Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki yazısı…
Önce ne yaptılar?
Yeni mankenler ve şarkıcılar bulacağız diye yığınla yarışma düzenlediler, en mazbut aileler bile kızlarını ellerinden tutup sürükleye sürükleye o renkli dünyanın içine sokmaya çalıştılar, daha önce bir kızla oğlanın buluşmasını mahallenin namus sorunu haline getiren kültür bir anda evlerden canlı yayında kameralar önünde anlık flörtlere onay verir hale geldi ve sonrasını biliyorsunuz; manken yada şarkıcı olmayan kızların çoğu piyasaya sürülen mala dönüştü ve fahişeliğin zihinlerdeki olumsuz çağrışımı gittikçe zayıfladı. Yeter ki o işi o kelimeyle ifade etmeyin. Her şey anlaşılır ve kabul edilebilir oldu.
Ve bu yapılırken, eş zamanlı olarak aldatma hikâyeleri her yanımızı daha fazla sarmaya başladı. Öyle ya, sonuçta az da olsa yarışmalarda kendine yer bulamayan bir kesim vardı ve bunlar bu kültürel dönüşümün izleyici olarak içinde olsalar da bu kadarla kalmamalıydı.
Dizilere yerleştirilen aldatma hikayeleri, tartışma programlarında güya çözülmeye çalışılan aldatma faciaları ilmek ilmek işlenerek bu olgunun da normalliği ve kaçınılmazlığı beyinlere çakılmaya başladı.
Ama bu kadarla da kalmayacaktı. Eğer bu kültür değiştirme ve çözme operasyonunu bir yanıyla eksik bırakırsanız, çıktığınız yolda yara alabilirdiniz. Ve sıra her şeye rağmen direnen ve her şeye rağmen hala bir arada olmanın en güçlü çimentosu olan ebeveynlerle çocuklar arasındaki saygıya gelecekti.
İzliyoruz; ATV’deki “İtirazım var” yada Cine5’teki “Yüzleşme” gibi sözde dert çözme programlarında ısrarla bir kurgu işleniyor: Anne-Babasını başından atmaya çalışan çocuklar ve buna direnen yaşlı anne babalar. Programların ismi yada konuklar değişse de kurgu tek bir mantıkla işliyor: Çocuklar, kendi hayatlarını yaşamak için artık yalnız kalmak isteyen, yıllarca çektikleri “Anne-Baba kahrından muzdarip kurbanlar,” anne-baba ise sırf kendi rahatları için hiçbir şeyi dikkate almayan geçimsizler, çocuklarının açıkça sizi istemiyoruz demelerine bile incinme belirtisi göstermeyen benciller, program sunucusunun yada jürinin her türlü tavsiyesine kulaklarını tıkayan zalim figürler.
Evet, kast ajanslarından getirilen anne-baba ve çocuk rolündeki oyuncularla ısrarla bu imge gerçekmiş gibi karikatürize ediliyor. Rol olduğunu bildiği halde kurgu ile gerçek hayatı birbirinden ayıramayıp Erol Taş’a kötü adam diye saldıranların memleketinde gerçek sosuna batırılmış böyle bir kurgunun yıkıcılığını düşünün. Ve ısrarla yinelenen bu kurgunun yavaş yavaş hangi gerçeği ve hangi çözülmeyi var etmeye başladığını… Ve belki toplumsal çözülmenin karşısında tek nirengi noktası olarak kalan aile bağlarının bu kurgu tekrarıyla nereye doğru yol aldığını… Ve tekrar düşünün: sonunda hiçbir çözüm getirilemeyen ve tekrarını izlemekten bıktığınız bu konular neden haftalarca tartıştırılıp kenara atılıyor?
Şundan: Çünkü kuraldır: Bir kabulü yerleştirmek için öncelikle antitez olarak bile olsa onu var etmeniz gerekir. Etmelisiniz ki önce zihinler alışsın. Antitezi teze çevirmek sonraki adım olacak ve yapılan yatırımdan sonra tezi yerleştirmek artık zor olmayacaktır.
Yapanlar yada alet olanlar belki farkında değil ama geriye tek bu oyunun sonlanması kaldı.
Sonrası mı?
Son adımı belli olan manken-şarkıcı özentisindeki çocuklar, aldatmak için susta bekleyen eşler, büyüklerini başından atmak için açık edilen niyetler ve vefasızlık karşısında birleştirici ve kollayıcı rolünü kenara bırakmış aile büyükleri.
Ve; Bitmek bilmeyen ekonomik krizlerden birine daha yakalanıp darmadağın olan bir toplum.
Ne sandınız? Birkaç sene önce Arjantin’in ekonomik krizde kaosa sürüklenmesine rağmen daha derin bir kriz yaşayan bu ülke nasıl oldu da yıllardır bitmeyen krizi absorbe edebiliyor?
Perde kapanırken duyduğum o kahkaha sesi de kimin acaba?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...