama hakarettir..."
MEVKİ SAYGI GÖRÜR AMA ZEKA ASLA!
Sözü yine kemikleri bile kalmayan ama sözleri hala yaşayan Schopenhauer'a bırakıyorum.
“İnsanlar, en çok gurur duydukları şeyin zekâ olduğunu bilirler. Çünkü zekâ, onları hayvanlardan ayıran şeydir. Bu yüzden, birinin senden daha zeki olduğunu kabul etmek istemezsin; bunu fark ettiğinde de öfke ya da hakaretle tepki verirsin...”
Yani insanlar, zihinsel olarak kendilerinden üstün birine hakaret ederek durumu kendi alanlarına hapsetmeye çalışırlar.
* * *
Schopenhauer konuşmaya devam ediyor.
“Toplumda, mevki ya da zenginlik saygı görür. Ama zekâ asla. Zekânın en fazla karşılaşabileceği şey yok sayılmaktır. Eğer fark edilirse, bu bir küstahlık gibi algılanır ya da sahibinin gurur duyma hakkı olmayan bir ayrıcalık gibi görülür.”
Zekâyı toplumda göstermek, çoğu zaman bir cezayı da beraberinde getiriyor ve insanlar, muhatabını küçük düşürmek için bir fırsat kollamaya başlıyor.
APTALLIK BÜYÜK ŞANS!
Schopenhauer finali de güzel yapıyor;
“Aptal olmak, sosyal çevre edinmek için bir avantajdır. Tıpkı vücut soğukken ateşe yaklaşmak gibi, zihinsel olarak üstün hissetmek isteyen kişi de, kendisinden daha aşağıda olanlarla birlikte olmayı arzular...”
Schopenhauer, zekânın yalnızlığa neden olduğunu, zeki kişilerin bilinçdışı bir kıskançlıkla itildiğini, ardından bu kişileri karalamak için bahaneler üretildiğini, buna karşılık, düşük zekâlı birinin daha uyumlu, alçakgönüllü ve sevecen olabileceğini, çünkü çevresine ihtiyaç duyduğunu, bu yüzden siyasi hayatta, bilimde, medyada, sanatta ve akademide vasat olan hızlı bir şekilde yükselirken nitelikli olan görmezden gelinir." tezini ısrarla savunur.
Belki de ifade özgürlüğü asırlardır bu yüzden problem haline getirildi.
* * *
Bir köy kahvesinde bu yazıyı okusam, muhtemelen anadolu ferasetiyle "Onu bunu bilmem arkadaş. Adam resmen zekanı sakla diyor!" yorumunu yapar.
Ve bu tespit güzel ve saf bir özet olur...
Ve fakat varoşsal krizimiz olan "kendini gerçekleştirme" talebimizi nereye koyacağız?
Hayat bize "Nereye koyarsan koy ama ortaya koyma!" gerçeğini dayatıyor.
İktidar- muhalefet fark etmez.. Medya, siyaset, akademi ve sanat dünyasındaki kritik kimliklerle konuşurken zekanızı (kaldıysa!) saklayın desem, eminim ciddiye almayacaksınız ama yine de bir düşünün derim.
* * *
Negatif- pozitif her ayrıntının adresi Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak damgalanıyor.
Dikkatli bakın lütfen; koskoca devlet başkanına iktidar içinden- dışından sürekli düşman üreten bir gizli yapı aşikar değil mi?
Bu Erdoğan'a bilerek- bilmeyerek kurulan bir pusu değil mi?
Paralel mi, simetrik mi, yoksa asimetrik mi bunu zaman ortaya çıkaracak ama bu yapıların bazıları aleni, bazıları da hava gibiler. Gözümüzle görmesek de nefeslerini hissediyoruz!
Meseleyi sadece ekonomik kriz olarak görenler eksik bir tanımlama yapıyorlar.
İktidar cenahına her şartta destek verenlerin bir bölümü gönül köprüsünü yıkarken, diğer ve daha zorlu kısmı, intikam alma eşiğine geldi.
İktidara oy veren ve verme potansiyeli taşıyan seçmen, yerel seçimlerdeki motivasyonunu tekrarlayabilir!
Neydi yerel seçimlerdeki o motivasyon ?
"Seni sevdim. Karda- ayazda bırakmadım. Senin beni sevdiğinden şüpheliyim. Zekamla oynama!"
* * *
Hatırlayın lütfen;
Eskiden yolda kalan arabayı çalıştırmak için hangimiz arabayı iteklemedik.
Dörtlü flaşörler yakılır, diğer sürücüler uyarılır, araba güvenli bir yere çekildikten sonra "Kardeş Bi el atıverin arabaya!" denirdi.
Şimdi herkes oturmuş çekici bekliyor!
Araba uçurumun kenarında.
Böyle giderse freni patlayan kamyon gibi aşağı doğru gider!
İktidar şimdiye kadar neden kazandı?
Muhatabı hep millet olduğu için elbette.
Peki şimdi neden inişte?
Özgür Özel, Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nu muhatap ya da hedef aldığı için...
İktidar cenahının siyaset pratiği giderek CHP'yi merkeze doğru çekiyor.
Bir panik atak izlenimi veriyor.
Oysa sakin ve cool takınmak iktidar cenahının en büyük kozlarından biriydi!
Bir kuş, üzerinde oturduğu ağaç dalının kopmasından hiç korkar mı? Korkmaz... Çünkü o ağacın dalları kırılsa da kanadı var ve uçar! O zaman iktidar kanatlarını neden kendi elleriyle yoluyor!
O kanat sevgi, adalet ve eşitlik değil mi?
* * *
VESSELAM: Sen bir damlanın içindeki bütün okyanussun. - Mevlana
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
Bu yazı 393 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |