NTVMSNBC’ye konuşan hukukçu ve gazeteciler ankete tepki gösterdiler. Proje yürütücüsü ise kimlikleri imha edeceği ‘güvencesi’ verdi.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü’nün “Medya Profesyonellerinin Aile Algısı ve Değerleri Araştırması”, gazetecilere sorulan sorular nedeniyle tartışma yarattı. Başbakanlık’tan gazetecilere gönderilen ankette, gazetecilerin “Evlilik şart değil”, “Kadın kaçamağı hoş görülebilir”, “Evlilik için şiddet gerekebilir”, “Kadın eşten önce eve dönmeli”, “Evlilik öncesi sevişme olabilir”, “Erkek çapkınlık yapabilir”, “Medya aile değerleri açısından devlet tarafından denetlenmelidir” gibi görüşler sıralanıyor; bu görüşlere katılıp katılmadıkları soruluyor. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürü’nün anketi “Toplumda medyanın değer yargılarını yozlaştırıcı bir tutum olduğu kanaati var. Bu kanaatin doğruluğunu ölçüyoruz” şeklinde savunması da tartışmayı tırmandırdı.
NTVMSNBC, sonuçları itibariyle “fişleme” kuşkusu uyandıran anketi proje yürütücüsü ile gazeteciler ve akademisyenlere sordu.
PROJE YÜRÜTÜCÜSÜ: DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK
Anketi hazırlayan EDAM’ın Proje Yürütücüsü Murat Şentürk, 362 medya yöneticisi ile yapılan anketin “dünyada örneği olmadığını, Türkiye’de ilk olduğunu” belirterek, şunları söyledi:
“Anket, Nisan-Mayıs-Haziran’da hazırlandı. Temmuz-Ağustos’ta da uygulandı. Fişleme çalışması, diye lanse edildi. Bunun araştırmaya gölge düşürmek olduğunu düşünüyoruz. İsimlerini açıklayamadığımız üst derece medya mensubu bu anketlerden son derece memnuniyetle ayrıldı. Çok verimli bulduklarını söylediler. Anketlerin yapılması aşamasında gelen tepkilerden bu araştırmanın yapılması gerektiğini çok yakıcı bir biçimde hissettik. Medyanın üst düzey yöneticileri çok yoğun oldukları halde bize saatlerini ayırdılar. Onlar bu görüşmeler sonrasında bunun çok yararlı bir araştırma olduğunu bize aktardılar. Dolayısıyla biz de ‘iyi ki yapmışız’ dedik.”
‘Medya Profesyonellerinin Aile Algısı ve Değerleri Araştırması’, İstanbul’daki medya kuruluşlarından 305 gazeteci ile yapıldı. Şentürk, 305 gazeteciden 57’si ile ‘derinlemesine görüşme’ yapıldığını da anlattı. Saha araştırmasının bittiğini, şimdi verilerin değerlendirildiğini belirten Şentürk, “Bir o kadar daha kişiye göndermiştik anket sorularını. Yarı yarıya geri dönüş oldu. Reddeden fazla medya profesyoneli yok. Bir iki medya kuruluşu anketimizi tamamen reddederek katılmadı” dedi.
ANKETE KATILANLARIN KİMLİKLERİ BENDE SAKLI
Şentürk, kaygıları giderme amacıyla da şunları söyledi: “Ankete katılanların kimlikleri proje yürütücüsü olan benim dışımda hiç kimse tarafından bilinmez. Biz şu anda araştırmanın verilerini aldık. Bunları zaten şu anda imha etmek üzereyiz. 1-2 hafta içinde ankete katılanların kimlik bilgilerini imha edeceğiz. Medya profesyonellerinin ne kadar hassas bir durumda olduğunun farkındayız.”
Şentürk’ün verdiği bilgiye göre 1 Aralık’ta sonuçları açıklanacak anketin sorularını hazırlayan ekipte yer alan isimler şunlar: Doç. Halil Ekşi, Dr. Mustafa Otrar, Uzman Alparslan Durmuş, Murat Şöntürk, Sosyolog Nurhayat Kızıltan, Sosyolog Dr. Alev Erkelet ve Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nden 3 uzman.
NTVMSNBC’nin görüşlerini sorduğu ‘medya profesyonelleri’ ise anketi tepkiyle karşıladılar. Görüşler şöyle:
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç
ANKETİ YAKIŞIKSIZ BULDUM
Gazetecilerle ilgili bir araştırma yapmak, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ne düşmez. Türkiye’de medya konusunda en geniş birikimli olan kurum Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’dür. O da gazetecilerin düşünceleriyle değil, meslekleriyle ilgili konuları çözümlemeye çalışan bir kurumdur.
Hem Anayasa’da insanlara inaçlarının sorulamayacağı ve inançları nedeniyle değerlendirilemeyeceği yazılıyor hem de buna aykırı bir anket düzenleniyor. Yakışıksız buldum. Haberlere göre medya yöneticilerinin bilgi birikimleriyle, eğilimlerini ölçmek bir devlet kurumuna düşmez. Üniversiteler yapabilir. Özellikle de anket nedeni olarak açıklanan “Toplumda medyanın değer yargılarını yozlaştırıcı olduğu yönünde bir kanaat var, bu kanaatin doğru olup olmadığını ölçüyor” lafı bana hem kural dışı, hem gereksiz bir girişim olarak geldi.
“TÜRK AİLE YAPISI” TARTIŞILAN BİR TANIM
Bu anketi yadırgadığımı öncelikle belirtmeliyim. Gazetecilerle bir anket yapılacaksa bu anket öncelikle gazetecilerin çalışma koşullarına, gazetecilik yapılmasını etkileyen hukuki sorunlara, gazetecilik yaparken karşılaştıkları hukuki sorunlara yönelik olmalıydı.
Anayasa’da “Türk aile yapısı” diye bir tanım var. Bu tanım da Anayasa’ya girdiğinden beri tartışılan bir tanım. Çünkü her tarafa çekilebilen bir tanım olduğunu biliyoruz. Bu anket o tanımın daha sağda bir yaklaşımla değerlendirildiğini gösteriyor.
AYRIŞTICI SORULAR KUŞKU UYANDIRIYOR
Ankette yer alan sorulara bakınca, ayrıştırıcı bir yaklaşımı da sergiliyor. İnsanların özel yaşamlarını, özel değerlerini ortaya çıkarmayı ve belki de bunu gelecekte kullanmayı amaçlayan bir yaklaşım kuşkusu uyandırıyor. İktidarın dinsel ağırlıklı bir görüntü çizdiği görülüyor. Ve bu Türkiye’de var olan-laik-laik olmayan tartışmasına yeni bir boyut kazandırmış. İnsanlar verdikleri yanıtlarla hangi kampta olduklarını belirlemiş oluyorlar. Tabii kimliği önemli değil dense de, bu anket internet aracılığıyla yapıldığına göre, kimliğinin önemli olmadığı iddiası da bir ölçüde havada kalıyor. Çünkü insanların adresleri biliniyor. O yanıtları kimin verdiği de yanıtlardan ortaya çıkacak.
Ragıp Duran (Gazeteci- Bianet Eğitim Danışmanı)
BATIDA BU SORULARI SORMAYA KİMSE CÜRET EDEMEZ
Sorulara baktığınız zaman, bunlar tamamen özel hayata ilişkin sorulardır. Bunun altında yatan “Türkiye’yi üst yapı olarak medya yönetiyor, biz medyada sosyal muhafazakarlık diyebileceğimiz görüşleri etkili kılmaya çalışıyoruz” anlayışıdır.
