E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

PROF.DR. SANCAR: ERGENEKON, 'BİZE DOKUNAMAZLAR' DİYENLERE KARŞI YAKIN TARİHTEKİ EN ÖNEMLİ OPERASYON! 

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Mithat Sancar, Ergenekon operasyonunu çetelerle mücadelede özellikle psikolojik açıdan çok önemsediğini dile getiriyor.

28.01.2008 - 02:13
PROF.DR. SANCAR: ERGENEKON,  BİZE DOKUNAMAZLAR  DİYENLERE KARŞI YAKIN TARİHTEKİ EN ÖNEMLİ OPERASYON!

Bugünden yarına büyük değişiklikler beklemese de geri adımın hükümet ve Türkiye adına büyük kayıplar getireceğini özellikle belirtiyor. AKP-MHP'nin üzerinde anlaştığı Anayasa değişikliğinin sorunu çözememe ihtimalinin göz ardı edilmemesini istiyor.

Ergenekon operasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Böyle bir operasyonu bekliyor muydunuz?

Hükümetin son dönemdeki tavırları nedeniyle yakın zamanda böyle bir operasyonu beklemiyordum. Birgün gazetesindeki son yazımda da hükümete 'eğer harekete geçmezseniz, Türkiye'nin üzerinde bu utancın kalmasında en büyük sorumlu siz olacaksınız' diye uyarıda bulunmuştum. Özellikle Hrant Dink cinayetiyle ilgili ortaya serilen, bürokrasi, jandarma, emniyet ve istihbaratın içinde olduğu sayısız iddia, pek çok ifade ve açık delil olmasına rağmen bugüne kadar görevden alınmış tek bir bürokrat yok. Bu tablo karşısında böyle bir operasyonu beklediğimi söyleyemem. Şu an böyle bir operasyonun yapılması ve devam ediyor olması, başlı başına Türkiye yakın tarihinin çok önemli olaylarından biridir. Kendini dokunulmaz sayan ve bu güvenle hareket eden çeşitli oluşumların ve çevrelerin olduğunu herkes biliyor. Her türlü hukukun ötesinde olduğuna inanan bir kesim bu. "Bana hiç kimse dokunamaz" gibi bir güvenle hareket ediyorlar. Dokunmak, sadece dokunmak bu tür oluşumların inancını, güvenini sarstığı, zedelediği ve hatta yıktığı için her şeyden önce psikolojik açıdan, ikincisi siyasal kültür açısından son derece önemlidir. Şili adaleti, Pinochet'yi hiç mahkûm edemedi. Pinochet, bir gün bile mahkûmiyet adı altında hapis yatmadı. Ev hapsinde tutuldu, davalar açıldı. Ama Pinochet ne zaman bitmişti? Pinochet, Londra'da gözaltına alındığında, yani ilk defa kendisine dokunulduğu anda bitmişti.

Kamuoyunun yakından tanıdığı, aralarında Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz'in de bulunduğu kişiler tutuklandı...

Bunlar, kuşkusuz önemli gelişmeler. Özellikle yargıda, bugüne kadar görmeye alışık olduğumuz, hatta kanıksadığımız "kollayıcı veya müsamahakar" tutumun en azından bu operasyonda tekrarlanmadığının işareti olması açısından büyük önemi var. Öte yandan, açık siyasi iradenin ve kamuoyunun desteğinin bu gelişmelerde nasıl olumlu bir rol oynayabileceğini göstermesi açısından da önemli. Eğer bu destek ve bu hava devam ederse, daha derinlere dalma ve böylece ülkenin bu kara beladan, bu illetten kurtulması yolunda kayda değer mesafe alma ihtimali de yükselir.

Son yıllarda ortaya çıkan çetelerin destekçileri kimler? Çetelerle ilgili soruşturmalarda yapılanmaların arkaplanına nedense ulaşılamıyor?

Açıkça isim veya isimler telaffuz etmek, doğrudan bir kurumu işaret etmek itham olacaktır. Ama açıkça tanımlamasanız da, gördüğünüzde tanırsınız kimler olduğunu. Ya da provokasyon kokan hemen her olayda görürsünüz onları. Esasen onlar da kendilerini gizleme gereği duymazlar. Çeşitli olaylar karşısında hukukun bir tarafa bırakılabileceğini söyleyen kim olduysa bugüne kadar, bunlar açık ya da örtülü, doğrudan ya da dolaylı bu yapının arkasında veya içindeler ya da en azından bu yapıya destek veriyorlar. Ben bu kadar ulaşılmaz, dokunulmaz güçlü bir yerde olduklarını düşünmüyorum. Biraz da hükümetlerin kendilerine güvenmemeleri, hatta iktidar olmanın ancak pazarlıklarla, uzlaşmalarla mümkün olduğuna inanmaları da bu fiili dokunulmazlıkların sürmesinde rol oynuyor.

