Akşam yazarı Deniz Güçer, Ankara'da son dönemde artan 'telekulak' söylentilerine karşın bürokratların aldığı önlemi yazdı.
Başkent’i “dinlenme” telaşı sardı. Bürokrasiden yargıya kadar devletin her kademesinde, “Dinleniyor muyum?” endişesi yaşanıyor. Esprilere malzeme olsa da, bürokrasi dinlemeye karşı formülü eskilerden buldu. Ankara, davetsiz kulaklara karşı kendisini, “Alparslan Türkeş modeli” ile savunuyor:
1980 ihtilali öncesinde Alparslan Türkeş’in dinlemeye karşı “radyo” formülü uyguladığını, eski bir ülkücü olan Lokman Kondakçı anlatmıştı. Türkeş, odasına kim girerse girsin radyoyu hemen açıyor ve konuşmaya öyle başlıyordu. Radyodan kimi zaman Türk Sanat Müziği, kimi zaman yabancı müziklerin sesleri yükseliyor, böylece dinlemenin önüne geçiliyordu.
“Fısıltıyla konuşmak” zor gelince, Türkeş’in formülü Başkent’te yeniden moda oldu. “Dinlenmeme” yöntemini siyasilerden bürokratlara kadar pek çok kişi kullanmaya başladı.
Ama zaman içinde formül biraz değişiklik gösterdi.
Çünkü artık odalarda radyo yerine televizyonlar var.
Dinlemeye karşı önlem almak isteyenler, konuşmaları iyice karıştıracağı gerekçesiyle BBC, CNN International gibi yabancı kanalları ayarlayıp sohbete öyle başlıyorlar.
Yabancı kanalların dışında tercih edilenler arasında, sadece Türkçe müzik yayını yapan kanallar da bulunuyor. TRT 4’ü tercih edenlerin sayısı bir hayli fazla.
Artık bu formül de etkili olmazsa Ankara’nın “işaret dili” öğrenerek haberleşeceğine kesin gözüyle bakıyorum.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...