Bu millet için tarih, kitapta kalan değil; kalpte taşınandır.”
Türkiye 2025 yılında sadece kararlar almadı; Kızılelma yürüyüşünü asla hafızasından silmedi, daima diri tuttu. Kim olduğunu, nereden geldiğini ve nereye yürüdüğünü hep bu bilinçle sahiplendi. Tarih, vicdan ve Kızılelma ekseninde şekillenen bu yol, milletin ruhunda yaşayan bir emanettir.
Devlet, emanete dokunulduğunda sessiz kalmaz.
Selçukludan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan çizgide değişmeyen bir ahlak vardır: Kamu malı, milletin alın teridir. Nizamülmülk’ün sözleri hâlâ yol gösterir: ‘Hazine çökerse, devlet diz çöker.’ 2025’te sergilenen devlet refleksi, sadece bugüne değil, geleceğe verilmiş bir teminattır. Vicdanın gücü, devlet aklının kararlarıyla birleştiğinde millet ayakta kalır.
Sokak kalabalık olabilir; ama devlet yalnız kalmaz.
Bu topraklar isyan da gördü, fitne de. Ama devlet her defasında sükûnetle ayakta kaldı. 2025’te sokak üzerinden siyaset kurma girişimleri karşısında gösterilen kararlılık, Kanuni Sultan Süleyman’ın uyarısını hatırlattı: ‘Devletin bekası, heveslerin önündedir.’ Tarih, vicdan ve Kızılelma burada buluşur; devlet ne geri çekilir ne de susar.
Bu millet güvenliği tartışmaz; yaşar.
Malazgirt’te kefen giyen Alparslan’dan, Çanakkale’de siper kazan Mehmetçiğe kadar bu toprakların hafızasında tek bir gerçek vardır: Güvenlik, tercih değil kaderdir. 2025’te sınır ötesinde yürütülen mücadele, vicdan ve devlet aklının birleştiği bir yürüyüştür. Türk devleti tehditlerle pazarlık yapmaz; onları aşar, Kızılelma hedefiyle ilerler.
Türkiye konuştuğunda dünya artık dinliyor.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında yalnız bir şehir kazanmadı; dünyanın yönünü değiştirdi. Bugün Türkiye Karadeniz’de denge kurarken, Gazze için ses yükseltirken, Afrika’da altyapı ve güvenlik projeleri yürütürken aynı ufkun izindedir. Tarih, vicdan ve Kızılelma, diplomasi masalarında Türkiye’nin sözünü güçlendirir; mazlum için umut, zalim için sınır olur.
Silah yapan millet, başını eğmez.
Bayraktar, Akıncı, Kızılelma… Bunlar yalnızca savunma projeleri değil; Türkiye’nin vicdanla dengelenmiş iradesinin göstergesidir. Kendi savunmasını yapan millet, kaderini de kendi belirler. Türkiye, Kızılelma hedefiyle yalnızca savunma değil, tarih yazan bir yol yürür.
Kızılelma, varılan bir yer değil; dünyaya yön veren bir iddiadır.
Osman Gazi’nin rüyasındaki çınar bugün kök salmış bir devlettir. Fatih’in Kızılelma’sı İstanbul’du; bugünün Kızılelma’sı bağımsızlık, itibar ve küresel adalet iddiasıdır. Türkiye’nin 2026 ve sonrası hedefi; güçlü olmanın ötesinde, tarih, vicdan ve Kızılelma ekseninde yön veren bir merkez olmaktır.
2026 ve sonrası, Kızılelma yürüyüşünün yeni safhasıdır.
Bu yürüyüşün ana başlıkları nettir: Ekonomide adalet temelli milli yapı; savunmada tam bağımsızlık ve caydırıcılık, terör ve vekâlet savaşlarının çevremizden tasfiyesi; Doğu Akdeniz’den Afrika’ya uzanan istikrar aktörlüğü, kriz anlarında lider ülke refleksi. Türkiye, Kızılelma ile hem geçmişe hem geleceğe yön verir.
Devlet aklı serttir ama vicdanını kaybetmez.
Yavuz Sultan Selim’in sözü hâlâ pusuladır: ‘Hak ile kuvvet birleşmezse, biri zulüm; diğeri acziyet doğurur.’ Türkiye’nin farkı buradadır. Tarih, vicdan ve Kızılelma birlikte yürüdüğünde millet ayakta kalır.
Kızılelma, bir milletin haysiyetidir.
Bugün Kızılelma; mazlum için umut, zalim için sınır, kriz coğrafyaları için denge, gelecek için yön demektir. Bu yürüyüş durmaz. Türkiye, Kızılelma yürüyüşünü daima hatırlayacak ve 2026 ve sonrasında kararlılıkla sürdürecektir.
Kızılelma yolunda yürüyen millet, geçmişten nasihat alır, geleceğe yön verir.
İbnü’l-Arabî’nin sözleri bu yürüyüşe rehberlik eder: ‘Gerçek güç, dışta değil, kalpte ve niyette saklıdır; niyetini Kızılelma’ya yönelten millet, tarih boyunca yolunu kaybetmez.
Ve Hz. Peygamberimizin rehberiyle tamamlanır:
İyi işlerde acele edin; kötülüklerden sakının ve hakkı ayakta tutun. Sizden biriniz bir iş yapacaksa, en güzel şekilde yapmaya çalışsın.
Kızılelma, işte bu anlayışla; adaleti, cesareti ve kararlılığı kuşanan bir milletin yoludur.