Daha önce Haçlı dünyasının sömürge ve soykırım uygulamalarının kısa örneklerinin yer aldığı “HAÇLILARIN KORKUNÇ “SOYKIRIM” TARİHİ” ve “BU SOYKIRIMLARIN HESABINI KİM VERECEK?” başlıklı yazılarda, Batının karanlık yüzünü ortaya koymaya çalışmıştık.
Batı hem İslam ülkelerini hem de Afrika’yı sömürdü. Haçlı saldırıları ile Osmanlı Devleti’nin dağıtılmasından sonra Türkler dahil, Müslüman ülkeler, tutsak hale getirildiler. Müslümanlar son asırda çeşitli Batı ülkelerine gizlice bağlı olan güdümlü yönetimlerce idare edildiler.
Bu sömürü düzenlerine isyan eden yapılar, teşkilatlar, dünyada patron konumunda olan egemen devletlerce “terörist” ilan edildiler. Hem faaliyet gösterdikleri ülkelerin yönetimleri hem de küresel güçler, bunlara savaş başlattılar.
Egemen devletler Müslümanların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sistematik olarak sömürdüler. Dünyanın en zengin ülkeleri, en fakir, en geri ülkelere dönüştürüldü. Bakınız Irak’ın durumuna.. Dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip ülkede insanlar, benzine muhtaç durumdalar. Kendi kaynaklarını Amerikan, İngiliz, Fransız şirketleri kullanıyor.
Daha önce farklı şekilde sömürdükleri Irak’ı bu defa Saddam Hüseyin’i bahane ederek çökerttiler. Sudan’da benzer bir durum var. Libya’yı ikiye bölmek için her imkanı kullanıyorlar.
Yer üstü ve yer altı muhteşem zenginliklerin sahibi Müslümanlar, kendi ülkelerinde parya muamelesi görüyorlar.
Bugün İslam İşbirliği Teşkilatı Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin raporu İslam dünyasının içinde bulunduğu vahim tabloyu tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.
1.7 milyar nüfusa ulaşan Müslümanların, bu rapora göre 1 milyar 50 milyonu, oruç tutuyor.
Bunların 300 milyonunun refah seviyesi yüksek ve iftar ile sahuru mükemmelen yapabiliyorlar.
Oruç tutan 240 milyon Müslüman, orta derecede refah düzeyine sahip, iftar ve sahurunu yeterli derecede yapabiliyor.
400 milyon Müslüman, iftar ve sahurunda sadece pirinç lapası, patates püresi, makarna haşlaması gibi gıdalardan birini veya yöresel ot yemeklerini yağsız ve etsiz kavurarak veya pişirerek yiyebiliyor.
110 milyon Müslüman ise daha vahim bir hayat sürüyor. Bunlar tamamen kamplar, çadır kentler veya fakir semtlerinde verilecek yardımları bekliyor ve gelecek yardımlarla iftar ve sahur yapabiliyor. Bunlar için Ramazan dışı aylar, yıllar da farklı değil.
Yani 300 milyon Müslüman lüks ve bolluk içinde israfa varan refah yaşarken, 510 milyon Müslüman açlıkla pençeleşiyor.
Müslümanları bu esaretten ve sömürüden kurtarmak isteyen liderler ve kurumlar Batının hedefindeler. Muhammed Mursi işte bunun bedelini ödüyor. Türkiye, işte bu sebeple Batının hedefinde. İhvan-ı Müslimin bu sebeple “terörist” ilan ediliyor. HAMAS, bu sebeple “terör örgütleri” listesinde yazılı.. Bu sebeple MİT’e operasyonlar yapılıyor. Müslümanların özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele edenlere karşı bu nedenle savaş koalisyonları kuruluyor.
Haçlı zihniyeti, İslam ülkelerinde kurdukları köle düzeninin değişmeden devam etmesini istiyor.
Bu sebeple Türkiye’deki İslam karşıtı kesimler destekleniyor. Bu sebeple hükumet “cihatçı terörü” desteklemekle suçlanıyor. Batılılar ve içerdeki yerli uzantıları, bu sebeple İslam karşıtı “seküler terör örgütleri” ile ortak hareket ediyorlar. Bu sebeple İsrail ve ABD, sözde “düşman” gibi gösterdikleri İran’la birlikte İslam karşıtı PYD’yi destekleyip Suriye sınırından Türkiye’ye karşı bir “tampon bölge” oluşturmaya çalışıyorlar.
İşte bu yüzden Türkiye’deki laikçi çevreler, işbirlikçi “kapitalist solcular” bir anda PKK ve PYD hayranı ve destekçisi oluverdiler.
Bütün bunları, Ramazan’da karamsar bir tablo sunmak için yazmıyoruz. Asla umutsuzluk pompalama niyetinde değiliz. Sürmekte olan küresel savaşta ortadaki “güç dengesizliklerine” dikkat çekmek istiyoruz. Umutsuzluk bir yana.. “Gecenin en karanlık vakti, şafağa en yakın olan zamanıdır.”
Her şeye rağmen ümitvarız.. Batının büyüsü bozulmuş, çöküşü başlamıştır. Karanlıkların dağılması, sürprizlerin görünmesi yakındır.