“Yaşadıkça ne günler görüyor insan.
Genç yaşlı dinlemiyor zaman...”
Gazetecilik, garip bir meslektir...
Bir ömrü kelimelere sığdırırsın, ama çoğu zaman bir satıra bile sığmaz kendi hikâyen.
Çünkü hep başkalarının hikâyesini yazarsın...
Her yeni gün yeni bir roman başlar bizim için.
Bir trajediyle uyanır, bir komediyle uyuruz.
Ve her satırda biraz daha eksiliriz.
Çünkü unutulmaması gereken şudur:
Gazeteci de insandır.
Ve insanın olduğu her yerde, gözyaşı da vardır; kahkaha da…
Acı vardır, umut vardır, ihanet vardır, sadakat vardır.
Bazı haberleri yazarken yüreğin ağzına gelir, parmakların titrer...
Öyle zaman olur ki; içinden ağlayarak yazarsın, ama yazdığın haber gülümsetir okuyanı.
Çünkü biz duygularımızı satır aralarına gömeriz.
Kimse fark etmesin diye...
Bir zamanlar bilgisayarımız bile yoktu.
Elektrik gittiğinde daktilomuzu alır, mum ışığında yazardık haberimizi.
O anlarda gazetecilik yalnızca bir meslek değil, bir tutku, bir yaşam biçimiydi.
Ve evet, belki de bir delilikti...
Gazetecilik öyle bir iştir ki;
Sabah kan donduran bir cinayetin izini sürerken, akşam bir düğün salonunda kahkahaların arasında bulursun kendini.
Ruhun bölünür, yüzün bölünür, ama kalemin hep birdir.
Ve en acısı da şudur ki:
En büyük darbeyi bazen dost sandıkların vurur sana.
Bir gün saygıyla selam veren, ertesi gün sırtını döner.
Çünkü bizim meslekte dostluk da haberdir, düşmanlık da...
İşsiz kalmak, gazeteciliğin en sessiz çığlığıdır.
Ne kapın çalar, ne telefonun...
Sanki bir anda buhar olup yok olmuşsundur...
Oysa ki bir zamanlar gündemin tam ortasındaydın.
Bugünlerde bir yaprak dökümü yaşanıyor.
Gazeteciliğin emektarları, ustaları, duayenleri bir bir aramızdan ayrılıyor...
Kimileri işten atılıyor, kimileri mesleğin dışına itiliyor.
Ama en çok da "unutuluyorlar".
Oysa gazeteci unutulmaz...
Unutulmamalı!
Çünkü biz “emekli” olamayız bu işten.
Kalem tutan elimiz, yürüyen ayağımız oldukça koşarız.
80 yaşında da olsak, yüreğimiz haberle çarpar.
Çünkü biz bu mesleğe ömür verdik.
Fakat şimdi...
Birer birer eksiliyoruz...
Kara haberleri biz yazarken, bir gün o haberin öznesi biz oluyoruz.
Ve bir bakmışsınız, adımız MUSALLA taşında yazıyor...
Şu gerçek değişmez:
Biz hep HANCIYIZ.
Misafirler gelir geçer; ama biz, son nefese kadar haberciyiz.
Kelimeler uçar...
Ama anılar kalır.
Fotoğraflar kalır.
Ve o sararmış gazete kupürleri...
İşte onlar, sessizce haykırır ardımızdan.
Gazetecilik bitmedi.
Bitmeyecek!
Bayrağı yere düşürmeden taşıyan tüm meslektaşlarımıza selam olsun.
Ve o bayrağı sonsuzluğa devredenlere:
Mekânınız cennet olsun...