Yiğit Bulut/Vatan
Oyakbank’ın satışı ‘düşen en önemli son’ kaleydi...
Hiç düşündünüz mü Türk bankacılığı nereye gidiyor?
Ne Türk bankacılığı mı? O da ne!
Peki “bankacılıkta ulusal direnç anlayışının” yıkılışını düşündünüz mü? Hangi dönüm noktasında “gerçekleşti”?
Biraz düşünelim...
Oyakbank’ın satışı olabilir mi?
Ta kendisi...
Askerin bankasının, “mayın üretenlere ortak” olduğu iddia edilen bir gruba satılması, psikolojik harekatın “tepe” noktasıydı...
Bu satış sonrası “ulusal ekonomik modele dair” tezler, bunları savunduğu iddia edilenler tarafından dahi terk edilmeye başlandı... Yani “amaç” hasıl oldu...
Peki bunun haricinde Türk bankacılığı nereye gidiyor? İlk etapta bizden beklendiği şekilde teknik detayları tartışalım. Bankacılık sektöründe yabancı sermaye payı günümüz itibarıyla yüzde 50’nin üzerinde. Önümüzdeki süreçte, hiç banka satılmasa dahi sektörel büyüme içinde yabancı bankaların daha fazla büyüdüğü bir ortamda payları daha da artacak...
Satışa çıkarılan bankaların (Ziraat Bankası’nın tamamının, Halkbank ve Vakıfbank’ın yüzde 51’i) yabancıların eline geçmesi halinde, sektördeki yabancı sermaye oranı yüzde 80’in üzerine, kontrol yüzde 90’lar üzerine çıkacak.
Gelişmiş AB ülkelerinde bu oran oldukça düşük. Dikkat edin “gelişmiş” diye vurguladım ve merkez Avrupa olma iddiasındaki ülkelerden bahsediyorum. “Merkez Avrupa” ülkelerinden Almanya’da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya’da yüzde 8, İspanya’da yüzde 10, Hollanda’da yüzde 11, Danimarka’da yüzde 17, Avusturya, Fransa ve Yunanistan’da yüzde 19. Daha net bir ifade ile genellersek bu oranlar yüzde 1-2’lik marjlarda değişse dahi, “emperyal”, küreselleşen değil küreselleştiren olma iddiasındaki hiçbir Avrupa ülkesinde “yabancı sermaye rasyosu” yüzde 20’nin üzerinde değil.
Yabancı payının yüksek olduğu ülkeler, IMF’nin Avrupa ve Amerika kıtasındaki geçmişte ve bugün “işbirliği” yaptığı daha doğrusu konrol ettiği ülkeler. Örnekleyelim: Yabancı payı Estonya’da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95, Slovakya’da yüzde 93, Meksika’da yüzde 82, Macaristan ve Polonya’da yüzde 65, Arjantin’de yüzde 48, Peru’da yüzde 47, Şili’de yüzde 42.
Bu noktada aklınıza şu soru gelebilir: Ne olabilir ki yabancı payı artsa kime ne zararı var?
Konuyu “popülizmden” uzak tutarak yine teknik birkaç detay aktaralım:
Türk bankalarına 20-25 milyar dolar yatıran yabancı sermaye, Türk halkının trilyon dolarlık aktifini kontrol eder hale geldi.
Yabancı bankaların, ülkeyi siyasi-ekonomik krizler öncesinde ve sırasında ani terk etme riski, finansal aracılık hizmetlerinde şok düşüşlere yol açarken, artan rekabet, yerlileri aşırı riskli alanlara itiyor, “rekabet arttıkça” daha da itecek.
Artan yabancı rekabet ile yerliler sektör dışına itilirken, Türk bankacılık sistemi tam bir “oligopol”e dönüşecek. Yabancılar “en iyilere” odaklanarak, “kredi riski” yüksek olan küçük ve orta ölçeklileri göz ardı edecek.
Yukarıda saydıklarım olabileceklerin sadece birkaç cümle ile özetlenmiş hali...
Peki hiç mi iyi bir gelişme olmayacak? Bir ülkede yerli sermaye, büyüyen ekonomiye paralel bir sermaye artışı ile bankacılık sektörünü besleyemiyorsa o ülkede bankaların satılması normaldir. Burada ayrıntı, satışa toptan karşı çıkmakta değil devletin “regülatör” olarak izni, “stratejik ortaklık” yaratacak şekilde vermesinde ve elindeki bankaları gerekirse halka açıp sermaye yapısını güçlendirerek ve en önemlisi yönetim dinamiklerini yeniden düzenleyerek küresel rekabete dahil etmesinde yatar. Bizim gibi “ne varsa satalım” stratejisi ise “stratejisizliğin” en güzel örneğidir.
Sonuç: AB genelinde, hukuken engel olmamasına rağmen, banka satışlarında “görünürde olmayan bir politika” izleniyor ve ulusal çıkarlar doğrultusunda gerekli oranlar mutlaka korunuyor. Eğer amacımız AB ülkesi olmaksa hem de “merkez AB’nin” bir parçası olmaksa lütfen onlar kadar sektörümüze sahip çıkalım. Finansal dinamikler tamamen el değiştirse de “kendisi” olmaya devam edebilecek bir yapıyı kimse hayal etmesin!
Not: Coşkun Ulusoy, “yazmamızı, konuşmamızı engellemek” için ben dahil 6 yazara 30 trilyonluk tazminat davası açtı. 300 milyardan fazla harç ve masrafı “şehitlerin aidatlarından” OYAK’a ödetti. Davaları da kaybetti. Şimdi bu paranın hesabını şehit aileleri “merak ediyor”. Haydi Coşkun Ulusoy, basına sansür uygulamak uğruna “harcadığın” paranın hesabını, “şehit binbaşımın kızına” ver! Zira onun senin gibi canı sıkılınca gidip oturacağı evleri yok Amerika’da.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |