Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki yazısı…
Deniz Baykal… Türkan Saylan… Sabih Kanadoğlu…
Ve politikaları iflas ettikçe hırçınlaşan, söylemleri havada asılı kaldıkça daha bir agresifleşen, dişe dokunur söz söyleyemedikleri için tek varolma koşullarını ürettikleri korkulara bağlayıp son günlerde sık sık Adnan Menderes dramına yaptıkları anıştırmalarla idam karabasanı ile belden aşağı gözdağları veren bilumum zevat… Belki henüz farkında değilsiniz ama size kötü bir haberim var; Türkiye’de idam cezası diye bir şey yok. Anlıyor musunuz? Kaldırıldı. Üzgünüm ama, böyle.
***
Celal Şengör… Oray Eğin… Serdar Akinan…
Ve oturduğu yerden toplumsal dinamikleri dizayn etmeye çalışan, öngörülerini yönerge havasına bürüyerek servise sunup kabul görmeyince kızan, kızdıkça durdukları sivil mevziiyi unutup askeri göreve çağıran, darbenin faziletinden bahseden ve kanı kutsayan postal seviciler… Eminim hoşunuza gitmeyecek ama olmayan idamın yürürlüğe girebileceği darbelerin artık bırakın siviller tarafından alkışlandığı günleri, bizzat askerlerin darbe ismini dahi telaffuz etmekten kaçtığı bir toplumsal olgunluk ve demokrasi hazmı dönemine girdik çoktan. Kusura bakmayın.
***
Fatih Hilmioğlu… Mesut Parlak… Mustafa Akaydın…
Ve yedeğine bilim adamlığı titrini alıp her türlü rasyonel çıkarımdan uzak, doğrusal mantık açısından tutarsız, bilim adamlığı aklının kemiklerini sızlatırcasına militan bir duruş sergilemekten utanmayan üniversite okutucuları… Belki akla ziyan temellendirmelerinizin altı boşalacak ama uyanma vakti. Demokrasiyi kabul eden ve kullanan çağdaş ülkelerde “niyeti cezalandırmak” 1890’larda tarih oldu. Eğer kafanızı nasıl bir destek buluruz diye YÖK içtihatlarından kaldırır ve bakarsanız göreceksiniz ki “Başı kapalılar girerse başörtülülere baskı olur” diyerek niyetin cezalandırılmaya çalışılması 120 yıl öncesinin uygulamasıdır oysa biz bu günü yaşıyoruz. Kara haberi vermek istemezdim ama, hani muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak gibi kutsal bir hedefimiz vardı ya, hah işte o 1900’lerde değil, 2000’lerde. Geçmiş olsun.
***
Yılmaz Özdil… Özdemir İnce… İlhan Selçuk…
Ve “rüzgar acaba bizim tarafımızdan mı esiyor?” hayaliyle dünün en sağlam halkçılarıyken sonra da esintinin yönünü beğenmeyerek ters dönen iflah olmaz kaybedenler… Keşke sizi mutlu edebilseydim ama kötü haber yine benden. Halkın etiyle, canıyla hayat verdiği kendi rasyonalitesi, masa başı ahkamlarınızın nedeni ve sonucu olmadı hiç. Olmayacak da. Maalesef!
***
ÇYDD’ciler… ADD’ciler…
Ve İzmir’den İstanbul’a, oradan Ankara’ya çıkarma yapıp “Türkiye’yi İran yapma heveslilerinin canına ot tıkama” uğraşındaki mitingciler… Size de ufak bir tüyo. İran’ın bile kendinden bıktığı bir dönemde az biraz aklı başında olan hiç kimse İran olma özlemi çekmediği halde siz İran sendromuyla tutuşurken eşsiz sosyal mühendisiniz, fikir önderiniz, medya ikonunuz ve daha olunabilecek ne varsa o olan değerli Ertuğrul Özkök’ünüz açık açık Çanakkale’nin ileride Troya olacağı günler hayali ile yaşadığını gözünüzün içine baka baka yazdı. “İran olacaksak neden o kadar şehit verdik?” diyordunuz, “bunun hayal edilmesi bile kutsal şehitlerimizin kemiklerini sızlatırdı.” Peki, ya Troya olacak Çanakkale? Ya Çanakkale’nin Çanakkale olarak kalması için canlarını veren onbinlerce insan? Aldatılmış olmak fenadır bilirim ama dost acı söyler. Sizi galeyana getirip küpünü dolduran Özkök tarafından fena halde kandırılıyor ve açıkça dalga geçiliyorsunuz. Affedin.
***
Ve olan biteni evinden izleyip hop oturup hop kalkan güdümlüler. Tamam, Ak Parti’nin tek başına iktidar olarak demir atması fena halde canımızı sıkıyor. Haklısınız. Hele can sıkıntımız arttıkça, attığı demiri kuvvetlendirmesi iyice sinir bozucu. Ama testiyi kıracağını düşündüğümüzü ancak Nasrettin Hoca’nın fıkralarında peşinen vuruyoruz. Tamam; hepimiz Nasrettin Hoca’nın torunlarıyız ama bu kadar ciddiye aldığınız bu meselede fıkra kıvamında tepkiler koydukça ancak fıkra tadında, tebessümü ötesinde etki uyandıramıyan bir güç yada güçsüzlük alanı oluşturuyorsunuz ve bu yüzden hep kaybediyorsunuz.
Kızdığınızı biliyorum ama durum bu. Artık gereğini siz bilirsiniz.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...