Bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile bazı köşe yazarları azıcık bozuldu ama, doğrusu da o koltuklara ‘generallerin’ oturmasıydı. Başbakan’ın uçağına o generaller, hem "şeklen", hem "ruhen" hem de "zamanen" doğrusu pek yakıştı!
TSK üst subaylarının ABD gezisine Başbakan’la birlikte gitmelerini iyi okuyabilmek için üç tane “flash back”e ihtiyacımız var.
Birincisi bugün bazı gazeteler tarafından da fark edilen, Genelkurmay İkinci Başkanı Saygun’un bir yıl kadar önce Beyaz Saray’ın kapısındaki görevliler tarafından üstü aranmak istenmiş, Saygun da “tabii ki” bu uygulamayı reddederek hemen oteline dönmüştü.
İşte şimdi kapıda üstü aranmaya çalışılan komutan, ABD’nin en önemli odasında Oval Ofis’te ağırlanacak. Bu önemli mi? Evet önemli. Çünkü bu, “kapıda üstünüzü aramaya yeltendiğiniz askerimizi biz senin Başkanı’nın odasına böyle sokarız” demek!
Bu ilk akla gelen. Ancak iki önemli olay daha var. Bir tanesi elbette çuval meselesi. 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinin ardından, işin sorumluluğunu biraz da TSK’ya yükleyen ABD’nin, reaksiyonunu çuvalla göstermesi ve TSK’yı yıpratmaya çalışması yolundaki iddialar.
Bu geziyle birlikte bir anlamda şu cevap da veriliyor; “Buyrun beyler son derece çirkin biçimde çuval geçirmeye çalıştığınız askerlerin-komutanlarından biri Oval Ofis’te ‘başkomutanınızın’ karşısında oturuyor!”
Bu anımsamalar asla söylenmeyecek veya ima dahi edilmeyecek. Ama o gün Beyaz Saray’da bir Türk subayını gören herkes o günleri hatırlayacak!
Ama daha önemlisi de var. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, çok kısa süre önce yaptığı bir konuşmada “mealen” şunları söylemişti ABD’nin Ortadoğu ve Irak’taki pozisyonuna ilişkin olarak: “Belki küresel yönelişleri değiştirmek zor olabilir. Ama bölgede çok büyük zorluklar çıkarırız!”
Bu “ağır” söylemin gizli öznesi elbette Amerika’ydı. Ama Washington bu sözler üzerine bile TSK’yı görmezden gelme politikasını sürdürdü. Sonuç?
Türkiye, “zorluk çıkardı” ve o zorluğun çözümü için Amerika şimdi Türk generallerini Beyaz Saray’da ağırlamak zorunda kalıyor!
“Birlik”te!
Bunlar ziyarete gidilen ülkeye sembolik mesajlar. Bir de misafir ülkeye yani Türkiye iç dinamiklerine verilen mesaj var. Hepsinden daha önemli. Daha sağlam.
Türkiye Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilme sürecinden bu yana kurumlar arası geçimsizliğe şahit oluyordu ve bunun iz düşümleri topluma açıkça yansıyordu. Ama neticede bunların hepsi “bizim” iç çekişmelerimizdi. Dışarıdan hiç kimsenin de bunun üzerine politika inşa etmesine izin verilemezdi!
Kim ne derse desin Türkiye, “kol kırılır yen içinde” ve “kan tükürüp kızılcık şurubu içtim deme” kültüründen beslenen bir ülke.
Evet bunlar bizim sorunlarımız ve kendi içimizde hepsini çözebiliriz. Ama iş başka bir şeye, “Türkiye”yi tehtid eden bir konuya gelirse, işte karşınıza bugünkü tablo çıkar. O tablo, herşeyin “bir anda” unutulduğu bir tablo olur.
Siyasi erk hemen kendine çeki düzen verir, askeri erk hemen hedefine yönelir ve ülkenin tüm kurum ve kuruluşları aynı amaca konsantre olur.
Ve kime ne ne söylenecekse ya da yapılacaksa, herkes “aynı uçağın içine”, uçarsa da düşerse de tereddüt etmeden biner! Tıpkı ayın beşinde Ankara’dan havalanacak uçağa binecekler gibi.
Sanırız-tonla sorunumuz hala olmasına rağmen-sadece bu görüntü için dahi, hem siyasi iktidara hem de TSK’ya sırf bunun için teşekkür etmek gerekiyor. Çünkü hangisine ne kadar kızarsak kızalım, onlardan beklediğimiz, ülkenin beklediği tam olarak bu.
Onları birlik(te) görmek!
İyibilgi
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |