E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

Amerikalı Çevreci: İhraç Ettiklerimizin En Zehirlisi Tüketim Kültürü! 

Amerikan endüstrisi, her yıl dünyaya 4 milyon tondan fazla zehirli kimyasal boca ediyor. Amerikalı çevreci ve aktivist Annie Leonard ise ülkesinin ihraç ettiği şeylerin en zararlısının tüketim kültürü olduğunu söylüyor.

8.06.2008 - 17:08
Amerikalı Çevreci: İhraç Ettiklerimizin En Zehirlisi Tüketim Kültürü!

İstanbul’u ziyaretinde şehrin 27 panosunda birden ‘Sex and The City’ filminin afişini görünce “Aman tanrım!” demiş Leonard.

“ Bu da mı oldu!” Şu an ülkemizde gösterimde olan ‘Sex and The City’ adlı dizi-film konsepti Leonard için kimyasal atıklardan daha zehirli. Adı geçen yapım, sadece yoz ahlak anlayışı ile değil, kadınları tüketime teşvik etmesi ile de marka haline gelmiş bir ‘ürün’ çünkü.

Peki Annie Leonard kim? Dünyanın 270 ülkesinde 3 milyondan fazla kişinin izlediği, ‘Şeylerin Hikayesi-The Story of Stuff’ belgeselini çeken ve acayip önemli şeyler söyleyen bir kadın. Leonard, Türkiye’yi ABD gibi olmaktan kaçınması gerektiği noktasında uyarıyor. Popüler kültür yalan söylüyor; tüketmek mutluluk getirseydi Amerika dünya mutluluk endeksinin 150. sırasında olmazdı! Leonard’ın araştırmasına göre; dünya kaynaklarının üçte biri son 30 yıl içinde tüketildi. Bugün Amerika’da satılan eşyaların %95’i 6 ay içinde çöpe gidiyor! Sizce de korkutucu değil mi?

Bir gömlek aldığınızda, nasıl üretildiğini, nasıl dağıtıldığını ve siz kullandıktan sonra nasıl ortadan kaldırılacağını düşündünüz mü hiç? İşte bunu kafaya takan ve 10 yıl boyunca eşyaların nereden gelip nereye gittiğini araştırmak için ülke ülke dolaşan Amerikalı Annie Leonard, bu süreci hazırladığı bir belgesel filmle anlattı. Yaptığı 20 dakikalık film o kadar çarpıcıydı ki, 5 ay içinde dünyanın 270 ülkesine ulaştı, 3 milyon kişi izledi. ‘Şeylerin Hikâyesi-The Story of Stuff’ isimli belgeselin yapımcısı Leonard, insanlara tüketim konusunda kendi toplumu gibi olmamalarını öğütlüyor. Tüketim çılgınlığının vardığı boyutlarla yaşanan ekolojik ve sosyal krizler arasındaki bağlantıları gözler önüne sererken, daha adil ve yaşanabilir bir dünya için çalışıyor. Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi ve Anadolu Kültür Vakfı’nın davetiyle İstanbul’a gelen Annie Leonard ile, tüketim kültürü ve bununla nasıl mücadele edileceğini konuştuk.

Dünya üzerindeki dengeye baktığımızda, hem bir taraftan tüketiyoruz hem de büyük şirketler ve devletler hızlı bir şekilde dünyayı kirletiyor. Geri dönüş için çok geç mi?

Biz kaybediyor gibi görünüyoruz. Sağlık, denizler, ormanlar, çevre ve sosyal adalet konusunda daha kötüye gidiyoruz. Fakat benim hâlâ umudum var. Geç değil, toplumumuzu dönüştürüp, sürdürülebilir bir geleceği yaratmak mümkün. Fakat bunu yapabilmek için problemlerle ilgili derinleşmemiz, üzerinde kafa yormamız lazım. Amerika’da, “Titanik’teki sandalyelerin yerini değiştirmek” diye bir deyim var. Ben sandalyelerin yerini değiştirenlere diyorum ki; “Gemi aslında batıyor, çok ciddi bir problemimiz var!”

Eğer Titanik batıyorsa ne yapılabilir ki, onu kurtarmanın yollarını da öneriyor musunuz?

İnsanları daha derin düşünmeye davet ediyorum. Sorunların gerçek nedenlerinden yola çıkmalıyız. Beni düşündüren konu ülkemin dünyadaki rolüdür. Biz kirliliği yaratan endüstrileri, çöpü ve zehirli atıkları ihraç ediyoruz. Biz ülkemizdeki kimyasalları, zararlı olduğunu bilerek başka ülkelere gönderiyoruz. Fakat daha da tehlikelisi, ihraç ettiğimiz başka bir şey, bu düşünce tarzı. Tüketim toplumunu ihraç etmek çok daha tehlikeli bence. İstanbul’da 23 panoda ‘Sex and the City’yi görünce, “Aman Tanrım, eyvah!” dedim.

Ne öneriyorsunuz, şikâyete devam etmek mi? Yani bu konuda haklı olmak ve gerçeği bilmek yeter mi?

Elbette yetmez, yapılacak çok şey var. Ben genellikle insanlara tek bir şey söylemekten çekiniyorum. Şayet sağlıklı besinlerle besleniyorsanız organik tarımı tercih edebilirsiniz. Araç kirliliğinden şikâyetçiyseniz bisiklet kullanırsınız. Bireysel olarak seçimlerimizi yaparken doğaya dost ve sosyal adaleti gözeten tercihlerde bulunmalı, daha az enerji kullanacağımız seçeneklere yönelmeliyiz. Bu seçimi yapmak bizim değerlerimizi ve eylemlerimizi aynı çizgiye getiriyor. Bu tutarlılıktan aldığımız güçle, bunu sosyal ve yapısal değişikliklere de çevirebiliriz.

Türkiye gibi geri dönüşüm sisteminin olmadığı veya bisiklet yollarının bulunmadığı bir ülkede, güçlü bir çevreci medya da henüz yok. Buna rağmen nasıl mücadele edilebilir?

İstanbul’da geri dönüşüm var bence. Bütün çöplerde bunları toplayan ve geri dönüştürenler var. Diğer ülkelerdeki gibi fakirler elbette. Şaka bir yana, medyanın olmaması bahane değil. Çünkü internet yoluyla her mesajı iletebiliyorsunuz, internet medyasını çok iyi kullanma şansımız var.

Siz belgeselinizde 1960’lı yıllardaki tasarımdan söz ediyorsunuz. Üretim ve tüketim ilişkilerinde bugünkü noktada ne düşünüyorsunuz?

Bence tasarımcının anahtar bir rolü var. Şimdi bazı tasarımcılar; yeşil kimyasallar üretiyorlar ve bunlar eskisi gibi zehirli maddelerden oluşmuyor. Bazıları kültürde, müzikte daha az enerji ve daha az malzeme kullanarak tasarımlar yapıyorlar. Tabii daha iyi ürünler ortaya koymaları için politikalar oluşturulabilir. Avrupa Birliği’nden çok kıskandığım bir örnek vermek istiyorum. AB’nin elektrik ve elektronik çöpler konusunda bir mevzuatı var. Amerika’da biz içinde ağır kimyasalların da bulunduğu televizyonumuz bozulduğunda bunu çöpe atıyoruz. Sonuçlarından ise belediyeler sorumlu tutuluyor. Avrupa’da ise üreten şirkete geri götürüyorsunuz. Bu durumda üretenler sorumluluk almak zorunda kalıyor.

Burada üretim işin bir tarafı. Diğer tarafında ise tüketim cephesi var. Sizin anlattığınız dönemden sonra nasıl bir bilinçlenme oldu? Yani insanlar nasıl uyanıp bir adım geri attılar?

Bunun tek bir cevabı yok. Toplumdaki insanlar son derece çeşitli. Ben bundan 8 yıl önce anne oldum. Birden çocuk ürünlerindeki ve oyuncaklardaki zehirlerin farkına vardım. Bu, iyi bir başlangıç noktasıydı. ABD’deki güçlü noktalardan biri, insanlar artık mutlu değiller. Bu sistem onları mutlu etmiyor. Londra’daki bir arkadaşım, ‘Mutlu Gezegen İndeksi’ isimli bir rapor yayınladı. Temelde, ülkelerin kaynaklarını hangi verimlilikte mutluluğa dönüştürdüklerini ele alıyordu. ABD, 178 ülke içinde 150. sırada yer alıyor. Bu, esasında bize güçlü bir hatırlatma, sistemi değiştirmek için bir teşvik. Tabii, bizim için olduğu gibi Türkiye için de ciddi bir uyarı. Aynı yoldan giderseniz, sonu mutsuzluk olabilir.

Bunu bireylere kazandırmak, belki de çocuk yaşlarda verilecek bir eğitimle mümkün. Neler yapılabilir bunun için?

Türkiye hakkında fazla bir şey bilmiyorum ama başka ülkelerde, ailelerde, okullarda ve kiliselerde bu eğitim veriliyor. Amerika’da okullardan ticari reklamları kaldırmak için çalışıyoruz. Fakat en başarılı olanlar, politik kampanyalarla desteklenenlerdir.


Hep tüketmekten söz ediyoruz. Yanlışlık burada belki de, tüketmek mi kullanmak mı demeliyiz, doğru olan nedir?

Tüketim konusunda dört önemli problem var. Birinci problem, küresel anlamda çok fazla tüketiyoruz. İkinci problem adaletsizlik; dünyadaki nüfusun yarısı günde 2 dolarla yaşıyor. Üçüncü problem zehirli olmaları; dördüncüsü de, bunun ruhani ve psikolojik yanıdır. Artık tüketimi mutluluk için yapmaya başladık. Tüketicilik, hayatın anlamını burada aramak ciddi bir sorundur.

--------------------------------------------------------------------------------

Dünyada, günde 200 bin kişi köyden kente göç ediyor

İnsanlar olarak o kadar fazla şey kullanıyoruz, tüketiyoruz ve atıyoruz ki; ortaya çıkan tablo ve bunun bir an önce sona erdirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Sadece son 30 yılda yeryüzünün doğal kaynaklarının yüzde üçte biri tamamen yok oldu, gitti. ABD’de eski ormanlardan sadece yüzde 4’ü duruyor. Nehirlerin yüzde 40’ı içme suyuna dönüştürülemiyor. ABD, dünya nüfusunun yüzde 5’ine sahip olmasına rağmen dünyadaki kaynakların yüzde 30’unu tüketiyor. Bu oranlamayla bakarsak, tüm ülkeler aynı şekilde tükettiğinde 5 dünyaya daha ihtiyacımız olacak. ABD’de herkes günde 3 bin reklâma maruz kalıyor, 2 kilo çöp üretiyor. Devam edelim. Küresel balıkçılığın yüzde 75’i tam kapasitede veya kapasitenin üzerinde yapılıyor. Dünyanın en eski ormanlarından yüzde 80’i yok oldu. Sadece Amazon ormanlarında dakikada 2 bin ağaç yok oluyor. Bu dakikada 7 futbol sahası büyüklüğünde bir alan anlamına geliyor. Bunlar dünya insanları olarak doğal hayata verdiğimiz zararlar. Peki, kendimize nasıl zarar veriyoruz? Bugün ticarette kullanılan 100 bin üzerindeki sentetik kimyasalın çok az bir kısmı insan sağlığını nasıl etkileyecekleri konusunda test edilmiş, gerisi konusunda bir fikrimiz yok. Dünyada her gün 200 bin köylerinden kalkıp, gecekonduda yaşama, fabrikalarda ve insan sağlığına zararlı atölyelerde çalışma pahasına şehirlere taşınıyorlar.

Aldıklarımızın yüzde 99’u 6 ayda çöp oluyor

11 Eylül’den sonra, ülke şoktayken, Başkan Bush, duruma uygun birkaç şey önerebilecekken; yas tutun, dua edin, ümit edin gibi, ‘alışveriş edin’ dedi. Biz bir tüketiciler ulusu olduk. Bizlerin birincil kimlikleri, anneler, öğretmenler, çiftçiler olmak değil, sadece tüketiciler olmak. İnsan olarak değerlerimizin ölçüldüğü ve topluma sunulduğu yegâne yol, bu sisteme ne kadar katkı yaptığımız ve ne kadar tükettiğimiz ile ilgili. Kuzey Amerika’da bu sistem üzerinden akan materyallerin yüzde kaçı satışından 6 ay sonra kullanılabilir haldedir? Yüzde 50 mi, yüzde 20 mi? Hayır, yüzde 1. Bir diğer deyişle hasat ettiğimiz, yer altından çıkardığımız, işlediğimiz, naklettiğimiz her şeyin yüzde 99’u bu sistemde bir daha kullanılamayacak şekilde çöpe dönüşmektedir.

Zehir en çok anne sütünde toplanıyor!

Bugün ticarette kullanılan 100 binin üzerinde sentetik kimyasal var. Bunların sadece küçük bir kısmı insan sağlığına etkileri konusunda test edilmiş. Mesela, bromatlanmış ateş geciktiricileri (BFR), kullandığımız eşyaları ateşe dayanıklı hale getiriyor ama süper zehirliler. Bunu bilgisayarlarımızda, ev aletlerinde, yataklarda ve hatta yastıklarda kullanıyoruz. Aslında, yastıkları alıyoruz, bir nörotoksine batırıyoruz ve sonra eve getirip kafamızı üzerine koyup her gece 8 saat uyuyoruz. Bu zehirli maddeler gıda zincirinde birikiyor ve vücutlarımızda konsantre halde toplanıyor. Gıda zincirinin en üstünde, en yüksek miktarda zehirli madde içeren gıda ise anne sütü. Bu demek oluyor ki, toplumların en küçük üyeleri -bebeklerimiz-anne sütünden hayatlarının en zehirli kimyasal dozunu alıyorlar. Bu inanılmaz bir zarar değil mi? Halbuki, emzirmek en temel beslenme yolu olmalıdır; güvenli ve kutsal olmalıdır. 

Emine Dolmacı / Zaman Pazar

YORUMLAR
Toplam 5 yorum var, 5 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
NECMETTİN DÖNMEZ 1 Haziran 2008 Pazar 

AKP KORKTU..KAPATILIRSA..İKİDAR GİDECEK..SEÇİMDE 12 M,İLYON OYU..2 MİLYON AİLEYE KÖMÜR VERDİ 6 MİLYON OY.400 BİN TÜRK İŞ ÜYESİ İŞÇİ KADROYA 1 MİLYON OY..GÜL MAZLUM DİNDAR EDEBİYATI 1 MİLYON OY..İSTANBULDA BELEDİYE 660 BİN BELEŞ GIDA ÇEKİ.ANKARA 400 BİN AİLEYE 150 YTL.ERZAK TORBASI.DOĞUDA 1 KATRILYON KAÇAK ELEKTRİRK.KIZ ÖĞRENCİLERE 39.ERKEKLERE 29 YTL MAAŞ.5 MİLYON SEÇİM YEŞİL KARTI.4 MİLYON OYDA BURADAN ETTİ 12 MİLYON..ALDIĞI 16.5..3.7 MİLYAR DOLAR FAK.F.FON.5.3 M.DOLAR DESTEK.15 MİLYAR DOLARA

Yorumu oyla      18      10  
M.Emin 1 Haziran 2008 Pazar 

AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY ANBARINDA GÖRÜRMÜŞ. BÖYLE KIŞKIRTICI VE UYDURMA HABERLERLE, SENARYOLARLA AK PARTİYİ SANMAM AMA MÜSLÜMANLARI YANİ TÜRKİYE’Yİ BÖLME GİRİŞİMLERİ HER ZAMAN BAŞARISIZ OLMUŞ VE ÖYLE DE OLACAKTIR. BU ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK İSTEYEN ŞER ODAKLARI SEFERBERLİK HALİNDEDİRLER. HİÇ HIZ KESMİYORLAR, ŞER AMAÇLI HER TÜRLÜ KİSVEYE BÜRÜNÜYORLAR. BU MUKADDES ÜLKE ZARAR GÖRSÜN DE NASIL OLURSA OLSUN, ONLAR İÇİN HİÇ AMA HİÇ FARKETMEZ. ONLAR İÇİN HER YOL MUBAHTIR. AMA BU ÜLKENİN BASİRETLİ İNSANLARI TUZAK OYUNLARIN, SENARYOLARIN VE ŞEYTANİ PLANLARIN FARKINDADIRLAR. HALKIN İRADESİNİ HAZMEDEMEYENLERDE DE HER ZAMAN KARIN AĞRISI OLACAKTIR. ŞEYTANIN YARDIMCILARI RÖLÜNE SOYUNANLAR VE KARIN AĞRISI OLANLAR ALLAH’IN İZNİ İLE ASLA BAŞARILI OLAMAYACAKLAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNİ ASLA BOZAMAYACAKLARDIR.

Yorumu oyla      18      10  
süleyman karaca 1 Haziran 2008 Pazar 

Kronolojisi doğru, içerik ve senaryosu tamamen yalan ve çarpıtmaya dayalı bir değerlendirme. Üstelikte saflıktan, bilgisizlikten doğan masum bir yanlış değerlendirme de değil; buram buram kötü niyet kokan ajitatif bir değerlendirme. Basit bir ipucu; bahsedilen dönemde Nur cemaatinin toptan tapınırcasına peşinden koştuğu tek liderleri vardı, "Nurlu Süleyman" lakabı ile toz kondurmadıkları Süleyman Demirel. Sayın yazarın bu yalan üstüne kurulu kötü niyetli iftira yüklü değerlendirmesini kınıyorum.

Yorumu oyla      18      10  
dr. 1 Haziran 2008 Pazar 

zaten bunlardan da bu beklenir. bunlar yıllarca din yalnızca bizim diye diye milleti dinden soğutuyorlar. islama asıl zararı kendileri veriyorlar. bunlar gitse de yerine gerçek müslümanlar gelse. soner yalçın bu güne kadar ne dediyse çıkmıştır. bu konuda da haksız olduğunu düşünmüyorum...

Yorumu oyla      18      10  
saffet sancak 1 Haziran 2008 Pazar 

Efendi efendi kitap yazdı sabatayist kimseyi bırakmadı.Nerdeyse tüm din büyüklerini töhmet altında bıraktı.Şimdide bir kavga masalı var. Nakşibendi Nurcu kavgası olsa ne olur.Ak partiyi kuranların meşrebi kimseyi ilgilendirmiyor ki.Bu tabana dayalı siyaset yapanların oy oranı belli. Halkı kucaklamayan bir partinin merkez partisi olması zor.Siz %45'in üzerini hedeflediyseniz halkı anlamak zorundasınız önce de üstünüzdeki hırkayı atmak zorundasınız... Kavga ediyorlarsa kime ne ?

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Kızılay Başkanı Küçükali Turktime'a Konuştu: Veli Küçük'ün Kızılay’dan İhale Aldığını Sizden Öğrendim!
Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali'den Turktime'a çarpıcı açıklamalar: ...
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
 
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
 
Tersanede Bir Ölüm Daha!
İşçi kafasına geminin kıç kapağının düşmesi sonucu olay yerinde hayatını kaybetti.
Aşırı Sağcı Lider Saçmaladı
FPÖ Başkanı Heinz Christian Strache: Türkiye'nin Avrupa'da futbol oynaması saçma.
İstanbul'a Dolu Yağdı
Mevsimler iyice karıştı. Haziran ayında İstanbul'a fındık büyüklüğünde ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Gaziantepspor
Tedavi
passolig
premier lig
Bütçe
Endonezya
Almazbek Atambayev
Mesut Bakkal
Maden Ocakları