Ve ankette onlara karşı adeta ilkokuldaki tuzak sorular var. Birincisi medya mensubu olan insanlara sorulacak sorular değil bunlar. Türkiye’deki medya etiğinin uygulanması gibi sorular sorulabilir kuşkusuz. Çünkü bunlar uzmanlık alanına girer. Özel hayata ilişkin sadece medya mensuplarını kişi olarak ilgilendiren sorular. Bunlara cevap bile verilmemesi lazım.
Bireysel hakların bizdekine oranla çok daha önemli olduğu Batı Avrupa ülkelerinde herhangi bir kurum, bırakın Başbakanlığı, özel bir kurum bile bu tür soruları sormaya cesaret ve cüret edemez. Özel hayata ve mahremiyete müdahale diye algılandığı için toplum ahlakı gibi son derece muğlak, bilimsel bir niteliği olmayan konularda araştırma yapmak kimsenin haddi değil. Çünkü bu tamamen özel hayata ilişkindir. Altta yatan niyet, tepeden, medya aracılığıyla “Topluma ahlak verelim” anlayışı... Herhangi bir batılıya, vazgeçtim medya munsubu olmasını, böyle bir soruyu hiç kimse soramaz. Çünkü bunlar tamamen kişinin kendi özel hayatıdır, hiç kimseyi ilgilendirmez. Bunun bilimsellikle falan da alakası yoktur.
SOSYAL MUHAFAZAKARLIK FAŞİZME GİDEBİLİR
89. soruda “Medya aile değerleri açısından devlet tarafından değerlendirilmelidir” denilmiş. Bunlar kendi kafalarının içinden geçeni soruya dönüştürmüşler. Bu tehlikeli bir şey. Türkiye’de türbandı, otobüste namazdı gibi konularla uğraşılacağına bence siyasi iktidarın uzunca bir süredir yaymak istediği, tam da bu konu; sosyal muhafazakarlık. Kendilerini liberal gibi göstermeye çalışan, aile ahlakını medya kontrolünde yapan... Bunun Türkçesi sansürdür. Bunların aklı denetlemede. 700 kişiye soru gönderip 200 kişi “evet, devlet denetlesin” deyince oradan belki ipucu alıp arkasından bir takım düzenlemeler yapacaklar. Bu sosyal muhafazakarlık çok tehlikeli bir şey. Faşizme doğru gidebilir. Bu anlayışlar, aile, kişisel yaşam, cinsellik... Bunların denetlenmeye başladığına dair işaretlerin verilmesi toplum açısından çok tehlikeli.
Fikret İlkiz (Avukat)
BİLGİLERİN NASIL KULLANILACAĞINDAN KUŞKULUYUM
Düşünün, günümüzde internet ortamında dolaşan kişisel bilgiler ve verilerin korunması ve güvenliği tartışılıyor. Bu sırada “aile algısı” ya da “değerleri” başlığı altında medya profesyonellerinin sorgulanması ve elde edilen veriler acaba ne işe yarayacak? Kim kullanacak? “Medya profesyonelleri” olarak gruplandırılan insanların verdiği yanıtların toplamı üzerinden sonuca gitmek; tüm gazetecileri ve toplumu ilgilendiren sorunlar yaratabilir. Bu bilgilerin güvenliği nasıl sağlanacak? Gazetecinin adını yazmadan yanıt vermesi doğabilecek sorunları çözmez ve önlemez. Bu verilerin nerede ve nasıl kullanılacağı ve daha sonra bir başkasına verilip verilmeyeceği bile açık değil. Bu çok önemli sorunun sorumluluğunu üstlenen kamu kurumu ve bu bilgileri gerektiğinde yüz yüze toplayacak olan kişilerin nitelikleri bile büyük önem taşımaktadır. Soruların içeriği; bu soruların nasıl bir bilimsel nitelik taşıdığı ve nerede ne amaçla bu verilerin kullanılacağı konusunda kuşkuluyum. Bazı ülkelerde bilgi güvenliğinden sorumlu kurumlar oluşturulurken; Türkiye’de güvenliğinin ve korumasının nasıl yapılacağı açık olarak belirlenmemiş bilgilerin toplanmasında nasıl bir yöntem izlenecektir?
ÖZEL YAŞAMIN GİZLİLİLİĞİNE AYKIRI
Bir an önce “Kişisel Verilerin Korunması” hakkındaki kanun tasarısı tartışılmalı ve kanunlaşması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bugün medya profesyonellerinin “aile algısı” ya da “değerleri” hakkındaki veriler, yarın başka veriler toplanır. Kim, hangi amaçla ve ne süre ile hangi bilgiyi nasıl kullanacak? Bu verilerin güvenliği ve koruması sağlanmadan bu tür “test” sorularının sorulması ve değerlendirilmesi kişilik haklarının ihlaline ve özel yaşamın gizlililiğine aykırıdır.
Çiğdem Anad (Gazeteci - NTV)
ANKET DEĞİL PANEL DÜZENLENMELİYDİ
Soruları Türk ailesinin geleneksel yapısını temsil ettiğini varsaydıkları anlayışla hazırlamışlar. Öncelikle toplumun eğitim, gelir düzeyine ve illere göre bu anlayışın çok değiştiği kanaatindeyim.
Ayrıca insanların özel koşullarına göre de bu anlayış çok farklılık gösteriyor. Bu soruların yanıtlarına göre medya çalışanlarının geleneksel aile yapısına bağlılıkları test edilmek isteniyor. Medya çalışanlarının aile değerleri zayıf görülürse, toplumda bozuşma olarak kabul edilen hal ve gidişatta, medya da rahatlıkla sorumlu tutulabilecek bu anket sonucuna göre. Ardından da medyanın özel bir denetime tabi tutulması rahatlıkla istenebilecek. Bütün medya çalışanlarının bu sonuçtan kaçınmak için gerçek düşüncelerine göre değil de, “geleneksel yapıya özünde bağlıyız” kanatini doğuracak ortalama cevaplar vereceğini zannediyorum. Haklı da olurlar çünkü genel kabullerin dışında görüşleri olanlar, kendi inandıkları doğruların gerekçelerini açıklamak isterler. Açıklama şansları yoksa, kendileri için “aile değerlerini yok sayıyor” yargısının verilmesini istemezler. Hükümetle medya ilişkileri tamamen bağımsız olsaydı, bu çalışma anket şeklinde değil, panel şeklinde düzenlenip yapılabilirdi.
Yrd. Doç. Abdülrezak Altun
BASINDA TEDBİR ALINMASI İSTENEBİLECEK
Asıl sorgulanması gereken, medyanın bazı görüşler itibarıyla siyaseten kabul gören “değer yargılarını yozlaştırıcı etki yarattığına” dair kanaatin benimsenmesi halinde, bunun önüne geçilmesi için tedbirler alınması istenebilecek. Aile kavramı kutsal olduğu kadar sosyolojik tanım açısından sorunlu bir kavramdır. Medeni Kanun birçok açıdan herhangi bir dini ya da yasal bağıt olmaksızın gerçekleşen birliktelikleri bile aile kapsamında değerlendirirken, nasıl tanımlandığı belli olmayan değer yargılarını yozlaştırdığı gerekçesiyle medyaya yönelik alınabilecek tedbirler daha büyük sorun yaratacaktır. Medya çalışanları bu araştırma bağlamında fişlenme endişesinden önce, düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında oluşabilecek tehditlere dair kaygı duymalı. Araştırma formlarında bir gariplik görmedim. Benzer çalışmaları yapan biri olarak araştırmalarda tutum ölçeği denilen tekniği ben de sıklıkla kullandım. Sabah gazetesinde iddia edilen “fişlenme” kaygısı, kuruntudan ibaret.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|