Bazen her şeyi düşünür ve yaparız. Planlar kurar, detaylar üzerinde saatler harcar, veriler toplar, stratejiler geliştiririz. Her şey akılda tasarlandığı gibidir. Çizgiler kusursuz görünür, hesaplar tamdır, ancak son perde kapanırken bir şeyler eksiktir.Bunu çok geç farkederiz hatta hiç farkedemeyebiliriz. Başarı sanki son anda bize sırtını döner ve biz ne olduğunu anlayamayız:
“Her şeyi yaptım ama yine olmadı…” derken çoğu kez üzgünüz.
İşte o “bir şey”in adı vardır: Kör nokta.
İnsan zihni harikadır ama sınırlıdır. Her stratejinin, her planın, her niyetin kör bir noktası olur. Tıpkı gözümüzün görmediği arka taraf gibi, zihnimizin de erişemediği bir alan vardır. Ne kadar çalışırsak çalışalım, kendi gözümüzle baktığımız bir yerde kendimizi göremeyiz. Kör noktalar, çoğu zaman 'kibirle' körleşmiş iç sesimizin derinliklerinde gizlenir.
Peki bu eksikliği kim tamamlayabilir?
Çoğu zaman bu boşluğu, başkalarının bakışı, deneyimi ya da sezgisel farkındalığı doldurur. Gözlem, empati ve yaşam pratiğiyle derinleşen sezgisel değerlendirmeler, verinin söylemediği şeyleri fark etmemizi sağlar. Nitekim bazı bireyler, bütünü önceleyerek detaylara ulaşır; çünkü bağlamı kavrama becerileri, yalnızca akılla değil, bütünsel farkındalıkla işler.
Ama bu insanlar nerede?
Bazen sesini kısmaya çalıştığın bir iç sesin olur. Bazen “çok duygusal” deyip geçiştirdiğin birinin uyarısıdır veya küçümsediğin bir öneride gizlidir. KÖR NOKTAMIZ, ÇOĞU ZAMAN BAŞKASININ AÇIK ALANIDIR ve o alanı görmezden geldiğimizde sadece projeler değil, ilişkiler de yıkılır.
İnsan en büyük hatasını zekâsına fazla güvenerek yapar. Çünkü strateji aklın eseridir, ama dengeyi bulmak çoğu zaman duygunun, deneyimin ve sezgisel farkındalığın işidir. Aklın sustuğu yerde sezgi konuşmaya başlar. (Sezgi ile kastettiğim, sadece mistik bir içgörü değil; yılların, yaşanmışlıkların, dikkatle bakılmış hayatların biriktirdiği sessiz bilgi.)
Bu yüzden...
Bir projeye başlamadan önce aynaya değil, bir dosta danış. Bir strateji yazmadan önce veriye değil, yaşanmış bir örneğe kulak ver. En önemlisi, “ben biliyorum” dediğin anlarda dur! Çünkü belki de bilmediğini bilen biri sessizce seni izliyordur.
Gerçek başarı sadece görmekte değil, görülmeyeni fark etmektedir ve insan ancak kör noktasını tanıdığı kadar bilgedir.
"İnsan, bilincinin aydınlattığı kadar değil, gölgede bıraktığı kadar karışıktır."
— Carl Jung
Son olarak: Aslında en derin farkındalık, görmediğini kabullenmekle başlar diyeyim.
Yolun açık, bakışın geniş, farkındalığın dengeli ve adil olsun.