Hüsnü Mahalli-Akşam
Başbakan Erdoğan güvenlik nedeniyle açıklanmayan Bağdat ziyaretine hazırlanıyor. Önce Kürdistan Kürt Federe Bölgesi Başbakanı Naçirvan Barzani, sonra Irak’ın Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani Sayın Başbakanı heyecanla beklediklerini ve kendisiyle çok önemli ve yararlı görüşmeler yapacaklarını açıkladılar.
Talabani bir adım daha ileri giderek PKK konusunda Türkiye’ye her konuda yardımcı olacaklarını söyledi ve PKK’nın derhal silahlarını bırakmasını ya da Kuzey Irak’ı terk etmesini istedi. Sayın Talabani, Yunan Elefterotipia gazetesine verdiği ve AA’nın Türk medyasına servis yaptığı demecinde Erdoğan ve AK Parti sevgisine değinerek ‘laik ve milliyetçi güçlerin bu partiye yönelik saldrılarına’ tepki gösterdi ve ‘AKP’nin kapatılması durumunda Türkiye’nin çok geriye gideceğini’ söyledi. Eminim Cumhurbaşkanı Talabani bu konuyu geçen hafta bulunduğu Beyaz Saray’da Başkan Bush ile de görüşmüştür.
Sayın Talabani Sosyalist Enternasyonel’in Atina toplantısına da katılarak SE’nin başkan yardımcılığına seçilmiş ve diğer Kürt parti liderleri ile birlikte ‘Kürt sorununun Ortadoğu’daki temel sorunlardan biri olduğu’ yönündeki bir karar tasarısını kongreye kabul ettirmişti.
İşte böyle bir ortamda Sayın Başbakan Bağdat’a gidiyor. Daha önce de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad gitmişti.
Bir düşünün ABD’ye göre bölgenin en tehlikeli terör ülkesi olan İran’ın lideri ABD işgali altında bir ülkeye gidiyor ve Iraklılar tarafından en üst düzeyde karşılanıyor sonra da aynı ABD çıkıp İran’ı bombalamaktan söz ediyor.
Ama aynı ABD Irak’ın geleceğini konuşmak için müttefiği Türkiye değil de en büyük düşmanı İran ile masaya oturuyor.
Bu arada el altından Tahran ile anlaşma zemini arıyor. Washington ile Tahran arasında uçak seferleri yakında başlayabilir peşinden de Amerikalılar Tahran’da bir temsilcilik açabilir.
Hep çelişki ve iki yüzlülük.
İşgalden bu yana PKK’nın Kuzey Irak’taki her türlü faaliyetine izin veren ABD Kasım 2007’de Başbakan Erdoğan’ın Washigton ziyaretinden sonra PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyonlara izin veriyor. Aynı ABD, AB ile birlikte Türkiye’deki Kürt sorununun siyasal ve barışçıl bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyor. Barışçıl çözüm ise dolaylı da olsa PKK ile anlaşmayı içermektedir. Tıpkı ABD’nin en büyük düşman ilan ettiği İran ile masaya oturması gibi. Ya da son üç yılda Suriye’ye yönelik tüm saldırgan planlarda başrol oynayan Fransa’nın aniden Şam ile samimi ilişki kurması gibi. Batı’nın genel olarak iki yüzlülüğünü bir yana bırakırsak anlaşılan Suriye, İran ve Türkiye’nin birlikte hareket etmesi, Batı’nın tüm planlarını suya düşürmüştür.
Batı; PKK’ya verdiği destekten şimdilik vazgeçerek Ankara’nın haklı mücadelesini anlayışla karşılamaya başladı. Aynı Batı; Türkiye’nin Irak’ta hiçbir şekilde taraf olmadığını görerek Ankara’nın Irak politikasının haklılığını onayladı. Batı; nükleer programı, Irak’ın içişlerine karışması ve Hizbullah’a verdiği destekten dolayı İran’ı düşman ilan etmiş ama bu ülke ile baş edemeyince şimdi Tahran ile uyuşmanın yollarını arıyor. Lübnan eski başbakanı Hariri’nin öldürülmesinden sonra BM’de bile Suriye’ye karşı akıl almaz kararlar aldıran Batı bu ülkeyi İran’dan, Hizbullah’tan ve Filistin direnişinden uzaklaştıramayınca şimdi genç lider Esad ile iyi geçinmenin yollarını arıyor.
Garip ama gerçek.
Burası Ortadoğu denilen coğrafya ve dünyanın gözü, kulağı ve eli bu coğrafyada.
Ve kim ne derse desin bu coğrafyanın en önemli ülkesi Türkiye.
Ve bu ülkenin başbakanı böyle bir ortamda tüm dünyanın ilgilendiği Bağdat’a gidiyor.
Tam da Türkiye; Suriye ve İsrail arasında arabuluculuk yaparken.
Tam da Türkiye; İran ve Batı arasında arabuluculuk rolüne hazırlanırken.
Tam da Türkiye kendi içinde ve herkesin yakından ilgilendiği çok ciddi sorunlar yaşarken.
Bu nedenle AKP’nin Anayasa Mahkemesi’ndeki davasının bir an önce sonuçlanması Türkiye’nin bölgesel rolü ve etkinliği açısından daha da önem kazanmaktadır.
Kendi iç sorunları ile meşgul olan bir Ankara doğal olarak çevresindeki konularla ilgilenme güç ve takatı bulamayacaktır.
Üstelik yukarıda özetlemeye çalıştığım tüm bölgesel gelişmelerin kaderi en geç bu yıl sonuna kadar belli olur. Umarım o zamana kadar da Türkiye kendi iç sorunlarını aşarak kendi ulusal çıkarları ve bölge halklarının barış, esenlik ve mutluluğu için son beş yılda yürüdüğü ve çok şeyler kazandığı yoluna devam eder.
akşam
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...