Bir asırlık sömürge ve fetret döneminin Müslümanları ne kadar değiştirdiğini son Paris saldırısı ile bir kere daha gördük.
Kendi değerlerini ya hiç bilmeyen, yarım bilen veya aksi yönde bilen Müslümanlar...
Düşünce dünyası İslami kavramlarla değil de Batılı-modernist kavramlarla şekillenmiş mütedeyyinler...
“Demokrasi”yi, “basın özgürlüğü”nü İslamın üstünde tutan “İslam ruhbanları…”
Hal böyle olunca Kur’an’da, “Mü’minleri” “iman”a davet eden ayetler akla geliyor.. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Fransa bayrağının yakılmasını “cezalandırılması gereken bir olay” olarak görüp İslam peygamberine hakareti “Batı değerleri” kapsamında “basın özgürlüğü” sayarken, Bir mü’min de, Allah’ına, dinine, kitabına, peygamberine hakareti “düşünce veya basın özgürlüğü” kapsamında görebiliyorsa burada ciddi, marazi bir durum var demektir.
Sistem tarafından, Kürtlerin müziğinin, kimliğinin yasaklanması gerekçesiyle, 30 senedir binlerce insan öldürmüş olan PKK’nın siyasi partisi yöneticilerinin, PKK’nın yaptıklarını bir “hak arama” yöntemi olarak kabul ederken Paris’te, “İslam’a ve peygamberine hakaret edenlere” saldırı düzenleyenleri “terörist” olarak saymaları ise olsa olsa patolojik bir durum olabilir. Bu arada çözüm sürecini sabote etmek için 2 sene önce Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesi karşısında Fransa yönetimini eleştiremeyen bu siyasi partinin, son Paris saldırıları konusunda neredeyse Ankara’yı suçlama çabasına girmesi ise ibretlik bir durum.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam ülkeleri parlamenterlerine yaptığı konuşmada “Müslümanlar birlik olmalı” çağrısı yaptı. Aynı gün ABD Başkanı Obama ise “Müslümanların ‘tektipleştirilmesine’ karşıyız” diyordu. Bu arada Obama’nın mesajını, bu başlıkla Zaman Gazetesi bize taşıdı.
Dünyada Hristiyan veya Yahudi gibi yaşayıp, ahirette Müslüman gibi Cennetlik olmayı hayal eden bir Müslümanlık türü gelişti. “Cihad”ı “terörizm” olarak gören, “şehitlik” mertebesine ulaşmak isteyen ama “ölmek” istemeyen bir anlayış.. Peygamber’e hakareti “ifade özgürlüğü” sayan ama cemaatinin liderine “emekli vaiz” diyeni münkir ve hakaretci sayarak tepki gösteren bir zihniyet..
Avrupa Birliği’ne girmeyi “mukaddes bir hedef” kabul edip dört elle sarılan, kendi hükümetinin beğenmediği icraatlarını Brüksel kurumlarına şikayet eden ama “İslam Birliği” denildiğinde yüz çeviren, burun kıvıran, küçümseyen ve bunu “hayal ötesi” gören bir itikad..
İslam peygamberine aleni hakaretler karşısında Papa kadar bile açık bir tepki veremeyen 1.7 milyar nüfuslu koskoca bir İslam ümmeti..
Görünür durumumuz ne yazık ki böyle.. Ancak bütün bu sessizliğin altında İslam dünyasında, giderek patlama noktasına yaklaşmış, korkunç bir kin ve öfke birikimi var. Batının bir asrı geçen zulüm ve sömürü düzenlerine karşı patlamaya hazır öfkeden söz ediyoruz. Üstelik bu öfkenin her hangi bir devletin sınırlarıyla çevrili hudutları da bulunmuyor. Batının insanlık dışı sömürü ve katliamlarına karşı bilenmiş toplulukların, yer küreyi saran, durdurulması imkansız öfkesinden söz ediyoruz. Başlayacak bir kıvılcım Batı dünyasını bir anda nereden geldiği belli olmayan alevler içinde cehenneme çevirebilir.
Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal silahların yenemeyeceği, sofistike savaş silahları ve ölüm kusan vahşi stratejilerin çaresiz kalacağı bir öfkeden söz ediyoruz.
Afganistan’da dehşet saçan uçakların, Irak’ta soykırım yapan bombaların yenemeyeceği, tanımlamaktan aciz kalacağı öfkeden bahsediyoruz. Bu öyle, bir öfke ki Müslüman ülkeleri üstten alttan bombalamaya hiç benzemiyor. Batı, bu öfkeyi yenmek için, ürettiği ve Müslümanlara karşı on yıllardır hiç çekinmeden kullandığı en ağır silahları kendi başkentlerinde kendi ülkelerinde kendi vatandaşlarına karşı da kullanabilecek mi? Yani fabrikasyon ve seri üretim silahların aciz ve işlevsiz kalacağı bir savaş duruyor kapıda. Uydudan koordinatları belirlenemeyen, sofistike radarların bile tanımlayamadığı, cephesi nerede olduğu belirsiz bir öfke savaşı bu..
Kısacası dünyaya yayılan bu sessizliğin altında aslında patlamak üzere olan derin bir öfke var. Bu öfkenin kısa sürede Avrupa’yı da Kuzey Amerika’yı da saracağını ve sarsacağını tahmin etmek zor değil. Avrupalılar bunu anladıkları için askerler şehirlere indiler. Polis ve asker sayıları hızla takviye ediliyor.
Dünya yeni ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Ama bu hesaplaşmada kimin kaybedeceği şimdiden belli. Paris’te iki çocuğun saldırısı karşısında şoka giren Batının, daha büyük bir saldırı karşısında galip gelmesi mümkün değil.
Yeni bir dünya kuruluyor. Hesaplar yeni baştan yapılacak. Sadece şimdinin değil, geçmişin defterleri de açılacak. Borçlular borcunu ödeyecekler. Alacaklılar hakkını alacaklar.
Başı secdeye değenlerden “Yeni Türkiye” ve “İslam Birliği”ne inanmayanlara şunu söylemek isteriz.
Dönüp Türkiye’nin 1990’lı ve 2000’li yıllarını düşünün ve bugünlerle kıyaslayın..
Bir de ABD ve AB’ye bakın..
AB ve ABD’nin hedefinde o zaman Afganistan vardı. Bugün 21 ülke AB ve ABD’nin hedef listesinde.
Bütün bunlar Müslümanların adım adım ortak bir noktaya gelmeye başladığını göstermiyor mu?
Daha da anlamayana söyleyecek bir söz yok!.
Alper TAN
22.01.2015
Nisa Suresi 136. Ayet: “Ey inananlar, inanın Allah'a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.”