Yeni Ankara’nın PKK terörünün bitmesine dair 2009’da başlattığı ilk çözüm girişimi nasıl berhava edilmişti hatırlayalım. Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine 19 Ekim 2009’da Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yapan 30 PKK’lının, DTP’liler tarafından miting şeklinde karşılanmaları muhalefet tarafından tam bir provokasyona dönüştürülmüş, süreç başlar başlamaz tıkanmış ve artık ilerlememişti. Dağdan inenler de medyaya çıkıp kışkırtıcı açıklamalar yapmışlar ve elbirliği ile terör ateşine odun taşımışlardı. Halbuki o tarihte başlayan süreç ilerlese idi 2009’dan 2013’e kadar teröre kurban giden binlerce PKK’lı ve onlarca şehit bugün hayatta olacaklardı. Olmadı.
Çoban zannetmiştik!
19 Haziran 2010 tarihinde Şemdinli Tekeli Sınır Hudut Tabur Komutanlığı'na bağlı Gediktepe üs bölgesine düzenlenen PKK saldırısında 11 asker şehit olmuş, 16 asker de yaralanmıştı.
O bölgenin komutanı, Tümgeneral Gürbüz Kaya; medyada 300 civarında olduğu yazılmış olan ama kendisinin 57 olduğunu ifade ettiği, sınırdan giren “PKK’lıları” "çoban" zannettiklerini söylemişti. Bir düşünün aynı anda hepsi bir arada 57 çoban..! Terör devam etti..
Terörist zannettik!
28 Haziran 2010 tarihinde ise bu defa askerimiz, Hatay’da, kırda kekik toplayan ihtiyarları öldürmüşlerdi.“Neden böyle yaptınız” diye sorulunca da “Terörist zannettik” demişlerdi. Bu olayların olduğu sıralarda kamuoyuna açıklanmamış olarak Oslo süreci devam ediyordu.
Uludere provokasyonu!
2010 yılında başlayan Oslo süreci, çözüm yönünde ikinci girişimdi. 13 Eylül 2011’de Oslo görüşmelerinin ses kayıtları, çarpıtılarak-montajlanarak yayınlandı ve Oslo süreci de heba edildi. İnsanlarımız ölmeye devam ettiler. Ama o sürecin tıkanmasına yol açan en bariz olay “Uludere olayı” oldu. “Roboski katliamı” veya “Uludere operasyonu” olarak tarihe geçen hadise 28 Aralık 2011 akşamı gerçekleşmişti. Türk Hava Kuvvetleri’nin, Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak toprakları tarafında F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucu o sırada mazot ve sigara kaçakçılığı yapmakta olan 35 Kürt vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Operasyonda hayatını kaybeden köylüler, PKK'nın da kullandığı yolu kullanıyorlardı.
Bu kaçakçı kafilesinin, terör yapmak için Türkiye sınırından girmeye çalışan PKK’lılar olduğu zannedilerek vurulduğu açıklanmıştı. Ama olayla ilgili araştırmalar, TSK içindeki Yeni Türkiye karşıtı grubun, çözüm sürecini sabote etme amaçlı bir operasyonu olduğu ihtimalini güçlü bir şüphe olarak ortaya koyuyordu. Bu olayla birlikte Oslo süreci bitti. Uludere bir muamma olarak hala ortada duruyor.
Paris katliamı!
2012’de PKK terörü zirve yaptı. Hakkari, Şemdinli gibi yerleri kurtarılmış bölge oluşturmaya çalıştılar. Şemdinli’yi basan 300 civarında PKK’lı, daha öncesinde Suriye topraklarında MOSSAD tarafından eğitilmişti. Şemdinli’de 2012 Temmuz’unda yaklaşık 3 hafta süren şiddetli çatışmalarda yüzlerce PKK’lı öldürüldü. Ölenlerden 23’ü“İsrail vatandaşı PKK’lılardı.”
2012’nin Aralık ayında “Çözüm süreci” yeniden başladı. Ve kamuoyuna açıklandı. Bu sefer 9 Ocak 2013 günü PKK yöneticisi 3 Kadın Paris’in göbeğinde öldürüldü. Bu katliam son Çözüm sürecine yönelik ilk saldırı idi. Arkasında Paris-Tahran ve Şam vardı. Türkiye içinden de paralel destekçileri duruyordu. Ama sürece zarar veremediler. Geçen yıl Gezi provokasyonuna Kürtleri de dahil etmek istediler. Tutmadı. Türküyle Kürdüyle halk Çözüm sürecini benimsedi.
Son numaralar!
Şimdi adam kaçırma, çocuk kandırma, yol kesme, iş makinesi yakma, sokak anarşisi ve bayrak indirme yöntemleri ile süreç ısrarla zehirlenmeye çalışılıyor. Çözüm sürecinin PKK tarafındaki muhatabı olan Abdullah Öcalan devre dışı edilmeye ve inisiyatifi onun elinden çıkarmaya çalışıyorlar.
BDP tabanı Ak Parti adayından soğutulmak isteniyor!
Cumhurbaşkanı seçimi arafesinde yine kritik bir kışkırtma sürecinden geçiyoruz. Ağustos seçimlerinde Ak Parti’nin adayını destekleme ihtimali bulunan BDP seçmeninin bu tercihten soğuması yönünde gayretler var. BDP’nin muhalefetin adayına destek vermese bile en azından 2010 referandumundaki gibi sandığı boykot etmesi, böylece Ak Parti adayının sandıkta zayıflatılması öngörülüyor.
Diyarbakır’da kışlada bayrak indirilmesine mani olmadığı için Başbakan ilgili komutana kızdı. “Çözüm süreci bozulmasın” diye komutanın dokunmadığı yorumları yapılıyor. Gerçek niyet bu mu bilinmez. Ama muhalefet, güvenlik güçlerinin eylemcilere “yumuşak davranmasını” hükümetin zafiyetine bağlıyor ve bunun üzerinden Başbakan Erdoğan’a yükleniyor.
Önümüzdeki süreçte daha hafif bir eylem yapan kişileri, polis veya asker vurursa bu defa “Güvenlik güçlerini başbakan kışkırttı” diye BDP-PKK tarafına olumsuz propaganda fırsatı çıkmış olacak. Çözüm sürecini ısrarla zehirlemek isteyenler ise tam da bunu istiyor.
1 Haziran’da PKK’nın kapattığı Diyarbakır- Bingöl karayolunda güvenliği sağlayan jandarmaya ateş açılması sonucu 3 askerin yaralandığı saldırıda büyük faciadan dönüldüğü unutulmamalı. Bölgede şantiye basıp, 12 işçiyi ellerini bağlayarak çadıra kapatan PKK’lı grup, çadırın çevresinden askerlere ateş açmıştı. Askerlerin de ateş açıp çadırdaki işçileri vurmasını planlamışlardı. Bu adi provokasyon bir işçinin kaçıp güvenlik güçlerine haber vermesi üzerine son anda önlendi. Önlenmeseydi taptaze bir “Uludere”miz daha olacaktı.
Kısacası ulusalcısı, paralelcisi, statükocusu, vesayetçisi elbirliği ile yeni bir Uludere çıkarıp çözüm sürecini sonlandırmak istiyorlar. Böylece eski Türkiye’yi getirmek, ülkeyi tekrar içe kapatmak istiyorlar. Türkiye’nin bu oyunu görmesi, bu oyunu bozması gerekiyor. Bu oyun bozulacak..