BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM
Ortam gergin.
Siyasette dengeler değişmiş. Birileri istemese de Cumhurbaşkanı seçilmiş.
Daha ilk gün dakika bir gol bir, milli iradenin Çankaya Köşk’üne gönderdiği Cumhurbaşkanı’na ilk tavır alınmış.
GATA’daki toplantıda ülkenin Cumhurbaşkanı’na asker konuşma yaparken “Sayın Cumhurbaşkanı’m” demek yerine “Sayın Cumhurbaşkanı” demiş.
Sayın Cumhurbaşkanı da, ülkenin Başbakan’ı da kendilerine bağlı bir kurumun bu tavrını, ülkenin selameti için, geleceği için, sineye çekmiş, yutkunmuş.
Ardından ikinci gün..
30 Ağustos resepsiyonu için ülkenin Cumhurbaşkanı’na asker “eşsiz davetiye” göndermiş.
Yani “Sen Cumhurbaşkanı olsan da sen buraya eşinle gelemezsin” demiş.
Siyasi istikrar için, ekonomik istikrar için ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı bu hareketi de sineye çekip kriz çıkartmamış.
Eşlerini evlerinde bırakıp gitmişler resepsiyona.
Anlayacağınız sinirler yay gibi.
Dokunsan patlayacağı belli herkesin.
Resepsiyonda bir iki cümle sohbet ediyor devlet erkanı.
Ama yine de herkes “şu resepsiyon bitse de gitsek” havasında.
Derken Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa eşini dansa kaldırıyor ve o da ne?
Bir bayan gazeteci de gelip Başbakan Erdoğan’a dans etmeyi teklif ediyor.
Fesüpanallah..
Dansa kaldırılmak istenen erkek, ülkenin Başbakan’ı.
Hayatında hiç dans etmemiş.
Geleneğinde, göreneğinde dans etmek yok.
Adam eşiyle bile dans etmemiş.
Olmaz ya kazara şaşıp düşse, dansa kalkma teklifini kabul etse, bütün dünyaya madara olacak, tüm dünya basınının manşetlerine taşınacak.
Memleket her işi bırakıp bu meseleyi konuşacak.
Kısaca neresinden baksan iler tutar tarafı yok meselenin.
Ama gazeteci bu cesareti nereden alıyorsa, hangi amacı güdüyorsa, hangi amaca hizmet ediyorsa, böyle bir ortamda devletin Başbakan’ını dansa davet ediyor.
Olur ya Başbakan tongaya düşüp kalkıverse kıyamet kopacak.
Sonuçta o gazeteci de patronlarına karşı “ülkenin Başbakanıyla dans eden gazeteci” olarak caka satacak.
Eskiden gazetecilik ciddi bir işti.
Saygınlığı vardı.
Gazeteci dediğiniz adam her konuda az çok fikir yürütebilen, düşünen, ülkesi için kaygıları, endişeleri olan adamdı.
O yüzden gazeteci denildiğinde şöyle bir durur, bakarlardı.
Şimdi Cumhurbaşkanlarına, Başbakanlar’a sorulan sorulara bakınca, mesleğime, mesleğimin saygınlığına düşürülen gölgeye üzülüyor ve mesleğimin geleceğinden çok endişe ediyorum.
Zira mesleğimin geleceği demek, ülkemin geleceği demek.
Nereye hayıflanmayım?
Hayıflanmamak elde değil ki..
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...