M. Ali Kışlalı/Radikal
Sıra poliste
AKP iktidarı kabul eder, ABD de istihbarat katkısıyla muvafakâtını bildirirken, Kuzey Irak’ı artık PKK’nın rahatça kullanabileceği bir üs bölgesi olmaktan çıkarma planları yapanlar bu günleri de düşünmüş olmalılar.
Aylardır süren hava saldırıları bu tür asimetrik savaşların ilk aşaması olması gereken ‘dış desteğin ortadan kaldırılması’ dönemini de, kabul edilebilir bir düzeye indirmiş bulunuyor.
PKK artık ne kolayca K. Irak’a geçip orada dinlenip ikmal yapabiliyor ne de büyükçe birimler halinde topraklarımızda dolaşabiliyor.
Mücadelenin bu bölümü tamamıyla olmasa da TSK’nın, kara ve havada daha etkinleşen gücü tarafından belli bir noktaya getirildi. Yol kenarlarına yerleştirilmiş ‘imrovised explosive devices’ IED adı verilen, ABD’nin Irak’ta yok edemediği silahtan doğan kayıplar sürse de PKK kırsalda başarısız.
Kırsalda başarısız kalan PKK’nın bir zamanlar denediği kentlere yönelmesi olasılığı gündeme geldiğinde, bu mücadele için polisin hazır olduğu varsayılmıştı. Çünkü 1984-1999 dönemindeki mücadelede edinilen deneyimler cesaret vericiydi. Hatta 1990’lı yılların ortalarında, eğitim düzeyleri üst noktaya ulaşmış polis timleri gerektiğinde helikopterlerle, kırsaldaki jandarma komando timlerinin verdiği hedeflere, nokta harekâtı bile yapabiliyorlardı.
TSK gibi polisin de 1999’dan sonra, Öcalan’ın yakalanmasıyla başlayan ara dönemde hazırlıklarını gevşettiği söylenebilir. Sonra başlayan PKK terörünün kırsalda sürmesinin de kendisini harekete geçirmediği anlaşılmakta.
Kimi Avrupa ülkesinde ortaya çıkan, dışarıdan gelmeyen, teröristlerle bu ülke güvenlik güçlerinin yaptıkları mücadeleleri, bizim Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yakından izlediğini ve onlardan gereken dersleri aldığını düşünüyorum.
İrlanda’da ortaya çıkan mücadelenin değişik boyutları vardı. Çözüm o boyutlar dikkate alınarak gerçekleştirilebildi. Ama Almanya ve İtalya’daki terör birimleriyle, İspanya’da hâlâ yok edilememiş ETA bu ülkelerin silahlı kuvvetlerinden ziyade emniyet-polis birimlerince kontrol altına alınabildi.
Şimdi Türkiye’nin bu noktada ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğu görülüyor. Hemen her gün ülkenin şurasında burasında, daha ziyade kentlerde bombalar patlıyor, insanlar yaralanıyor, ölüyor. Bunu günlük basın, kimi zaman teröristlerin amaçlarına alet olacak bilgisizlik ve gafletle yayımlıyor. Kimi zaman da adeta ilgi bile göstermiyor. Ama sırası geldiğinde, olayları geniş açıdan, büyük boyutlarıyla izleyen kimi meslektaş bunların derlenmiş bir listesini köşesinde yayımlayınca, neyle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılıyor.
Terörle mücadele kırsaldan kentlere yansıyınca, onlarla mücadele etme durumunda olan polisimizin yabancısı olmadığımız çalışma yöntemleri de gündeme geliyor.
Çok ciddi sayılacak boyuttaki kent olaylarının kısa sürelerde faillerinin bulunması, bir yandan iç rahatlığı yaratırken, diğer yandan kimi örneklerinde görüldüğü gibi, saptamaların yanlış çıkması, genelleşen kaygılara sebep oluyor.
İşte o zaman polisin kent terörüyle, 1990’lı yıllarda olduğu gibi, mücadeleye hazır olup olmadığı soruları ortaya atılıyor.
Terörle mücadele konusuna biraz ilgi gösteren okurlar katılacaklardır; bu mücadelenin çok boyutlu olduğu yıllardan beri hep söylenir. Ama hemen hemen bu boyutların askeri olanı dışında diğerleri hakkında hiç tartışma, irdeleme yapılmaz. Onun için de, mücadelenin fiili görevlileri dışında pek kimse olup bitenlerin, şimdi olduğu gibi, diğer boyutlarıyla ilgilenmez.
Terör olayları genelde pek anlamlı olmayan boyutlarıyla medyada, görevlilerin verdikleri, bütünü hakkında fikir edilemeyecek bilgilerle yer alır. Askeri mücadele alanında olduğundan daha da az sayıda meslektaş bunlar hakkında geniş bilgilenip uzmanlaşmaya gayret eder.
Şimdi gerek Genelkurmay Başkanı İlker Paşa, gerek K. K. Komutanı Işık Paşa, önceki günkü görev devri konuşmalarında önemli ip uçları verdiler.
Yeni komuta kademesinin sadece terör mücadelesindeki değil, anayasal rejim anlayışında, üzerinde uzun uzun duracağım, dikkate değer üslup farklılığı sergilediği görüldü.