Sinan Aygün'ü Sorguya Çektiler
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ü tanıyorsunuz. Yerel ölçekte bir sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olmasına rağmen tüm Türkiye’ye kendisini tanıtmayı başaran bir isim. Ama şöhretin de bir bedeli vardır. Ağzınızdan çıkan her lafı ölçerek, tartarak konuşmak zorundasınız. Attığınız her adıma dikkat etmelisiniz.
Ne var ki, Aygün bugün ulaştığı noktada, bir süredir ciddi üslup sorunu yaşıyor. Devlet büyüklerine yönelik ağır sözlerin ötesinde sürekli ‘kriz’ açıklamaları yapması, bazı spekülatif yorumların doğmasına yol açıyor.
Ankara ticaret erbabı bundan çok rahatsız. Diyorlar ki ‘Bu Sinan Aygün’le bir oturup konuşalım. Kendine çeki düzen versin. Böyle devam etmez.’ Öyle ki, Aygün Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ı ziyarete giderken bazı yönetim kurulu üyeleri daveti geri çeviriyor. Böylece Aygün’ün etrafında yavaş yavaş muhalefet şekillenmeye başlıyor.
Bu gelişmeden rahatsız olan 13 akil adam, Sinan Aygün’le önceki gece bir akşam yemeğinde bir araya geliyor. Bu isimlerin tamamı, Aygün üzerinde nüfuz sahibi olan insanlar. Çoğunu kamuoyu yakından tanımaz. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür gibi bildik isimler de var. Gündem konusu: Sinan Aygün’ün durumu. Bir nevi sorgulama. Konuklar yükleniyor, Aygün kendini savunuyor.
Hisarcıklıoğlu’ndan uyarı
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun uyarıları, toplantıya damgasını vuruyor. Sağduyulu, sorumluluk duygusu yüksek ve herkesin saygı duyduğu bir isim. Başlıyor Aygün’e nasihat etmeye: ‘Sinancığım açıklamalarına çok dikkat etmelisin. Açıkçası benim de hoşuma gitmiyor bazı sözlerin. Bak, geçen gün Merkez Bankası Başkanı’nı ziyaretinden sonra yaptığın açıklamalar (Sine-i millet konusunda iş dünyası olarak müdahil değiliz) ne kadar güzeldi. Topluma doğruları söyleyeceksin ama moralini bozmayacaksın. Birleştirici olmak zorundayız.’
Hisarcıklıoğlu sonra sözü MHP lideri Bahçeli’nin isim vermeden Aygün’e yönelik yaptığı sert açıklamaya getiriyor. Hisarcıklıoğlu, Bahçeli’nin ‘Toplumsal hareketleri tahrik edip, 57’nci hükümet döneminde beş tane sivil toplum kuruluşunu Ankara’da dolaştırıp, meydanların üzerinden siyaset yapıp daha sonra 6’ncı Filo’nun üzerinde görüntüler vermekle Türkiye bir yere varmaz’ sözlerine gönderme yaparken, ‘Sinancığım, Devlet Bey bunları söylerken bir tek adını söylemedi’ diyor.
Hisarcıklıoğlu, Aygün’ü üslubuna dikkat etmesi konusunda uyarırken, TÜSİAD temsilcilerinin açıklamalarını örnek olarak gösteriyor: ‘TÜSİAD’a bak, daha önce ne söylüyorlardı şimdi ne diyorlar? Baktılar döviz fiyatları tırmanıyor, daha dikkatli açıklamalar yapmaya başladılar. Döviz fiyatları yükselip ekonomide dengeler bozulursa bundan sadece siyasiler etkilenmez tüm toplum etkilenir. Başta TÜSİAD altında kalırdı.’
O zaman en zengin ben olurdum
Aygün bu uyarıları sessizce dinliyor. Hisarcıklıoğlu’nun TÜSİAD’la ilgili benzetmesi karşısında kendine geliyor. O bildik esprili üslubuyla şöyle diyor: ‘İyi o zaman TÜSİAD dövizin altında kalsaydı o zaman Türkiye’nin en zengin adamı ben olurdum.’ Masada kahkahalar birbirini izliyor. Ama bu espriyle toplantının insicamı birden bozuluyor. Aygün, bu sefer kendini savunmaya başlıyor. Bazı çevrelerin kasıtlı olarak kendini yıpratmak istediğini anlatan Aygün, örnek olarak beni, Bugün Gazetesi’nden Nuh Gönültaş’ı ve Kanal A televizyonunu gösteriyor.
Aygün devam ediyor: ‘Şamil Tayyar neden aleyhimde yazıyor. Bu Nuh Gönültaş kim? Benden ne istiyor. Kanal A da Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını verirken aleyhimde yayın yaptı. Üstelik ben içki içmem ama Şamil Tayyar tersini yazdı.’ O sırada toplantıda bulunan dikkatli bir konuk ‘Şamil Bey, içki içtiğinizi yazmadı. İçkili masada konuştuğunuzu yazdı, masada içki var mıydı yok muydu?’ diye soruyor. Aygün ‘Evet içki vardı’ yanıtını verince, aynı konuğun tepkisi şöyle oluyor: ‘O zaman niye kızıyorsun?’
Toplantı bittiğinde herkes eteğindeki taşı dökmenin rahatlığıyla masaları terk ediyor. Aygün’e gelince... Bu toplantıdan kendine ders çıkarmış mıdır, göreceğiz.
Özkök’ün talimatı
Laf Aygün’den açılınca şu anekdotu aktarmalıyım. Yeni duydum. Malum, Sinan Aygün Ankara doğumlu ama Gümüşhane kökenli. Aydın Doğan da Gümüşhaneli. Bu hemşehrilik bağı Ankara’da ‘Sinan Aygün, Aydın Doğan’ın teyzesinin oğlu. Doğan grubu Aygün’ü destekliyor’ şeklinde yürütülen bir kampanyanın parçasıydı.
Bu söylentiler Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök’ün kulağına kadar gidiyor. Bir gün Sinan Aygün İstanbul’a gittiğinde Doğan’a uğruyor, yanında Özkök de var. ‘Aydın Bey, dün çok önemli bir açıklamam vardı, gazeteniz çok küçük kullanmış’ diyor. Özkök, hemen telefona sarılıp Aygün’ün yanından ekonomi müdürü Vahap Munyar’ı arıyor: ‘Sinan Aygün’le ilgili haberi sen mi koydun?’ Munyar, ‘evet’ diyor. Özkök kızıyor: ‘Kardeşim ben sana ‘bu gazeteye Sinan Aygün haberleri girmeyecek’ demedim mi?’
Özkök telefonu kapatıp Aygün’e dönüyor ‘Artık mesele kalmadı’ diyor. Aygün neye uğradığına şaşırıyor. Aydın Bey de merakla olup bitenleri izliyor.
Kıssadan hisse...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...