Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasını engelleyemeyen ‘istemezükçüler’ şimdi de “ O bizim Cumhurbaşkanımız olmayacak” diyor. Kendilerine göre gerekçeleri çok. ‘Eşi devleti AİHM’ye şikayet etmiş, 1992’de yaptığı bir konuşmada resmi devlet ideolojisine karşı sözler söylemiş.’ Miş miş miş… Ama ‘istemezükçülerin’ Gül’ü Cumhurbaşkanları olarak görmek istememesinde bir mahzur yok. Zira Ahmet Necdet Sezer de benim Cumhurbaşkanı’m olmamıştı. Bulunduğu makam itibariyle tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, CHP’nin Çankaya İlçe Başkanı gibi çalıştı yedi yıl boyunca. Bunu da dosta düşmana göstermekten hiç çekinmedi. CHP’nin Büyük Kurultay delegesi Özdemir Özok’u Anayasa Mahkemesi üyeliğine atayacak kadar makamını tartıştırdı. Sırf ideolojik gerekçelerle hükümetin birçok atamasına engel oldu. ‘AK Parti hükümetine muhtıra vermedi’ diye ordunun alt kademelerinden eleştirilen dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ü son resepsiyonda bütün gazeteciler içinde haşlayacak kadar işi ileri götürdü. Hatta Ankara kulislerinde yaygın söylenti eşi Semra Hanım’ı bile dövüyordu. Bende bir vatandaş olarak böyle bir Cumhurbaşkanı’m olsun istememiştim. Ama oldu… Süleyman Demirel de benim Cumhurbaşkanı’m olmamıştı. İLKSAN meselesinde “Verdiysem ben verdim” demiş, öğretmenlerin maaşlarından kesilen paraların uçup gitmesine göz yummuştu. Marifet gibi meşhur aile fotoğraflarını çektirmişti, Merhum Turgut Özal’ın her yaptığını bozmuştu. Kamu bankalarına o günün parasıyla yüz milyarlarca lira borcu olan Cavit Çağlar’ı kamu bankalarından sorumlu bakan yapmıştı. Devletle işi olanlara adres gösterdiği “Beni görmek demek behemahal beni görmek demek değildir, Cavit’i de görseniz olur!!” dediği rivayet olunuyordu. Cebinde beş bin dolar parası olan yeğeni Yahya Demirel, devletten koca bir bankayı satın almış, sonra içini boşaltmış, bankasına el konacağını öğrendiğinde paraları çuvallara doldurup geceyarısı bankadan kaçırmıştı.. Hadi Sezer’i, Demirel’i geçelim 12 Eylül’de ABD’nin isteğiyle darbe yapıp yönetime el koyan, darbeyi meşrulaştırmak için iki yıl şartları olgunlaştıran, (Bedrettin Demirel Paşa söylemişti, ‘şartlar olgunlaşsın diye iki yıl bekledik’ demişti) darbeden sonra binlerce insana işkence yaptıran, hapishanelerde insanları yere yatırtıp üzerinden bölükleri, taburları yürüterek geçiren, ‘ABD istedi’ diye Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına alınmasına tek başına “evet” diyen, 17 yaşındaki çocukları, yaşlarını büyütüp astıran Kenan Evren de benim Cumhurbaşkanı’m olmamıştı. Ama ben istesem de istemesem de bu memlekette Kenan Evren iki yılı Devlet Başkanı yedi yılı da Cumhurbaşkanı olmak üzere dokuz yıl hüküm sürdü. Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlediği ülkelerde gittiği heryerde çürük domateslerle-yumurtalarla karşılanması gereken Evren gibi, Demirel de yedi yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı. 16 Mayıs’ta görev süresi dolduğu halde şahsi bir yorumla üç aydır Köşk’te işgalci olarak oturan Ahmet Necdet Sezer de yedi yıl Cumhurbaşkanı olarak bu ülkenin kaderinde etkili oldu. Demek ki Köşk’te oturanların “Benim Cumhurbaşkanım” olmamasının bir önemi yokmuş. Ben istesem de , istemesem de hukuken ya da kanunen seçilip gelen Cumhurbaşkanı oluyormuş. Sözüm o ki, Abdullah Gül’ün kendilerinin Cumhurbaşkanı olmayacağını söyleyenlerin de çok fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Onlar da benim gibi beğenmeseler de katlanacaklar. Üstelik öyle benim bir darbeciye, koltuğunda biraz daha fazla kalabilmek uğruna askeri kışkırtanlara, Köşk’e kendini hapsederek işi gücü iktidarla uğraşmak olanlara katlandığım gibi değil ortalama her iki kişiden birinin oyunu alıp gelen bir Cumhurbaşkanına katlanacaklar.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...