Talat Atilla İmamoğlu; 2'ye 1... Ankara Temsilcisi'nin tacizinden intiharın eşiğine gelen kadın gazeteciler! |
Mihriban Başlı Beyaz sayfa...temiz eller! |
Tuğba AYAN Yozlaşmanın ilişki modernizasyonu |
Adnan Küçük VAHŞİ BATI MEDENİYETİNİN KANLI YÜZÜNÜN GÖRÜNÜR HALİ |
Cengiz Altınsoy Kibirli |
Kıvılcım Kalay Yaşasın Hayat |
Canan Sezgin ELBET BİR GÜN TUTULACAĞIZ! |
Tuğrul Sarıtaş DEMET ÖZDEMİR' DEN 25 MİLYONLUK REKLAM ANLAŞMASI! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar SU ÜSTÜNDE İKEN SU İÇİNDE OLMAK |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Sima Güleser Polat İPİN UCU KAÇTI! |
Uğur Özteke SAĞLIKTA KANDIRMACA YENİDEN Mİ BAŞLIYOR? |
Mesleğim elbette gazetecilik ama sahne sanatlarına da ilgim vardır.
3 filmin yapımcılığı, 1 filmin başrol oyunculuğunun yanında, 2 filmde de yan roller de oynadım. Tabi ki profesyonel sanatçılara saygım büyük ve bu konuda iddialı değilim. Sinema sadece hobim, haddimi bilirim.
Türk-İsveç ortak yapımı kısa metrajlı Beklenmedik Hayat filminde de general rolündeydim.
(Filmin Habertürk'deki fragmanı için TIKLAYIN)
(Filmin tamamını izlemek için TIKLAYIN)
Senaryoya göre, sert bir general, ölmek üzere olan annesi için izin isteyen Mardinli askere, iç karışıklık nedeniyle izin vermiyordu.
Senaryo kendi içinde tutarlı olsa da, yönetmenden senaryoyu tersine çevirmesini, aksi halde bu rolde oynamıyacağımı nazik bir dille anlatıp "Önce Anne!" dedim.
Yönetmen ricamı nezaket gösterip kabul etti.
General rolündeki ben, iç kargaşada askere ihtiyaç olmasına rağmen annesi ölmek üzere olan askere "Git, anneni gör!" diye izin verdim.
Tıpkı, Şeyh Edebali'nin "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın!" öğüdündeki gibi.
Sizi çözüm sürecinin olduğu günlere götürmeliyim ki, yazdıklarım ve yazacaklarım anlaşılabilsin.
Tarih 2019- 2011 yılları.
Devlet, 'çözüm süreci' başlıklı, kimilerinin Kürt Açılımı, kimilerinin demokratik açılım diye tanımladığı bir süreç başlattı.
Bu sürecin başarıya ulaşabileceğine inanmadım, ütopik buldum.
Bu düşüncelerimi yazdım, tv programlarında söyledim.
Sıkıntılar da yaşadım!
İtirazımın temel noktası iki ana başlıktan oluşuyordu.
PKK, varlığını silahtan alan bir terör örgütüydü, silahı bıraktığında bir hiç olacağını biliyordu.
Ayrıca PKK, silah bırakmayı istese bile ABD'nin bir şekilde engelleyeceğini öngördüm.
Velhasıl, süreç daha sonraları öyle bir yere evrildi ki, İmralı'ya gidenler-gelenler, Habur olayları derken, vaziyet kaotik bir noktaya taşındı.
Henüz Habur dahil kaotik durumlar gerçekleşmemişti.
Gelinen noktayla ilgili basın toplantısı yapılmasına karar verildi.
O dönem Güneş Gazetesi’nin Ankara Temsilcisiydim.
Gazetelerin sadece Ankara Temsilcilerinin katıldığı basın toplantısında, açılımın mimarları Bakanlar ve Milletvekilleri de vardı.
