Kimi zaman bir şehri anlamak için onun sokaklarında yürümek gerekir. Taşlarına basarak, rüzgârına karşı yürüyerek, eski bir dükkânın önünde durup vitrinine bakarken geçmişin izlerini soluyarak… Kapadokya’nın peribacaları arasında gezinmek gibi, Kommagene’nin heykellerine dokunmak ya da Pamukkale’nin travertenlerinde çıplak ayakla yürümek gibi… O an orada olmak, yerle temas etmek, oranın ruhunu hissetmek demektir.
Ancak tüm bunlar bir yere dairdir. Belirli bir anın, belirli bir coğrafyanın içinde kalırız. Zamanla oraya ait olur, oraya ait olanı anlamaya başlarız. Fakat soru şu: Sadece oraya ait olanı anlayarak bütünü kavrayabilir miyiz?
Bir de kuşbakışı bakmak var…
Yükseğe çıktığınızda, mesela bir uçağın penceresinden bakarken görürsünüz ki Kapadokya sadece vadilerden ibaret değildir. Kommagene yalnızca heykeller değildir. Bir ülke, bir yaşam, bir tarih sadece dokunduğumuz yerden ibaret olamaz. Ne kadar yükselirsek, görüş açımız o kadar genişler ve anları, yerleri, hikâyeleri birbirine bağlayan görünmez çizgiler belirir.
İşte bir olaya çok yakından baktığımızda, onun sadece görünen kısmını algılarız. Bize çarpan duygusu, yarattığı etki ya da o anki haliyle kalır belleğimizde evet, ama birkaç adım geri çekilip baktığımızda, hatta zihinsel olarak bir yükseklik kazandığımızda, olayın öncesini ve sonrasını, nedenini ve sonucunu, duyguların ardındakini de görmeye başlarız. Çünkü yakından bakmak sezgiyi güçlendirir; uzaktan bakmak bilgeliği…
Bir ülkeye, bir topluma, bir insana hatta kendimize bile kuşbakışı bakmak gerekir zaman zaman. Çünkü bir ömrün sadece bir kırgınlıkla, bir şehrin sadece bir manzarayla ve bir insanın sadece bir hatayla tanımlanması ne kadar eksik olurdu değil mi? Kuşbakışı bakmak; yargılamak için değil, anlamak için yükselmektir. Görüş açısını büyütmek; gerçeğin yalnızca bir yerde değil, her yerdeliğini fark etmektir.
Ve şimdi…
Bedenin bulunduğu yerde kalsın. Ruhunu al ve yukarı çık. Şöyle bir bak kendine: Yaşamına, seçimlerine, çevrendeki insanlara…
Görüyor musun senin için mücadele edenleri? Ya da sessizce kuyunu kazanları?
Biraz daha dikkatli bak:
Yaşadıklarını, hissettiklerini, tepkilerini daha geniş bir çerçeveden yeniden değerlendir. Çünkü orada
sadece bir kırgınlığın ya da zaferin içindeki yalnızlığın değil, belki de yıllar sonra fark ettiğin bir hatan olacak. İşte bu yüzden yukarıdan bakmak önemlidir. Sadece içinde yaşamakla yetinme hayatı. Ruhunu al ve uç.
Kendine dışarıdan, ama merhametle, ama cesaretle bak.
Çünkü bazen en doğru bakış, yukarıdan olandır. Hem temas etmiş hem yükselmiş olanın bakışı…
Öyleyse;
Bakışınız Ağrı’nın doruğundan olsun, yüreğiniz Çukurova’nın bereketiyle dolsun.