On dördüncü yılda da yanıltmadı dostunu, mevsimi gelir gelmez kondu Âdem amcasının kayığının ucuna Yaren Leylek.
Ne milyon dolarlık bi tekneye, ne yedi katlı yata, ne de marinaya demirlemiş bir saray yavrusuna.. Bildiğin dümdüz bir deniz gecekondusuna, bir barakaya, bir takaya kanatlarını seğirdi yine Yaren Leylek.
Bahçemde lale sürgünlerini gördüm dün sabah. Yarenlik dediğin de böyle olmalı zaten, zamanında uğramalı kıyılarına baharın, mevsiminde açmalı dalında sümbül ve yaman günde patlamalı toprağında leylak.
Ve rüzgâr, alnından öpmeli kiraz dalının. Büyük şairin sözlerine kulak vermeli: aynı kiraz dalı bir kez bile sallanmaz aynı rüzgârla demeli.
Volkan abimin gidişine şakaklarımın eğilişi gibi;
Yüreğim daraldığında hanesine uğradığım, elli kez aynı sofrayı paylaştığım, akıl aldığım, fikrini sorduğum, o doymayınca doymadığım bir dost gibi, yolunu gözlediğim yolcu gibi gömdüm seni bir çınar fidanının topraklarına..
Bi çınar diktim Volkan abi.
Bağrına vura vura okuduğun o Nazım hasadının dibindesin şimdi: Traktörle türküler geçiyor alt başından mezarının. Seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu uğruyor dallarına çiçeklerinin. Tarlalar orta malı olmadı
Ama o destandan hali, vasiyetin olduğu üzere Anadolu'da bir köy mezarlığındasın şimdi ve uyarına geldi, tepende taş maş da yok hani.
Ve bir ceviz ağacı dibindesin, dilediğin gibi..
Nazım’ın satırlarından hasat o türküleri ciğerinin dibinden söylemiştin sen: daha onlar düzülmeden. Duymuştun yanık benzin kokusunu, traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Ve Volkan abi,
Geleceğim her bahar Yaren Leyleğin Âdem amcasına geldiği gibi. O kelebek misali: on dört bin yıl gezsem de pervanelikte, sıdkı ismin duymak için divanelikte, içeceğim şarabı mestanelikte.
Kırkların ceminde dara düş olsam da, her bahar yanındayım
Volkan abi.