Sohbet bölümünde bir çok gazeteci arkadaşım açılımı öven sözler söylediler, bir kısmı da sessiz kaldı.
Ben yukarıda ifade ettiğim itirazları sıralayınca, iktidarın kuvvetli bir ismi bana atfen, "Anneler ölsün mü? " gibi sorudan çok yorum, yorumdan çok itham içeren bir söz kullandı.
Hayatının tek karesinde ayrımcılık yapmamış, filmde dahi anne kavramını önceleyen bu satırların yazarına haksızlık yaptı.
O dönem öyle bir hava vardı ki, açılımı eleştirenler neredeyse hain ilan ediliyordu.
Dikkatli kelimeler seçtim.
Bakan ve bu satırların yazarı arasında mealen şu konuşmalar geçti.
- Dünya'nın her yerinde devlet, terör örgütleriyle istihbarat örgütleri aracılığıyla görüşebilir ama siz bunu kameralar eşliğinde yapıyorsunuz.
+ Ne kamerası? Ne canlı yayını?
- Sayın Bakan, Öcalan'la görüşen Milletvekilleri, İmralıya girerken de, çıkarken de canlı yayınla "Öcalan'la şunu konuşacağız, Öcalan'la bunu konuşacağız " demediler mi?
+ Olabilir, ne sakıncası var?
- Sayın Bakan, elbette niyetiniz iyi ama bu görüntüler bazı Kürt vatandaşlarımız nezdinde PKK'yı meşrulaştırabilir.
+ Ne alakası var?
- Alakası olduğunu düşünüyorum. Devlet muhatap olduğuna göre demek ki o kadar da terörist değiller gibi bir algı şuur altında yer tutabilir.
+ Neyse!
Tüm bu uzun girizgahı önümüzdeki süreçte gelişmesi muhtemel gelişmelere mihmandarlık yapsın diye yazdım.
Muhalefetin yumuşak karnı HDP.
HDP, PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmeyen bir parti.
PKK'yı hiç kınamadılar.
Kınayın demekten siyaset de yoruldu ve artık bu talep de pek duyulmuyor.
Vatandaş hariç!
Anlaşılan, ittifakın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu HDP'yi ziyarete gidecek.
Bu ziyaretin fazla sorun meydana getirmeyecegi de görülüyor.
Ancak..
Selahaddin Demirtaş ve HDP yöneticilerinin açıklamalarından, sürecin Millet İttifakı ile pazarlık noktasına taşınacağını öngörüyorum.
Doğrusu "Hadi bizi destekleyin!" dediginiz bir partiye "Destekle ama bir şey de isteme!" demek, siyasetin tüm bilimsel verilerine aykırı bir durum.
İşte bu açık- örtülü pazarlık noktasında sürecin bambaşka bir noktaya taşınacağına dair bir kısmı öngörü, bir kısmı da bilgi olan durumu izah etmeye çalışayım.
Kılıçdaroğlu, HDP ile anlaşsa da, anlaşmasa da, sürecin finalinde yine sahneye PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın çıkacağını düşünüyorum.
HDP, iki durumda da "Öcalan'ın onayını almamız lazım!" diyecek.
İşte bu fotoğraf, başta İyi Parti ve DP tabanı ve Akşener- Gültekin Uysal nezdinde masada büyük bir depremi tetikleyebilir ve masa dağılabilir!
Öcalan eski gücünde olmasa da, kendi sosyolijisinde 40- 80 yaş arası yaş grafiginde etkili.
Demirtaş gençlerde!
Dikkatli bakınca, Öcalan'ın oyun oynamayı, dikkate alınmayı sevdiğini anlayabiliyoruz.
HDP, Öcalan'ın usulen, gönlünü almak niyetiyle de olsa, "Öcalan ne diyecek? " diye İmralıya bakacak!
Ve her şey sanki birbirine karışacak gibi!
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 31195 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|