Türkiye’de 2001 krizini çıkaranlardan biri de IMF
“2001 krizini kim çıkardı dediğinizde, sadece Merkez Bankası ve Hazine yönetimini suçlamak çok yanlıştır. Bu krizi aynı zamanda IMF’nin aldığı kararlar çıkarmıştır. IMF sonuna kadar krizin içindedir... Mesela Demirbank olayında, küçük bir likidite olayının büyük bir likidite krizine dönüşmesinin altında IMF’nin imzası vardır... “
* Türkiye’nin bütçe açığı çok fazla değil mi?
Hayır, Yunanistan’a ya da İspanya’ya kıyasla çok az... Yunanistan’daki yüzde 13’e bakınca bizimkisi milli gelirin yüzde 5’i civarında 2009’da. Yani krizde bile korkutucu bir bütçe açığı olmadı.
* Endişe etmememiz mi lazım?
Hayır. Krugman gelse, “Çok az bütçe açığı vermişsiniz. Yazık değil mi bu ekonomiye? Niye ağlıyorsunuz yüzde 6 küçüldünüz diye... Bütçe açığı vermediniz de ondan küçüldünüz” der. Ama IMF bugün bile, “Bu bütçe açığı çok, küçültün” deme eğilimini taşıyor. Bunu iyi görmek lazım. Yani öyle bir tek iktisat politikası yok. Birden fazla var. Ve IMF’nin yaklaşımı da bunlardan birine yakın. Bu da bizim dogmatik dediğimiz, daha piyasacı ve son krizde de iflas ettiğini düşündüğümüz yaklaşım. IMF’ye hakim olan bu yaklaşım baştan beri var. Bir senedir, iki senedir, en tepedeki iki arkadaş biraz daha bu konularda ılımlı ama geri kalanın değiştiğini düşünmüyorum. O arkadaşlara bütçeyi soracak olsan, “Bütçe fazla verecek, faizler yüksek olacak”, başka yolu yok. Küçümsenmeyecek derecede önemli bir konu bu. Çünkü netice itibariyle IMF’yle anlaşma yaptığınız zaman iktisat politikasını da IMF’ye devretmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla oradan, Stiglitz’in tabiriyle, ikinci sınıf üniversitelerin, ikinci sınıf mezunları bir takım adamlar geliyor ülkenize, hiçbir sorumlulukları da yok. Yapılan hataların bedelini, onlar değil Türkiye’deki insanlar, en çok da işsizler ödüyor. Üstelik onlar o dogma içinde doğru yapmışlarsa terfi edebilirler. Bütün bu sistemi görmek lazım. Uzun lafın kısası, IMF’yi büyütmeyelim...
* Peki, artık gerçekten de IMF’ye ihtiyacımız kalmadı mı?
Türkiye’nin 1999’da IMF’ye ihtiyacı vardı. Büyük miktarda pislik birikmişti. Bu pisliği temizleme arzusu vardı. Ama bu temizlik süresinde teknik yardıma, IMF’den gelecek uzmanlara, desteğe ihtiyaç vardı. Yani siyasetçilerin, “Biz istemiyoruz ama IMF dedi ne yapalım, istikrar için yaparız bunu” diyebilmeleri için bir desteğe ihtiyaç vardı. Üstelik, gelen para da işimizi kolaylaştıracaktı. Yani o kaynakların gelmemesi halinde ilave bir maliyet söz konusu olacaktı. Dolayısıyla IMF’nin 2001, 2002 ve 2003’te Türkiye’ye çok ciddi faydası olmuştur. Ama aynı zamanda 2001 krizinde teknik açıdan IMF’nin de sorumluluğu vardır.
* Yani IMF’nin krizin çıkışında etkisi mi olmuştu?
Tabii...2001 krizini kim çıkardı dediğinizde, sorumlu olarak sadece ve sadece o dönemdeki Merkez Bankası ve Hazine yönetimini göstermek, onları suçlamak çok yanlıştır. Aynı zamanda bu krizi IMF’nin aldığı kararlar çıkarmıştır. IMF sonuna kadar bu krizin içindedir.
* Hangi kararlarda?
“Ne zaman para verilecek, nasıl para verilecek, piyasadan para nasıl çekilecek?” gibi kararlarda... Yani bir Demirbank olayında küçük bir likidite olayının, büyük bir likidite olayına dönüşmesinin altında IMF’nin imzası vardır. Tabii şunu da unutmamak lazım, daha sonra Kemal Derviş IMF’yle iyi pazarlık yaparak bu 2001 krizinden nispeten hızlı bir toparlanmaya geçişi mümkün kılabilmiştir. Yoksa 2001 krizinin bedeli çok daha yüksek olabilirdi. Fakat Derviş, iktisat bilgisiyle, IMF bilgisiyle, Amerika bilgisiyle, bu krizden Türkiye’nin çok hızla çıkmasını mümkün kılacak bir ekonomik paketi ortaya koyabilmiştir. Biliyorsunuz Derviş, IMF ile anlaşmayı 1.5 yıl uyguladı, sonra seçimler yapıldı, AK Parti hükümeti geldi 2003’te, ve 2004’ün ilkbaharında IMF ile Derviş’in yaptığı anlaşma bitti. İşte o tarih bence son derece kritik bir tarihti.