Susurluk olayında gündeme gelen önemli aktörler yargılanamadı. Ergenekon operasyonunun sonuna kadar gidecek bir irade görüyor musunuz?

AKP'nin bundan önceki bütün kritik sorunlarda olumsuz bir imajı var bende. Bazı hayati meselelerde, yerleşik devlet politikalarından farklı bir açılım niyeti ortaya koydular, bu yönde belli adımlar da attılar. Fakat çeşitli faktörlerin etkisiyle sonunu getirmediler. Yani bazen iki adım ileri bir adım geri, bazen de bir adım ileri iki adım geri oldu... Ergenekon operasyonu AK Parti için bir imtihandır. Nereye kadar gidecekleri; demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarıyla ilgili irade ve niyetlerini ortaya koyacaktır. Turnusol kağıdı gibi. Geriye çekilme, çok risklidir, ağır bedelleri olacaktır. "Gördünüz mü en iddialı iktidar, en kapsamlı operasyon bile bize bir şey yapamadı" dedirtirsiniz. Hükümet, devamının gelmesi yönünde kararlı bir tutum takınmazsa, bumerang gibi döner hem kendisini hem toplumu vurur. Şu anda temkinliyim. Ümit ediyorum. Bu operasyonu, sadece adliye ve polisiye vaka olarak görmüyorum. Hükümet bu işin devam edeceği mesajını vermek ve takipçisi olacağı iradesini göstermek zorundadır. Aksi takdirde hem kendileri hem bu ülke çok şey kaybeder.

Çete operasyonlarının bir ayağını da yargı yürütüyor. TESEV raporunuzda da belirttiniz, yargı içinde "devleti koruma" güdüsüyle hareket edenler var. Bu, çetelerin yargıda ceza almamasına neden olmuyor mu?

Böyle bir etkinin olduğunu söylersek yanlış olmaz. Yargı içinde bu anlayışa sahip hâkim ve savcıların bulunduğunu biliyoruz. Zaten bu proje kapsamında yaptığımız görüşmelerde, bazı hakim ve savcılar bunu açıkça söylediler. (Devleti korumak gerekir, bu tür durumlarda bunlar vatan için yaptılar, kendi çıkarları için yapmadılar, vatan için yapmışlarsa ben bunlara nasıl ceza veririm, niye veririm gibi) Hukuk dışı bir yaklaşımla olayı ele alan yargıçlarımız ve savcılarımız var. Elbette bu durum bu tür çetelerin nihai olarak çözülmesini çok zorlaştırır. En azından büyük engeller çıkarır. Toplumda yargıya yönelik bakışı da olumsuz etkiler.

Şemdinli Davası eski Savcısı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihraç edilmesi yargıç ve savcıları nasıl etkiledi?

Sarıkaya olayı, açıkça dile getirilsin getirilmesin, yargı üzerinde, hâkim ve savcılar üzerinde çok olumsuz bir etki yapmıştır. AKP'nin bu olayda sonuna kadar gidebileceği konusunda tereddüt duymamın bir nedeni de, Ferhat Sarıkaya'nın kurban edilmesine yol açan gelişmeler zincirinde hükümetin önemli bir halka rolünü üstlenmesidir. Ferhat Sarıkaya olayı çok ciddi bir darbe vurmuştur hukuk devletini yerleştirme çabalarına. Sarıkaya'nın kurban edilmesi, şimdi bu operasyonla belli ölçülerde de olsa tamir imkânı yakaladığımız büyük bir yaradır.

Son değişiklik başörtü sorununu çözemeyebilir

AK Parti ile MHP'nin başörtüsü sorunuyla ilgili Anayasa değişikliği çalışması ne tür değişiklikler getirecek?

Anayasa'da başörtüsü yasağının kaldırılmasını hedefleyen değişikliklerle sorun kendiliğinden çözülmez; bu değişikliklerin hayata geçmesi gerek. Bunun için de iki ihtimal var. Birincisi, Anayasa değişikliğine uygun bir yasal düzenleme yapılabilir. Büyük ihtimalle Yükseköğrenim Kanunu'nda yapılacaktır bu düzenleme. Ya da herhangi yasal düzenleme yerine, örneğin YÖK'ün üniversitelere Anayasa değişikliğini göstererek türban yasağının kalkması yolunda yazı yazması söz konusu olabilir. Eğer bir yasa yapılırsa, bu yasa Anayasa Mahkemesi'ne götürülecek. CHP'nin başvuru yapması kesin görünüyor. Anayasa Mahkemesi'nin önüne gelirse, ya eski kararında diretecek, eski kararında diretirse çok büyük bir ihtimalle yeni yapılan yasayı Anayasa'ya aykırı bulacak, Anayasa değişikliğini değil. Anayasa Mahkemesi yeni yasayı Anayasa'ya aykırı bulmazsa o zaman üniversitelerde türban yasağı kalkmış olur.

Anayasa Mahkemesi eski görüşünü sürdürürse?

O zaman yapılacak yeni yasayı iptal eder ve yasak devam eder. Hukuken buna karşı yapılacak -en azından şu aşamada - bir şey yok. Eğer yasa çıkarılmazsa, YÖK, üniversitelere "Anayasa'ya uygun uygulama yapın" diye yazı gönderirse rektörler bunun gereğini yerine getirirler mi? Rektörlerin büyük bir kısmı, başörtüsü yasağının devamından yana olduklarını zaten çeşitli vesilelerle açıkladılar. O zaman üniversiteye alınmayan öğrenciler dava açacaktır idari yargıda. Danıştay'ın içtihatları bellidir. Anayasa Mahkemesi'nin kararına dayanarak ve o doğrultuda kararlar vermiştir. Aynı içtihadı sürdürmesi ihtimali de çok yüksektir.

Gündeme gelen hukuki düzenleme yeterli olmayacak mı diyorsunuz?

Kesinlikle olmayacak demiyorum; olmayabilir diyorum. Anayasa değişikliğiyle bu sorunun kendiliğinden ve kesin bir biçimde çözülmeyebileceğini anlatmaya çalışıyorum. Başka süreçlerin de devreye girmesi neredeyse kesin görünüyor. O süreçler sonunda ancak bir netliğe ulaşılabilir. Anayasa Mahkemesi ve/veya Danıştay, Anayasa değişikliği karşısında eski içtihatlarından farklı kararlar verebilirler. O zaman da üniversitelerde başörtüsü yasağı kalkmış olur. Ama bu iki yüksek mahkeme eski görüşleri doğrultusunda da karar verebilirler. O zaman Anayasa değişikliğine rağmen yasak kalkmamış olacak.

Toplumda AK Parti ile MHP'nin uzlaşmasının çözüm için yeterli olduğuna inanılıyor?

Matematiksel çoğunluk her zaman toplumsal çelişkilerin karşılığı olmayabiliyor. Buna dikkat etmek lazım. AKP'nin bu girişiminden sonra sorun hukuken çözülmezse, yani yasak kalkmazsa, durum çok daha karmaşık ve sıkıntılı bir hal alacaktır. Eğer türbanı AKP ve MHP, bir özgürlük sorunu olarak, yani din ve vicdan özgürlüğü sorunu olarak görüyorlarsa, o zaman din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili Türkiye gündemindeki diğer tartışmaları da dikkate alan, mesela zorunlu din dersi uygulaması, mesela Alevilerin çok sayıdaki talebi, mesela gayrimüslimlere yönelik, hukuksal ve son günlerde artan fiili baskılar. Bunları bir arada ele alıp, özgürlük ilkesi açısından, din ve vicdan özgürlüğü açısından değerlendirerek çözmeye çalışmak, çok daha inandırıcı olurdu ve çok daha yaygın ve derin bir toplumsal mutabakatı sağlanabilirdi. AKP soruna şimdi değil, önceden de kapsayıcı bir özgürlük ve demokrasi projesi içinde yaklaşsaydı, çok daha büyük destek alabilirdi. Bu hava, o çok sözü edilen "kurumsal mutabakatı" da, farklı arayışlara ve pazarlıklara ya da karşılıklı meydan okumalara gerek kalmadan yaratabilirdi. Ama şimdi kutuplaşma içinde eski kısırdöngünün devam etme ihtimali hiç de az değildir.

Başörtülü arkadaşlarının anlatıldığı gibi 'öcü' olmadığını fark edecekler

Yasağın kalkması başörtüsünün bir siyaset aracı olmasını engellemez mi?

Başörtüsü yasağı, Türkiye'de hem başörtüsüyle ilgili çeşitli sorunların tartışılmasını engelliyor hem de bu yasaktan medet umanların da sandığının aksine çok daha kendileri aleyhine durumlar yaratıyor. Tek başına başörtüsü sorunu değil ama, din ve vicdan özgürlüğü konusundaki geleneksel baskıcı yaklaşımın, 15-20 yılda otoriter-Kemalist çevrelerin zemin kaybetmesinin önemli nedenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Birikim dergisinde bir röportajınızda, başörtüsünün AKP karşıtı kesim için AK Parti'yi kabullenememe araçlarından birisi olduğunu söylemiştiniz...

Bazı yasaklar Türkiye'de korku siyasetinin aracı olarak kullanılıyor. Bu, Kürt sorununda da böyledir, Alevi sorununda da böyledir, genel demokrasi ve insan hakları sorununda da böyledir. Aynen başörtüsü sorununda olduğu gibi. Yayılan korku şudur: Eğer Kürt sorununda çözüm yolunda demokrasi ve insan hakları çerçevesinde adım atarsak bölünürüz. Başörtüsü yasağı kalkarsa, şeriat gelir. Diğer kesimlerin, mesela Alevilerin taleplerine dönük bakış da benzerdir. Yani Alevilerin bu talepleri kabul edilirse, Türkiye mezhep bölünmesi yaşar gibi bir korku pompalanıyor. Şimdi bakın, burada bütün kesimlerin özgürlük konusundaki samimiyetsizliği çok dikkat çekicidir. Başörtüsü yasağının kaldırılmasını isteyen çevreler de, başka konularda bu korku siyasetinin dilini kullanıyorlar. Başbakan'ın Diyarbakır'daki sözünü hatırlayın, aynen CHP'nin üslubudur. Diyor ki, eğer şimdi Kürtlere verirseniz, Çerkezler, Lazlar ister. CHP de diyor ki, eğer başörtüsünü serbest bırakırsanız sonrası gelir. Demek ki özgürlükler konusunda hiçbir şey yapmayacaksınız bu mantıkla. Ya da sorunları gerçekten çözmek istiyorsanız, tutarlı ve samimi bir özgürlük anlayışına sahip olmanız, bu anlayış ekseninde politikalar geliştirmeniz ve uygulamanız gerekir.

Yasak kalkarsa mahalle baskısı iddiaları gündeme gelir mi?

Yasağın ortadan kalkması, bana göre sorunun "normalleşme"sini sağlar. Özgürlük her zaman yumuşatıcı, yani uygarlaştırıcı bir etki gösterir. Kutuplaşmayı önlemek yasaklarla olmuyor, tam tersine yasaklar kutuplaşmayı derinleştiriyor, toplumsal fay hatlarını aşırı geriyor. Üniversitelerde başörtüsü yasağı kalktığında, sınıflarda veya kampüslerde başörtülü arkadaşlarını gören insanlar, bunların anlatıldığı gibi "öcü" olmadığını fark edeceklerdir. Bu insani temas ve deneyimin, tek başına karşılıklı dönüştürücü bir etki yaratacağını ve her alanda özgürlük içinde farklılıklarla bir arada yaşamanın güzelliğine olan inancı güçlendireceğini düşünüyorum... Böylece yumuşatıcı ve sorunları suhuletle ele almayı sağlayan bir ruh halinin, bir atmosferin yaygınlaşacağına inanıyorum. Bu havaya katılmayı reddedecek kesimler her zaman olacaktır; demokratik bir toplumda bu son derece normaldir. Ama özgürlük ortamında bunların gerilim ya da kutuplaşma yaratma potansiyelinin önemli ölçüde zayıflayacağını sanıyorum. Ama bütün bunların olabilmesi için, kamu otoritesinin inançlar karşısında tarafsız kalması ve herhangi bir baskı ihtimaline karşı kesin ve etkili bir koruma sağlaması; özellikle çoğunlukta olan inanç gruplarının açık veya örtülü hakimiyet çabalarına karşı farklı inançlara sahip olan veya hiçbir dine inanmayan grupların hak ve özgürlüklerini güvence altına alması şarttır.

Metin Arslan-Zaman

YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
bucalı 13 Ocak 2008 Pazar 

HAYBEDEN ABE'CİLER,ne diyorsunuz bu habere?Oraya girmek uğruna dömelmemizi istiyorlar,anlayın garek....

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
 
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
ENDONEZYA'NIN ESKİ DİKTATÖRÜ ÖLDÜ
Endonezya hükümeti 86 yaşında ölen eski Cumhurbaşkanı Suharto için yedi gün yas ilan etti.
 
VİKİPEDİA'DAN KIBRIS KÜSTAHLIĞI
İnternet Ansiklopedisi Vikipedia, Kıbrıs'la ilgili olarak İngilizce ve ...
HAFTANIN SONUÇLARI VE PUAN DURUMU
Turkcell Süper Lig'de 20. hafta maçları yarın oynanacak 2 karşılaşma dışında ...
EL-MUHAMMED ABD'YA SAVAŞ AÇTI
Kendisini Türk olarak tanıtan EL-MuHaMMeD nickini kullanan bir hacker ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Sağlık
Sosyal Medya
Ahmet Kural
Cüneyt Çakır
Alba Berlin
pkk
İtalya
Duygun Yarsuvat
Bayer Leverkusen