Şamil Tayyar'ın köşe yazısı
Devlet içindeki yasa dışı oluşumlar, cumhuriyet tarihinden bile eskidir. Osmanlı’dan devraldığımız bu virüs, cumhuriyeti de kemirmektedir.
1943 yılında Van’ın Özalp İlçesi’ne bağlı Kukur Deresi’nde 33 vatandaşın elleri arkadan bağlanarak kurşuna dizildiği olay bile ‘derin’ hadisedir.
Yakın tarihimizdeki Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter, Necip Hablemitoğlu gibi aydınlara yönelik suikastler de aynı izleri taşımaktadır.
Ne var ki, kamuoyu, işin vahametini ve ulaştığı boyutları 3 Kasım 1996’da patlayan Susurluk skandalıyla fark etti.
O da bir yere kadar...
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Çeteler, 1998’den itibaren kış uykusundan uyandırıldı. Son 10 yılda çeteler yine hortladı. Özellikle son 5 yılda ‘tavan’ yaptırıldı!
İçişleri Bakanlığı’nın ‘gizli’ verilerine göre; Son 10 yılda Emniyet Genel Müdürlüğü çetelere karşı 3 bin 12 operasyon yaptı ve 24 bin 931 kişiyi göz altına aldı. Bunlardan 8 bin 602’si tutuklandı.
Aynı dönemde Jandarma Genel Komutanlığı, 771 operasyon yaparak 10 bin 437 kişiyi yargı önüne çıkardı. Bunların 6 bin 269’u cezaevine gönderildi.
Bu rakamlar, çetelerin hortladığının resmi ilanıdır. 10 yılda 35 binin üzerinde şahsın çete soruşturması kapsamında gözaltına alınması, 15 bini aşkın şahsın da tutuklanarak cezaevine gönderilmesi, başka türlü nasıl izah edilebilir?
Üstelik, tutuklananların üçte biri yaklaşık 5 bin kişinin eylem takvimi, son üç yıla (2005, 2006, 2007) sığmaktadır. Son üç yılda 30 ilde 100’ün üzerinde çete çökertilmesine rağmen mantar gibi bitmeye devam ediyor.
Bu, derin senaryonun ‘çap’ büyüklüğüdür.
Elbette bunlar içinde ‘küçük menfaat gruplarının oluşturduğu’ çeteler de var. Şunu unutmayalım; Onlara göz yumularak dolaylı şekilde psikolojik harekatın boyutları genişletilmektedir. O nedenle, bu küçük çeteler sonuçları itibariyle değerlendirilmeli ve hafife alınmamalıdır.
En ciddi ve merkezi yapılanma ise Ergenekon’dur. Soruşturma devam ettiği için ayrıntıya girmeyeceğim, ama gündemin popüler sorusuna cevap aramakta herhalde sakınca yoktur.
Ergenekon’un tepesinde kim var? Yani ‘1’ numara kim?
Can Dündar ve Celal Kazdağlı’nın ‘Ergenekon’ kitabında, bu yapıya ilişkin çok özel bilgiler var. Merhum Alpaslan Türkeş, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ve Korkut Eken’e kadar bir çok isim telaffuz ediliyor.
Bugün de Ümraniye soruşturması kapsamında tutuklanan Veli Küçük, Zekeriya Öztürk, Muzaffer Tekin, Sami Hoştan gibi bir çok isim ‘Ergenekoncu’ olarak gösteriliyor.
Eğer devlet içinde böylesine derin bir yapılanma varsa, bunu kim yönetiyor? ‘1’ numara arayışı da biraz bu korkudan kaynaklanıyor.
İzliyorum medyada Veli Küçük için ‘1’ numara tarifi yapılıyor. Kimi yerde de ‘2’ numara deniyor.
Çok açık söyleyeyim; Veli Küçük, Ergenekon’da ilk 10’a bile zor girer. Zekeriya Öztürk ve Muzaffer Tekin’in esamesi bile okunmaz. Bunlar, operasyonel gruptur. Küçük de o ‘küçük’ grubun başındaki isim olabilir.
Tahmin kapasitemizi arttırmak için bir örnek vereyim: Derin kulislere göre 12 Eylül döneminin ‘1’ numarası merhum Turgut Sunalp’di.
Ya şimdi?
Baş harflerini bile versem hemen tahmin edilir. Sadece ‘orgeneral’ rütbesinde emekli biri olduğunu bilmekle yetinelim. Bir yerde İsmail Hakkı Karadayı ismini okudum, onunla uzaktan yakından ilgisi yok.
‘2’ numarayla ilgili tahminim ise ‘D.S’ rumuzlu emekli bir paşadır.
Şimdilik bu kadar.
(star)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |