Son zamanlarda AKP politikalarını sıkça eleştiren İkinci Cumhuriyet fikrinin kanaat önderi, dün yayınlanan köşe yazısında da hükümeti sert bir dille eleştirdi.
"ANAP gibi, değişimci bir parti olmaktan vazgeçiyorlar" diyerek salvolarını sürdüren Altan en vurucu cümlesini sona sakladı: "Bu politikayla devam etmelerinden, ülkeyi çok ciddi bir kışkırtma ortamına sokmalarından, siyaseti askerîleştirmelerindense, seçimde ağır bir tokat yemeleri de çok hayırlı olur bence."
İşte Ahmet Altan'ın o eleştirilerinin yer aldığı köşe yazısı:
AKP, ANAP olur mu?
Bilmiyorum hatırlıyor musunuz, ANAP diye bir parti vardı.
Turgut Özal’ın partisi.
Türkiye’nin kapılarını dünyaya açmış, burayı “kapalı” bir devlet olmaktan çıkarmış, döviz sahibi olmayı serbest bırakmış, cep telefonu kullanabilme hakkını vatandaşına vermiş, ihracatı ve ithalatı artırmış, Avrupa Birliği yolunda çok önemli adımlar atmış, özelleştirmeyi ciddi bir hamleye dönüştürmüş, her şehre çim saha yapılmasından, Türkiye’deki insanların dünyada piyasaya çıkan bütün filmleri neredeyse aynı hafta izlemesini sağlamaya kadar hayatı değiştirmişti.
Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük reformlarını gerçekleştirmişti.
Ne oldu o parti?
Bir yerlerde varlığını sürdürüyor herhalde ama siyaset sahnesinin ön sıralarından çoktan çekildi.
Peki neden?
Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük dönüşümlerini gerçekleştiren, Türkiye’yi dünyaya katan bu parti neden kayboldu?
İktidara geldikten sonra çok hızlı hareket ederek arka arkaya reformlar yapan parti, bir noktada durdu.
Değişimci bir parti olmaktan vazgeçti.
Devletin tutuculuğuna esir olmaya başladı.
Kendisinden başka hiçbir partinin “ilerici ve değişimci” olmamasına çok güvendi.
Diğer partilere benzedi.
Bu arada, yolsuzluklara da bulaştı.
Parti içinde kavgalar çıktı.
Ve, bir yerel seçimle gerileme dönemine girdi.
Bir süre daha devam etti.
Sonra da bugünkü haline geldi.
ANAP, güçlü zamanlarında “değişimi” vurgulayan bir partiydi.
Değişimden vazgeçmesiyle birlikte kendi kaçınılmaz sonunu yarattı.
O zamanlar AKP diye bir parti yoktu.
Herkes, “ANAP olmazsa ne olacak” diye merak ederdi.
ANAP bitti, AKP çıktı.
Aynı “muhafazakâr” vurgulu “ilericiliği” sahiplendi.
Avrupa Birliği üyeliğine aday haline getirdi Türkiye’yi.
Uyum yasalarıyla büyük değişimler gerçekleştirdi.
Şimdi AKP de durdu.
Sadece durmadı, bir de geriye doğru kaymaya başladı.
MHP’nin bile cesaret edemeyeceği bir ırkçılığın sözcüsü gibi davranmaya koyuldu.
Savunma Bakanı “Ermeni tehcirini” açıkça savundu.
Başbakan, “ya sev, ya terk et” nutukları atar oldu.
Pompalı tüfekle ateş eden vatandaşın “sabrının tükenebileceğini” söyledi.
Avrupa Birliği’ni tümden unuttu.
Sivil anayasayı rafa kaldırdı.
Kürt sorununda, Genelkurmay politikalarının temsilcisi haline geldi.
Mithat Sancar’ın Neşe Düzel’e söylediği gibi, “Genelkurmay kendi Kürt politikasını artık AKP’ye uygulattırıyor”.
Bu ülkede tutuculuğun temel direği olan Genelkurmay ile AKP şimdi değişime karşı omuz omuza duruyor.
AKP tabanı ise büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içinde.
Partilerinin nasıl olup da Genelkurmay’ın sözcüsü haline geldiğini bir türlü kavrayamıyorlar.
AKP tabanının “milliyetçi” bir yanı var elbette ama sanırım o tabanın ana rengini milliyetçilik oluşturmuyor.
O taban, “kültürel değerlerde” muhafazakâr ama siyasette ve ticarette “ilerici” bir taban.
Avrupa’dan ve Avrupa’nın yaşam biçiminden hoşlanmıyorlar ama varlıklarını ancak Avrupa Birliği içinde sürdürebileceklerini, haklarını ancak AB türü bir demokrasi sayesinde kazanabileceklerini biliyorlar.
Anadolu Kaplanları’nın en önde gelenlerinden Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mustafa Boydak, “bugünkü hükümet ekonomiyi Kemal Derviş’in yarısı kadar yönetebilsin yeter,” diyerek ekonomiyle ilgili kaygılarını dile getirdi.
AKP’nin siyasetteki dehşet verici “dönüşünü” henüz ekonomiyi eleştirdikleri kadar açıkça eleştiremiyorlar ama yakında o konuda da kaçınılmaz olarak sesleri çıkacak.
Çünkü hepsi tedirgin.
Mithat Sancar’ın da belirttiği gibi AKP’nin bugünkü siyasetiyle seçim kazanması halinde bu “devletçi” tavrı sürdüreceğini, barışı getiremeyeceğini, Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştıracağını seziyorlar.
“Değişimci Erdoğan” kendi çizgisinden uzaklaşarak, yavaş yavaş asker işbirlikçiliğiyle iktidarda kalmaya çalışan bir Peron’a dönüşmeye aday hale geliyor.
AKP tabanı, Avrupa Birliği’nden uzaklaşan, askerin sözcülüğünü üstlenen, krizde yapılması gerekenleri yapamayan, barışı sağlayamayan, sadece milliyetçiliğe ve sertliğe abanan bir partiye ne kadar tahammül eder?
Onlar MHP’den daha milliyetçi ikinci bir MHP değil, kendi partilerini istiyorlar.
Görebildiğim kadarıyla AKP tabanı bir “mucize” olmasını ve AKP’nin yeniden eski çizgisine dönmesini bekliyor.
Ya o mucize olmazsa?
Ki, siyasi yorumcular olmayacağını söylüyor, o zaman ne olacak?
ANAP’ın büyük çöküşü bir yerel seçimle başlamıştı.
Eğer AKP kendini toparlamazsa, MHP-CHP çizgisinde ilerlerse, bu yerel seçimlerde ciddi bir tokat yer.
Ve, çöküşü başlar.
Bu politikayla devam etmelerinden, ülkeyi çok ciddi bir kışkırtma ortamına sokmalarından, siyaseti askerîleştirmelerindense, seçimde ağır bir tokat yemeleri de çok hayırlı olur bence.
Bu ülke “değişimci” bir parti istiyor, barış istiyor, zenginlik ve özgürlük istiyor.
Bunları gerçekleştireceğini söyleyerek iktidara geldikten sonra taraftarlarına ihanet edenleri de affetmiyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...