Türkiye'yi yönetenler uzun süredir hep aynı soruyu soruyor: "Dağa çıkmaları nasıl engelleriz?"
SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın'ın bu soruya çok somut bir yanıtı var. Bunun için de o kadar ayrıntılı bir proje sunuyor ki Karayalçın, neredeyse yetkililere kalan tek şey altına bir imza atmak. Çünkü hesap basit:
Milli gelirin 50'de birini, o da beş yıl içinde, GAP'ın sulama projesine ayırırsan 4 milyon insan iş bulur, bölge insanının hayat standardı üç-dört katına çıkar. Bu ne demek? "Umut demek" diyor Karayalçın... İşte bu hafta TÜSİAD ve hükümet başta olmak üzere pek çok ilgili kurum ve kuruluşa da göndereceği projesini bize tane tane şöyle anlatıyor Karayalçın:
1SORUN NEREDE BAŞLIYOR?: GAP iki ana fikre dayanıyor. Bir: Enerji üretimi. İki: Sulama ve onun sayesinde tarımsal istihdam yaratılması. Enerji yatırımlarının yüzde 75'i tamamlandı. Ama sulama yatırımları yüzde 14 oranında kaldı. Yani 1 milyon 700 bin hektarlık alandan 20 yılda sadece Urfa'daki 200 bin hektarlık bir alan sulanabildi.
2SORUMLU KİM?: Enerji projeleri hızla yürüdü, çünkü orada işadamları, Türkiye ekonomisi, devlet enerjiye sahip çıktı. Ama sulama projesinin sahibi yok. Türkiye sahibi olmayan projeler mezarlığıdır. Bu ülkede bir projenin sahibi yoksa uygulanmaz.
3ÇÖZÜM NE?: Sulama projesinin sahibi devlet ve toprağına su götürülecek köylü olmalı. Yani: A) "GAP Sulama Yatırımları Karar Kurulu" adıyla bir kurul oluşturulmalı.
B) Bu kurulun başkanlığını iktisadi işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren yürütmeli.
C) Kurulun üye sayısı 21 olmalı: Başkan + Devletin değişik birimlerinden 10 idareci + Toprağına su götürülecek üreticilerin kooperatiflerinden 10 temsilci.
D) Kurulun toplantı gündemini GAP İdaresi hazırlamalı. Burada sulamayla ilgili tüm kararları devlet ve köylü el ele almalı. Böylece bölgede "Proje demokrasisi" başlamalı.
E) Kurul üç ayda bir toplanmalı. Toplantılar Adıyaman'da, Atatürk Barajı'nın tesislerinde yapılmalı. Adıyaman, kendisini GAP'ın sulama projesine feda etmiş bir şehirdir ve bunun itibarından Adıyaman yararlanmalıdır.
4KAÇ PARA LAZIM?: Bölgenin kalan bir buçuk milyon hektarlık toprağını sulamak için sadece 8 milyar dolar gerekiyor. Üstelik birden vermek de gerekmiyor; 4-5 yıla bölerek... Türkiye'nin milli geliri 400 küsur milyar dolar. Yani fındık fıstık parası.
5NE FAYDASI VAR?: A) 4 milyon kişiye iş bulunur. B) 50 dönümün altında toprağı olan köylülere suyun gitmesi demek gelirlerinin dörtle çarpılması demek.
C) Üretim arttıkça ihracat başlar. Bu, enflasyonu da aşağı çeker.
D) Bölgedeki köylü yönetime katıldıkça, para kazandıkça tutunacak dalı, koruyacağı toprağı olur. Çocuğunu dağa göndermek yerine toprağında çalıştırır. İnsanlar dağa çıkmaz, çünkü savunacak bir şeyi olur.
6GÖRÜLMEYEN ASIL TEHLİKE NE?: Son birkaç yıldır Türkiye'de bir ilk yaşanıyor. Türkiye tarihinde ilk kez özel ve yabancı yatırımlar tarıma giriyor. Bu olağanüstü bir şey. Çünkü toprağın değeri yeniden ve giderek artıyor. Ve işin içine özel sektör girdikçe de ilk kez "köylülüğün tasfiyesi" konuşuluyor. Bu tasfiye çok tehlikeli. Artık insanların gidip büyükşehirlerde iş bulma umudu bile kalmadı. Eğer köylü sınıfı tamamen çökerse özellikle Doğu ve Güneydoğu'da toplumsal çürüme başlar, çözülme olur ve artık tutamazsınız.
7BÜYÜK PROJE NE OLMALI?: Unuttuğumuz "toprak reformu"nu piyasa ekonomisi anlayışı içinde yeniden devreye sokmak gerekiyor. Türkiye topraksız köylüsüne toprak vermeli, onu ağadan ve PKK'dan ancak böyle korursunuz.
SİYASİ PROJE
'Ulus-devlet' demokratikleşecek
Karayalçın'ın GAP'ın sulama ayağını canlandırmak için önerdiği proje çok somut ve çok önemli. Ama böyle bir adım atabilmek için bile devletin önce oturup bir "siyasi proje"ye karar vermesi gerekiyor. Yani "Kürt yoktur, sadece PKK vardır" fikri çöktüğüne göre şimdi yeni bir politika lazım Ankara'ya...
Siyasetçilerin, askerin, bürokrasinin kabul edeceği, sivil toplumun, aydınların ve medyanın da destekleyebileceği ortak bir politika... Yani bir mutabakat... Ama nasıl? Karayalçın'ın bu konuda da bir önerisi var:
Sizin mutabakat öneriniz ne?
Bence mutabakat önce meseleyi üçe ayırmakla başlıyor: 1- Kürt sorunu. 2- PKK sorunu. 3- Doğu ve Güneydoğu sorunu.
Bunların üçünü birden tek başlıkta toplayan çok?..
İşte en büyük tehlike de bu. En vahim hatayı bunlara tek bir sorun gibi bakmamızda yapıyoruz.
O zaman tek tek anlatın lütfen... Bir: Nedir Doğu ve Güneydoğu sorunu dediğiniz?
Az önce anlattığım kalkınma sorunu. Bölgesel gelişme sorunu. Bu sorun ancak "ulusal bütünlük içindeki" bölge planlarıyla çözülür.
Kürt sorununun varlığı bölge sorunuyla ilintili değil mi?
Etkileşim var, ama asıl sebep bu değil. Kürt sorunu bir yurttaşlık sorunu. Bir birlikte yaşam sorunu. Kültürel yaşam sorunu. Kürt sorununu yurttaşlığın altını çizerek, kardeşlikle, demokrasiyle, insan haklarıyla çözeceğiz.
Tanzimat davulcusu örneği
Bir kesim de "Yetmedi mi bu kadar kültürel açılım" diyor?
Geçen kış Kürtçe tiyatro oyunu oynamak isteyen bir gruba bölgedeki bir valiliğimiz izin vermeyince o insanlar çıkıp karda tiyatro oynadılarsa demek ki daha yetmemiş. Bir iş yapılacaksa doğru dürüst olmalı.
Tanzimat Fermanı'nın davulcusuna benzememek lazım. Fermanı duyuran davulcular "Ey ahali, bundan sonra gâvura gâvur demeyeceksiniz" diye bağırırmış. Yani onlara göre aslında gavur yine gâvur...
İnsanların dilini konuşmasını, kültürünü yaşamasını, bir tarihi olduğunu bilmesini onlara lütuf gibi görmeyeceksiniz.
Kültürel açılım kurdele keserek başlatılmaz. Bunu doğallıkla hayata geçireceksiniz.
İyi de kiminle?
İşte o yüzden de bölgeye en iyi arkadaşlarımızın gitmesi gerek. Yani yeni Recep Yazıcıoğlu'lar, yeni Gaffar Okkan'lar... Bölgenin seveceği insanlar... Buna da bir proje olarak bakmak lazım.
Hiç unutmam, 1994'te Tunceli-Ovacık'ta 11 köy yakılmış; gittiğimde benden tek bir şey istediler: "Aman buradaki binbaşıyı değiştirmeyin..." Niye? "Çünkü o insan gibi davranıyor..."
Yani Kürt sorununun bir başka adı da "kucaklaşma sorunu"; bizim asıl bunu acilen çözmemiz gerekiyor.
'Sınırın düzeltilmesi gerekiyor'
Siz demin bir de "PKK sorunu" diye ayırdınız... Onun için çözüm öneriniz ne?
Terörle nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa, dünya deneyimi neyi ortaya koyuyorsa o yapılmalı. Ben onun uzmanı değilim, ama o sınırın üzerinden defalarca uçmuş eski bir Dışişleri Bakanı olarak şunu söyleyebilirim: Bir an önce Türkiye-Irak sınırının düzeltilmesi gerekiyor.
Sınır çizgisi böyle kaldığı sürece çatışmalar sürer. Binlerce mağara, on binlerce sığınak var ve asla o bölge korunamaz. Irak'la oturup anlaşmamız gerekiyor. Keşke bu proje şimdiye kadar masanın üzerine konmuş olsaydı. Ki bunu daha önce de İran'la yaptık. Pehlevi'yle Atatürk 1930'da oturdu, sınırı bir daha düzenledi.
Peki bu üçlemenin içinde DTP'yi hangi kutuya koyuyorsunuz?
Buna DTP'liler karar verecek. Sorarsanız onlar Kürt ve PKK sorununu özdeş görüyorlar. Çünkü onlar kültürel haklardan ziyade siyasi haklar da istiyorlar. "Arkadaş üniter devlet tamam. Bölünmezlik de tamam. Ama ulusa gelince, tamam değil. Birkaç ulus olabileceğini kabul edeceksiniz" diyorlar.
'DTP ulus-devleti yanlış anlıyor'
Sizin yanıtınız ne?
Ben bunun Türkiye'yi Ortadoğululaştıracağını düşünüyorum. Çünkü bu coğrafyada birkaç ulusla ülke bütünlüğünü koruyamazsınız.
Birkaç ulus diye yola çıkarsak mutlaka Ortadoğu ülkelerinin sıkıntılarıyla karşı karşıya kalırız. İşin bamteli burası.
O zaman şimdi yine başa dönüp soralım: Sizin mutabakat projeniz ne?
Biz SHP olarak hem cumhuriyetçi hem de demokrat kimliğimizle, "ulus-devleti demokratikleştirme" projesini öneriyoruz. Çünkü gerçek mutabakat ancak bu noktada olur.
DTP ulus-devleti yanlış anlıyor. Ulus-devletlerin klasik şeklinde dininiz, mezhebiniz, inancınız, etnik kimliğiniz hiçbir şekilde önemli değildir. O yüzden elbette kültürel ve bireysel yaşamda Kürt vardır.
Kürt tarihi, dili, âdetleri, etnik farklılıkları vardır. Ama siyasi alana geldiğimizde tek bir ulus vardır. Biz böyle bir mutabakat denklemi öneriyoruz.
Eğer bu denklem herkes tarafından benimsenirse Lozan'ın 30. maddesinin 4. fıkrasında yer alan "Müslüman Türk uyruklular"ın da kendi dillerini konuşması anlayışına gelebiliriz. İşte bu da ulus-devletin demokratikleşmesi olur.
DEHAP, Özden'in sözüne imza atmıştı
2004 yerel seçimlerine giren altı sol partili ittifakın içinde siz de vardınız, o zaman ki DEHAP da... O günkü DEHAP'la bugünkü DTP arasında ne fark var?
Çok fark var. Biz DEHAP'la 2004 Mart'ında kamuoyuna bir bildiri sunduk. Bildiride "Devletimiz tektir, ulusumuz tümdür, yurdumuz bölünmez bir bütündür" yazıyordu. Ve bu cümle, şimdi söylüyorum, Anayasa Mahkemesi'nin 90'lı yılların ilk yarısında aldığı bir karardan alıntıdır. Sayın Yekta Güngör Özden Türkçesi de zaten hemen fark edilir. Bu kendisinin cümlesidir.
DEHAP ve biz bu cümlenin altına imza atıp kamuoyuna da duyurduk. Hatta sonra ben 15 Mart 2004'te Diyarbakır'da yüz binlere çıkıp bu cümleyi haykırarak okudum. Alana ne yazık ki PKK'lılar da yerleşmişti. Çeşitli bayrak ve posterler de vardı. Ama PKK'lı olmayan yüz binlerce Kürt benin bu sözlerimi dakikalarca alkışladı. Bu çok önemli mi değil mi?
Şimdi öyle bir Kürt partisi mumla aranıyor galiba?
Ama Türkiye 2004'te bunu itti. Şu anki tahammül edilen noktadan çok gerideydi o. Fakat Türkiye sahip çıkmadı ve zaten iki ay sonra da çatışmalar yeniden başladı. Çok yazık edildi.
"Ulusumuz tümdür" noktasından iki ayda çatışma noktasına gelebilmek için acaba masada nasıl bir hamle yapıldı?
Burası Ortadoğu. Dünya siyaseti 20. yüzyılda Avrupa için ve Avrupa'da yapılırdı. 21. yüzyılda bu olduğu gibi Ortadoğu'ya kaydı. ABD ve NATO açıkladı: "Bizim en önemli alanımız enerji güzergâhları" diye. Ve unutmayalım ki bu yıla girerken petrolün varili 50 dolardı, çıkarken 100 dolar. Bunların hepsini aynı anda görmek gerekiyor.
Kapatmayla her şey aleyhe döner
DTP kapatılmaz da böyle giderse ne olur?
Bu çizgi bölgedeki oyları düşürür. Zaten düşmüştü, daha da düşer.
Ya kapatılırsa?
Birincisi tam tersi, oyları artışa geçer. İkincisi, Sayın Başbakan "Kapatılırsa dağa çıkarlar" diyor. Hayır, dağa çıkmazlar. Yurtdışında sürgüne parti kurarlar. Vahim olan budur. 1994'te bu yapıldı, gidip Brüksel'de sürgünde parti kurdular. O zaman bu çok tahribat yaptı. Bu sayede Avrupa'da seslerini duyurdular, geniş bir taraftar kitlesi kazandılar.
Ama Avrupa şu anda DTP'ye karşı çok tavırlı gözüküyor?..
O birden değişir. Eğer parti kapatırsanız şu anda lehimize olan uluslararası konjonktür anıda aleyhimize dönebilir. Türkiye çok zora girer. Unutmayalım ki Türkiye için hâlâ bir AB çapası var. Üstelik sadece Avrupa'yı kaybetmeyiz, daha önemlisi bölgedeki insanları kaybederiz.
Peki ama 94'teki kapatmada siz de koalisyon ortağıydınız?
DYP 2 Mart'ta hiç beklemediğimiz bir şekilde dokunulmazlıklar konusunu gündeme getirdi. 28 Mart'ta yerel seçim vardı. Bir iki puan oy için konuyu Genel Kurul'a taşıdı. Tam da 1992-93'te "Alan Savunma Konsepti"yle çok büyük başarılar kazanmıştık, ama her şey birden tersine döndü.
Not: Dönemin RP'si de oy patlamasını o seçimlerde yapmıştı.
Kerkük, Kudüs'ten daha beter olur
Karayalçın'ın tehdit listesinde birinci sırada PKK, ikinci Kerkük var; ama Kürt devleti yok. Karayalçın bunu şöyle açıklıyor:
"Bir başka ülkenin anayasal şekillenmesine buradan müdahale edilmesini doğru bulmam. Ama Kerkük önümüzdeki ay ve yıllarda Kudüs'ten daha büyük bir sorun olacak.
O yüzden Talabani üç yıl önce "Kerkük'te Brüksel modeli olabilir" dediğinde, Kerkük'e nüfus ve tapu uzmanları istediğinde üzerine atlamalıydık. Çok vahim hatalar yapıldı.
MİLLİYET
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...