Talat Atilla Bakanlar değişiyor mu? Ankara'da neler oluyor? Ecdadın için biraz onur lütfen! |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN Çakralar ve Uyanış |
Adnan Küçük 5 KASIM SEÇİMLERİ: BÜYÜK HADİSELERE VE SEÇİM HİLELERİNE GEBE |
Cengiz Altınsoy Aynı dünyanın insanlarıyız |
Kıvılcım Kalay BİBER |
Canan Sezgin KAOTİK YENİ AY |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Bu sütunları takip eden okurlarım bilir. 10 ayı aşkın zamandır, bir kökü dışarıda, diğer kökleri içeride networku geniş bir hücrenin sıra dışı planları olduğunu sık sık yazdım.
Plan, önce sokakları karıştırmak, sonra da darbeye zemin hazırlayacak bir projeksiyon geliştirmek.
DEM'in sokakları işaret etmesi ve Emniyet’teki son gelişmelerin büyük olayların küçük bir fragmanı olup olmadığını henüz bilmiyoruz...
Sonucu şimdilik zamanın hakemliğine bırakalım.
Çoğumuz, belki de hepimiz...
Her hangi kritik bir olayla karşılaştığımız zaman objektif olmakta zorlanıyoruz.
Çünkü...
Hangi yaştaysak, o yaşa kadar biriktirdiğimiz ideolojik bakışımız, okuduklarımız, duyduklarımız önümüzdeki gerçeği bloke edebiliyor.
Önyargılarımız bir Çin Seddi gibi önümüze dikiliyor.
Belki bu satırların yazarı da zaman zaman eleştirdiği bu bilinç tuzağına düşüyor olabilir.
Ancak...
Beraberce bu Çin Seddi’ni aşabiliriz.
En azından deneyebiliriz.
Martin Luther King'in "Uçamıyorsan, koş; koşamıyorsan, yürü. Eğer yürüyemiyorsan, sürün ama hareket etmeye devam et. Geleceğe ilerlemeyi sürdür." sözlerinden de ilham alarak beraberce flashback yapabiliriz.
Son 20 yılda, belki yüzyıla sığmayan
iyi/kötü hadiseler yaşadık.
Bir yandan Habur olaylarını, Osman Öcalan'ın TRT'ye çıkartılmasına tanıklık ederken, diğer yandan bir Milli Eğitim Bakanı "Öğretmenler ilgi çekmek için intihar ediyor!" diyebildi.
Diğer yandan 20 yılda 27 bin 500 kilometre bölünmüş yol yapıldı, havalimanı sayımız ikiden fazlasına katlanarak 26'dan 56'ya yükseltildi.
Bu topraklarda bir milletvekilinin oğlu, faili teşhis etmek için polisleri ip gibi sıraya dizebildi.
Yemyeşil Kazdağları’nı çorak bir cehenneme çevirdik.
Diğer yandan savunma projelerinin bütçesini 5,5 milyar dolardan 75 milyar doların üzerine çıkarmayı başardık.
Kendi bakanlığına mal satan bir bakanımız oldu bu topraklarda.
Bir kaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplayamayız diyen bir bakan geldi, geçti.
"Senin gelmene sevindim" diyen bir vatandaşa, dönemin İçişleri Bakanı "Nereden bileyim sevindiğini. Bir takla at da göreyim!" diyebildi!
Ankara'da Gar saldırısında 103 vatandaşımız öldü.
Diğer yandan savunma sanayimiz çağ atladı. Anka, Bayraktar, Akıncı, Gökbey, Atak, Hürkuş, Milden projeleri, Altay tankı gibi yerli ve milli projeler göğsümüzü kabarttı.
Mavi Vatan kavramını oturtamasak bile, kuvvetli bir irade gösterdik.
Terörün kökünü kazımaya ramak kalan başarılar elde ettik.
Bazen iki ileri bir geri.
Bazen de iki geri bir ileri mesafe aldık...
Doğru ve yanlışların at başı gittiği, hareketli bir 20 yılı geride bıraktık.
Bu girizgâhı, biraz bugüne gelmek, biraz da Martin Luther King'in "Zaman gelir sessizlik ihanet olur." sözünü selamlamak için yazdım.
Hatırlayalım.
15/05/2024 tarihinde Sabah'tan Abdurrahman Şimşek imzalı "Emniyet 288 kişiyi dinledi" başlığı ile yayılan habere, aynı gün Emniyet Genel Müdürlüğü'nden yalanlama geldi.
Emniyet’in X hesabından yapılan açıklamada şöyle dendi;
“Sosyal medyada ve bazı televizyon kanallarında Ankara İl Emniyet Müdürlüğünce ‘yasa dışı dinleme yapıldığı’ ile ilgili çıkan haber ve iddialar asılsızdır ve kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.”
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu açıklaması doğru ama eksikti!
Emniyet DİNLEME yapmadık dedi ama İZLEME yapmadık demedi, diyemedi!
Çünkü...
Velev ki dese...
Bu doğru olmaz!
Aralarında önemli siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerin de olduğu 300'e yakın kişinin...
Telefon ve internet trafiği, telefonunun nereden sinyal verdiği ve kimleri aradığı gibi bir çok başlıkta izlemeler yapıldı.
Evet, telefon dinlemesi yapılmadı ama izlenilen kişilerin networklerinin ele geçirilmesi de dinleme kadar kritikti.
Hatta kamuoyuna yansımayan birçok gelişme yaşandı.
Bakanlık’ta bu izlemelerden haberi olmayan kritik isimler, "Neler oluyor?" diye birbirlerine sordular.
İzlendiğini öğrenen kritik bir isim, izleme yaptığını düşündüğü polis şefinin avukatını arayarak "Beni nasıl izlersiniz? Sizi mahkemeye vereceğim" diye hesap sordu.
Konudan haberi olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, öğrendiği an sinirlenerek "Bu olayın önüne, arkasına iyi bakın" talimatı verdiği konuşuldu Ankara'da.
MHP Lideri Bahçeli'nin kurmaylarına "Fitne çıkarmak isteyenler var! " diye tepki gösterdiği konuşuldu.
Mülkiye Başmüfettişlerinin bu olayla ilgili soruşturmayı bitirdiğini biliyoruz.
Ne kadar doğru bilmiyoruz ama konuyla ilgili görevlendirilen başmüfettişlerin konunun uzmanı oldukları söyleniyor.
MHP bu süreçle ilgili beklentisini "Bu iş bir kaç polis şefinin işi değil!" diyerek işaretlese de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Darbe" iddialarına şimdilik ihtiyatlı yaklaştığını söyleyebiliriz.
Yanıtlanması gereken kritik soruların şunlar olduğunu söyleyebilirim.
1) Bu iddialar doğruysa; bir kaç polis şefi bireysel olarak bu kadar nasıl rahat hareket edebildi?
2) Bireysel değilse, kim, kimler organize etti?
3) Emniyet camiası disiplin ve alt-üst ilişkisindeki özenle tanınan bir camia iken, nasıl oldu da hiyararşiden bu kadar
koptu? Kopmadıysa, şef kim?
4) Bu olayların Sinan Ateş ile bağlantısı var mı?
5) Neden herkes, ya da çok kişi filin bir tarafını tutma ihtiyacı hissediyor?
Olayların nereye, neden, nasıl uzandığını şeffaf şekilde bilmemiz sadece kamuoyu için değil, siyaset ve emniyet içinde faydalı olacak.
Yoksa hiç birimiz emniyette olamayız!
DİP NOT...
Bütün projeksiyonları emniyete çeviren akıl, ordunun içinde bazı hareketlenmeleri perdelemek istiyor olabilir mi?
Neden olmasın?
Charles Bukowski, "Tünele girdiğinizde dikkat edin dostlarım, umut sandığınız ışık tren farı olabilir!" der.
Doğru söyler!
KÖTÜLER ÇOK KALABALIK
Kötülük, insanın en karanlık köşesinden tırmanır. Kendi yarasını açan zehirli bir hançer gibi...
Kötülerin kendi karanlıklarını yaymaktan haz aldıklarına da inanırım.
Sözünü ettiğim kötüler elbette "istikrarlı kötüler..."
Yoksa, hiç birimiz melek değiliz.
Kötülerin kötülüklerini meşrulaştırmadaki en büyük silahları... Dogru-yanlış arasındaki çizgiyi silikleştirmek oldu.
Eskiden her hangi bir doğru, ayak sesinden, kokusundan dahi bilinirdi.
Şimdi karşımızda dimdik dursa bile tanıyamıyoruz!
Doğruyu katleden bir insan topluluğu ile karşı karşıya bu gezegen.
Eflatun, "İnsanlara kötülük etmek, iyilik etmekten daha kolaydır." der.
Çok kolaycı, çok berbat olduk.
İnsanın bazen, "Erdem kılığına girmemiş, ondan destek almamış kötülük var mı? "
diyen Jean de La Bruyere inanası geliyor!
VELHASIL: Güvendiğiniz kişilerin sizi etkilemesine engel olun. Thales
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 26002 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |