Varlık, Öteki ve Sorumluluk
Hata yalnızca bir yanlışlık ya da yanılgı değil, insanın varlık ile hakikat arasındaki gerilimli dansının bir yansımasıdır..Ontolojik olarak hata; varlığın insan bilincine sızdığı kırılgan bir andır. Etik olarak ise; ötekinin yüzüyle karşılaşmada beliren bir sorumluluğun sınanmasıdır...
“SEN HİÇ Mİ HATA YAPMAZSIN?” sorusu bu iki boyutun kesişiminde yankılanır:..
İnsan varlıkla nasıl bir ilişki kurar ve bu ilişki öteki karşısındaki sorumluluğunu nasıl şekillendirir? Hata bu soruların hem ontolojik hem de etik düzlemde bir cevabıdır..Ne salt bir eksiklik ne de bir kusur, bilakis varlığın ve ötekinin çağrısına yanıt verme çabasının bir izidir...
Hatanın Ontolojik Zemini: Varlık ve Sonluluk
Hata; insanın varlık ile karşılaşmasının bir ürünüdür... Heidegger’in Varlık ve Zaman’da öne sürdüğü gibi insan (Dasein), varlığın anlamını sorgulayan bir varlıktır... Ancak bu sorgulama insanın sonlu oluşu nedeniyle her zaman sınırlıdır...
Karşısına bir kör çıkan kişinin yüzünü ekşitip kalabalığa dönmesi bir hata gibi görünse de, ontolojik olarak insanın varlıkla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır... Bu kişi, körün niyetini görmüş fakat bu görmeyi varlığa aktarırken kendi sonlu perspektifini seçmiştir... Hata burada varlığın hakikatini tam olarak kucaklayamamanın değil insanın kendi varoluşsal sınırları içinde bir yorum yapmasının sonucudur...
Heidegger’in “aletheia” kavramı; hakikatin bir örtünün kalkması olduğunu söyler ancak bu örtü hiçbir zaman tamamen kalkmaz... Hata bu kısmi açığa çıkışın bir parçasıdır.. İnsan varlığın çoklu katmanları arasında bir yol seçer. Bu seçim ontolojik bir karardır. Körün karşısında yüzünü ekşiten kişi, varlığın bir yönünü ve kendi bilinciyle sınırlı bir hakikati seçmiştir.. Bu seçim bir yanlışlık değil varlığın insan bilincine sızdığı bir andır... Hata insanın sonluluğunun bir ifadesidir; ama bu sonluluk bir lanet değil varlıkla diyalog kurmanın tek yoludur...
Hatanın Etik Boyutu: Öteki ve Sorumluluk
Hata yalnızca ontolojik bir mesele değil aynı zamanda etik bir meseledir...
Levinas’ın felsefesinde; ötekinin yüzü insanın etik sorumluluğunu çağırır... Körün yüzü bir talep taşır.. Bu yüz;“Beni gör, beni tanı, bana yanıt ver!” der..
Ancak insan bu çağrıya her zaman tam olarak yanıt veremez... Yüzünü ekşiten kişi körün niyetini görmüş olsa da bu karşılaşmayı kendi varoluşsal çerçevesinde yorumlamıştır...Bu bir hata gibi görünse de etik olarak insanın öteki karşısındaki sınırlılığını açığa vurur...
Hata burada; ötekinin sonsuzluğunu tam olarak kucaklayamamanın bir sonucudur.. Tabiki de bu kucaklayamama bir reddediş olmaktan ziyade insanın kendi sonluluğuyla mücadele edişidir...
Levinas’a göre; etik olan ötekinin yüzüne yanıt verme sorumluluğudur.. Bu sorumluluk, insanın özgürlüğünü de içeren bir sorumluluktur..
Sartre’ın varoluşsal özgürlük anlayışında olduğu gibi "İnsan her seçiminde kendi anlamını yaratır." Körün karşısında yüzünü ekşiten kişi bir anlam inşa etmiştir..Belki o an bir mahzunluk yaratır fakat aynı zamanda insanın kendi etik duruşunu tanımladığı da bir andır..
Hata bu tanımlama sürecinin bir gölgesidir.. Çünkü etik sorumluluk insanın kendi sonluluğuyla sürekli bir müzakere içindedir..
Varlık ve Etik Arasında Hata: Bir Diyalog
Hata varlık ile etik arasındaki gerilimde belirir... Ontolojik olarak hata; insanın varlığın hakikatine ulaşma çabasının sınırlılığıdır.. Etik olarak ise ötekinin yüzüne yanıt verme sorumluluğunun eksik kalışıdır ve bu iki boyut birbirinden ayrı değildir. Körün karşısında yüzünü ekşiten kişi hem varlığın bir yönünü seçmiş hem de ötekinin çağrısına kendi sınırlı yanıtını vermiştir. Bu bir hata gibi görünse de aslında insanın varlık ve ötekiyle kurduğu diyalogun bir parçasıdır...
Bu diyalog bir gerilim barındırır... Ontolojik olarak insan varlığın gizemine dokunmaya çalışır ancak bu dokunuş her zaman eksik kalır..Etik olarak insan ötekinin yüzüne yanıt vermeye çalışır.. Bu yanıt her zaman tam olamaz.. Hata gerilimin somutlaşmış halidir... Hata bir başarısızlık değil bir başlangıçtır... Çünkü hata; insanın varlık ve ötekiyle diyalog kurmaya devam ettiğini, hakikate ve sorumluluğa ulaşma arzusunun bitmediğini gösterir...
Hatanın Lütuftu: Varlık ve Etik Birlikteliği
Hata ontolojik ve etik bir lütuftur.. Ontolojik olarak hata; varlığın insan bilincine sızdığı bir eşiktir.. Etik olarak ise ötekinin yüzüyle karşılaşmanın insan ruhunda uyandırdığı bir uyanıştır... Körün karşısında yüzünü ekşiten kişi, belki kendi sonluluğunu, belki kendi sorumluluğunu, belki de kendi hakikat arayışını keşfetmiştir... Bu keşif hatanın özündeki anlamdır...
Peki bu hatayı kim tartar? Kim insanın varlık ve ötekiyle bu karmaşık tanısını tam olarak kavrayabilir?
Belki hiç kimse!
Çünkü insan kendi varoluşunun ve sorumluluğunun anlamını bile ancak kısmen çözebilir.. Bu çözümsüzlüğün hep bir umudunu taşır.. Hata insanın varlık ile öteki arasında bir köprü kurduğunun, hakikate ve sorumluluğa ulaşma çabasının bir kanıtıdır..
Sonuç olarak hata; insanın varlık ve etik arasındaki narin bir ipte yürüdüğü bir algoritmadır.. Ontolojik olarak hata; varlığın açığa çıkış sürecinin bir parçasıdır, etik olarak ise; ötekinin yüzüne yanıt verme çabasının bir yansımasıdır..
Körün karşısında yüzünü ekşiten kişi hem varlığın bir yönünü seçmiş hem de ötekinin çağrısına kendi sınırlı yanıtını vermiştir.. Bu hatanın hem ontolojik hem de etik lütfudur..
BUNU KİM BİLEBİLİR?
Belki sadece varlığın gizemine ve ötekinin yüzüne cesaretle bakanlar!
Kendi sonluluğunu ve sorumluluğunu kucaklayanlar!
Çünkü hata nihayetinde insanın varlık ve ötekiyle tuttuğu bir aynadır ve o aynada görülen yalnızca bir yanlış değil, varlığın ışıltısı, ötekinin çağrısı ve insanın hakikat arayışıdır...
Günün "Esra Süntar" sorusu:
* Hata yalnızca bir yanlışlık mıdır yoksa varlıkla kurduğumuz ilişkinin bir yansıması mı?
* Ötekinin yüzüne verdiğimiz yanıt kendi sonluluğumuzu nasıl açığa vurur?
* Hata; varlık ve etik arasında bir köprü olabilir mi?
* Kendi hatalarınızda varlığın hangi gizemine dokunduğunuzu fark ettiniz mi?
* Ötekinin çağrısına yanıt verirken hangi sınırlılıklarla karşılaşıyorsunuz?
* Varlık karşısında kendi sorumluluğunuzu nasıl tanımlarsınız?
* Niyetimizle eylemimiz arasındaki uçurum, varlığın mı yoksa özgürlüğümüzün mü bir oyunu?
* Bir hatayı tartarken kimin hakikatine sadık kalırız? Kendimizin mi, ötekinin mi, yoksa ....?
* Özgürlük hatanın ontolojik bedeli mi, yoksa etik kurtuluşu mu?
* Hata varlıkla diyalog mu, yoksa varlığın sessizliğine bir isyan mı?