Ben nasıl olsa yetişiriz diye almak istemedim. 'Ne olur ne olmaz, sen al bunu!' diye ısrar edince aldım. Öyle bir trafik vardı ki, tam köprünün üzerindeyken ezanlar okunmaya başladı. Orucumuzu güneş batımını izlerken tam köprünün üzerinde açtık! Başkalarına da pide ikram ettik. İşin güzeli, daha sonra öğrencim arada bir takılırdı, "Ben hocama Boğaz'da iftar ettirdim!" diye. Mustafa Seçkin
Unutup tatlı yemek iyi de!
Yıl 1996, öğrenci evinde kalıyoruz. İftara 4-5 saat kala komşumuz tatlı getirmiş, ben de arkadaşıma şaka olsun diye, 'Hadi yiyelim!' dedim. Oruçlu olduğunu unutan arkadaşım Şeyma, başladı tatlıyı yemeye. Şeyma çok zayıf olduğu için Allah'ın ikramıdır deyip orucunu hatırlatmadım. 'Su ister misin?' diyorum, istemiyor, 'Bak pişman olacaksın, biraz su iç!' diyorum, istemiyor. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra iftara kadar 'su su' diye inledi durdu. Susadıkça, niye su içirmedim diye de kızdı. Zühre Kıran
Gençler, ekmeği az yiyin!
1994'te Ankara Keçiören'de yatılı öğrenciydik. Ailesi yakınlarda oturan Bayram arkadaşımızın ailesine iftara davet edildik. Ev yemeğini özleyen bizim için bu büyük bir mutluluktu. Gittik. İlk önce çorbalar geldi. Biz yatılı öğrenci olmanın verdiği refleksle ekmeği bandıra bandıra çorbayı içmeye başladık. Bizim halimizi gören ev sahibi Kemal amca, "Gençler ekmeği az yiyin!" dedi. "Misafirliğe giderek minnet altına girdik, bir de laf işittik!" diye müthiş bozuldum. Ama ben Kemal amcayı yanlış anlamıştım. Çorba gitti köfte geldi, o gitti tavuk-pilav geldi, o gitti sarma geldi. Tatlılar vs. kısacası o güne kadar gördüğüm en zengin iftar menüsüydü. İşte bu resmi geçit sonrasında anladık, Kemal amcanın ne demek istediğini. Seçkin Yağcı
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...