MÜDAFAA-İ HUKUK GENEL BAŞKANI KARTAL: MONDROS MÜTAREKESİ YAPILIRKEN BAŞKENT İSTANBUL’UN SUYU KESİLMİŞTİ, 22 TEMMUZ SEÇİMLERİ YAPILIRKEN DE ANKARA’NIN! 

İşte Kartal’ın gündeme ve Mudafaa-i Hukuk Hareketi ile ilgili yaptığı değerlendirmeler…
 

2006’DA KURULAN PARTİ 32 İLDE ÖRGÜTLENDİ

2001’de 80 kurucu arkadaşla birlikte Yeniden Mudafaa-İ Hukuk Hareketi Derneği’ni kurduk. Bu dernekte 5 bin 600 saatlik dünya ve Türkiye olaylarını araştırıp tartıştığımız eğitim çalışmalarımız oldu. 2005’te Ankara’da 1000 delege 1000 bayrak diyerek Anıtkabir’e yürüyüş yaptık. Ve 2005’te Ankara’da Müdafaa-i Hukuk Hareketi Milli Kongresini yaptık. Ve bu kongrede 100 kurucu üye seçildi. Ayrıca burada bir parti kurulmasına karar verildi. Ve 23 Nisan 2006’da parti kuruldu. Şu anda 32 ilde örgütlendik.

1919 ŞARTLARINDAN DAHA BETER BİR KUŞATMA ALTINDAYIZ!

Türk tarihine baktığınızda zaman zaman çözülme dönemleri yaşanılmıştır. 1900 yılında 11 milyon km2 bir alanda inisiyatif kullanan bir millet orta Anadolu’da 200 bin km2’ye hapsedilmek istendi. Ve bir millet mücadelesi yapılarak Müdafaa-i Hukuk örgütlenme modeli zaferle sonuçlandı ve yeni bir vatan, yeni bir devlet ortaya koydu. Millet olma vasfını ortaya koyduk. Fakat 2007’nin Kasım ayında, 1919 şartlarından daha kötü durumdayız. Daha beter bir kuşatma altındayız. 1919 da bizi kuşatanlar belliydi. Ama şu anda kuşatma görünmüyor, şekil değiştirdi. Diğer taraftan insanı kaybettik ve doğal varlık alanının ekolojisini bozduk. Emperyalizmle birlikte millet mücadelesi, çözülme evresi çok karmaşık bir hale geldi. Türkiye’deki içinde yaşadığımız süreçte siyasi, sosyal, askeri ve bilgi teknolojileri alanında sınıfta kaldık. Coğrafi konumumuzu unuttuk. Demografik yapıyı farklı hale getirdik. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti fonksiyon ifa etmiyor. Türkiye’deki demokrasi emperyalizmin aracı kurumu noktasındadır. Hayatımız ve kaderimiz yabancı güçlerin kontrolünde. Dolayısıyla bizim mücadelemiz Türk milletinin mücadelesi olmakla birlikte, çok geneldir ve hedeflerimizi dünya ölçeğinde ele alıyoruz.

PARTİ DEĞİL HAREKETİZ, ÇÜNKÜ…

Biz parti değil, hareketiz. Parti başkanı eşittir parti anlayışı Müdafaa-i Hukuk Hareketi’nde yoktur. Biz bunun için parti değiliz diyoruz. Ama meşru zeminde gitmek zorunda olduğumuz için partileştik. Kanunların bize verdiği hakları nasıl değerlendiririz, millet mücadelesini doğru zemine ulaştırarak emperyalizmi nasıl yeneriz, onun derdindeyiz.

HERKESE AYNI MESAFEDEYİZ

Bizim hareketimiz insana dayanır. Kimsenin inancı, görüşü, ırkı önemli değil. Bizim hiç kimseye karşı bir önyargımız yok. Parti yada kurumlar olsun, bize ne kadar yakın olurlarsa biz de onlara o kadar yakınız. Türkiye’de bu gün insanı merkeze oturtan doğru bir bakış açısı olmadığı için biz varız. Bizim hareketimiz zaruretten doğdu. Çözülmenin yanında değil, birleştiriciyiz. Kimseyle meselemiz yok. Biz Türk inkılabının bize verdiği hakları korumak, savunmak, gerektiğinde sonsuza mücadele etmek derdindeyiz. Doğma değiliz. Bizi Fransa’dan, Almanya’dan ayıran şeyleri korumak için ne gerekiyorsa yapacağız. Temelde bugün siyaset eşittir çıfıt kazanı. Sokaktaki vatandaş bıkmış, lanet etmiş. Bugün ortaya çıkan birçok oluşum var ve vatandaş yeni bir şey gördü mü soruyor: sen kimsin? Ama bu hareket, taşıdığı değerin farkına vardırıp bir halk hareketi haline getirme mücadelesidir. Bu yeniden doğuş hareketidir. AB ve ABD’nin gemisinden inme hareketidir.

1945’TEN SONRAKİ BÜTÜN İLİŞKİLER TEK TARAFLI KESİLECEK

Uluslar arası ilişkiler güç ve rekabet mücadelesidir. ABD bana ne kadar yakınsa biz de ona o kadar yakınız. 1945 ve sonrası bütün ikili ilişkileri masaya yatıracağız ve tek taraflı olarak feshedilecek. Bütün özelleştirmeler geri alınacak. Pektim, Tüpraş, Telekom gibi stratejik özelleştirmeler geri çevrilecek. Türkiye, şirketleri aracılığı ile pazarlandı. Ve bugün Türk milleti top yekun pazarın ve sermayenin çocukları oldu. Ve toprak reformu yapılacak. Adamın 42 köyü var. 21. yy. de 42 köyü olan birinden bahsedemezsiniz. Siz o ağalığın önüne geçemezseniz terörü doğal olarak doğurursunuz. 80 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinin kolları yok, ayakları yok. Buna devam edemezsiniz. Bizim ana meselemiz şu; 2020 yılında dünya devleti nasıl olabiliriz?

70 YILDA DOĞRU YÖNETİLMEDİK

70 yılda biz eğer doğru yönetilseydik bugün 4 tane Almanya, 7 İtalya olacaktık. 4 tane Almanya’nın gücü olsaydı bizde bugün Güneydoğu’da akan kan olur muydu? Şimdi siyasi alanı dolduranlar holdinglerden paraları alıyorlar yada CHP gibi Atatürk’ün gölgesine girmişler, Türkiye Komünist Partisi’nin 1944’daki bültenindeki laiklik anlayışını, 70-80 deki sağ ve sol anlayışını kullanıyorlar.

MONDROS MÜTAREKESİ YAPILIRKEN BAŞKENT İSTANBUL’UN SUYU KESİLMİŞTİ, 22 TEMUZ SEÇİMLERİ YAPILIRKEN DE BAŞKENT ANKARA’NIN!

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi hayatında bir boşluk var. Biz zaten o ihtiyaçtan doğduk. 22 temmuz seçimleri finansın seçimidir. Bu seçimler finansın okuyla kazanılmıştır. Yoksulluğun sürü haline getirdiği insanların çok basit şeylerle tercih yaptığı bir seçim oldu. Evimiz, arabamız, cep telefonumuz olmasına rağmen şu an Damat Ferit Paşa döneminden daha kötü durumdayız. Emperyalizmin okları galip geldi. Benim amacım emperyalizmle güreşmek. Onun için şu şu siyasi partiyle derdim yok benim. Damat Ferit Paşa 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalarken İstanbul işgal altındaydı ve o zaman başkent olan İstanbul’un suları kesilmişti. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde de şimdiki başkent Ankara’nın suları kesildi. Yani emperyalizmin karşı devrimi yapılmıştır.

LAİKLİK=ATEİZM İLE BİR YERE GİDEMEZSİNİZ!

1944’lerde kurulan ve Türkiye’ye genelde kendi dairesi içerisinde çok zarar veren Türkiye Gizli Komünist partisi 1944’te küçük bir kitapçık çıkarır: laiklik eşittir ateizm. Atatürk’ün laiklik anlayışı bu değildi. Ve bunlar boş şeyler. Millet aç. Elitler ve seçkinler, medya patronları ve TÜSİAD üyeleri ve yandaşları hala aynıdır. Avrupa ve ABD’nin gemisine bindiniz hala icazet diyorsunuz. Laiklik eşittir ateizm ile bir yere gidemezsiniz.

ERSİN TOKGÖZ/TURKTİME

FOTOĞRAFLAR:

EROL TÜMAYER & ARSLAN IŞILDAK