‘Bachtronica’ projesinde perküsyon ve gitarviyolla Bach eserlerini yorumlayacaksınız. Proje nasıl çıktı ortaya?
İki sene kadar önce tanıştığımız Pete Lockett’la internet üzerinden haberleşip birbirimize yaptığımız kayıtları gönderiyorduk. Ben de Los Angeles’ta bir gitar yapımcısından özel bir gitar almıştım, bir gitarviyol daha doğrusu. Barok dönem enstrümanlarından ‘gitarviyol’un çok modern bir versiyonu. Sonra bir albüm fikri ve çalışması başladı. Sadece perküsyon ve gitarviyol kullandığımız bir albüm yaptık. Spesifik olarak bu proje için bir araya gelmedik yani. Bachtronica projesinde hem albümdeki parçalardan çalacağız hem de Bach eserlerinin bilgisayar ortamında işlenmiş halleri girip çıkacak. Bir tül arkasından verilecek aslında Bach ama seyirci onu hep hissedecek. Ama gitarviyoldan dolayı biraz, özünden daha başka bir şey çıkıyor ortaya.
Pete Lockett da, siz de sürekli farklı sanatçılarla işbirliği içindesiniz.
Pete çok fazla insanla çalışmış olduğu için yeni seslere zaten çok açık biri. O yüzden rahattık. Aslında biz albümü tamamen internet üzerinden yapıp bitirdik. Henüz karşılaşmadık Pete’le yani. Konser için geldiğinde havaalanında tanışacağız. (Gülüyor) Bu da teknolojinin ne noktaya geldiğini gösteriyor.
Bach’la aranız nasıldı daha önceden?
Ben müziğe klasik gitarla başladım ve ilk öğrenmeye çalıştığım şey Bach’ın etütleriydi. O açıdan, kişisel tarihimin bambaşka bir yansıması aslında bu proje. Şimdi penayla, klasik gitarda Bach çalmaya başladığım dönemi hatırlıyorum, bir de şimdiki noktaya bakıyorum, bambaşka bir heyecan benim için o yüzden.
Klasik gitardan elektroakustiğe geçişiniz nasıl oldu peki?
Klasik gitar ve elektrik gitar döneminden geçtim ama bende hep farklı tınıların arayışı vardı. Ama o zamanın teknolojisi hem çok pahalıydı hem de benim teorik ve pratik bilgim, deneyimim yoktu. Daha sonra üniversite dönemimde, ki trip hop’un çok revaçta olduğu döneme denk gelir, o dönem çok ciddi bir şekilde etkilemişti beni. Bir dönem, yaklaşık bir sene boyunca gitara elimi bile sürmedim. Sonrasında İTÜ MİAM’a girince birden kapılar açıldı benim için, geçiş sürecimin kırılma noktası bu oldu.
Sizi hep birden çok projenin içinde görüyoruz. Şimdi ne gibi projeleriniz var?
Şirin Pancaroğlu’yla bir proje yapmıştık. Onun albümü çıktı Londra’da. Onun dışında geçen sene Eminönü’nde yaptığımız ses enstalasyonu ‘The Morning Line’ın. CD versiyonu yayımlanacak Belçika’da. 2012’de solo piyano eserlerimden oluşan bir albüm projesi var. Bir de New York’ta bir turnem var. Cardigans’ın vokalisti Nina Persson, eşi Nathan Larson ve ben bir projeye başladık. Nathan Larson’la da Pete gibi internet üzerinden haberleşiyorduk zaten. Birbirimize müzikler gönderdik, nasıl ortak bir proje yaparız diye düşünürken Nina’yla birlikte avangart pop diyebileceğimiz bir albüm yapmaya karar verdik. Ben New York’a her gittiğimde ufak demolar kaydediyorduk zaten, şimdi o süreci biraz hızlandırdık. 2012 içinde çıkarmayı planlıyoruz albümü.
Heyecan verici bir proje olsa gerek.
Öyle, çünkü Nina’nın kişisel olarak hiç girmediği bir alana giriyoruz. Kişisel olarak doğaçlama vokal geçmişi yok çünkü, daha çok akustik gitar ya da piyano üzerinden pop vokal yapıyor. Benim için de aynı şekilde heyecan verici bir proje.
Hep yurtdışında daha çok tanındığınızın söylenmesi üzücü olmuyor mu artık?
Yurtdışında yeni seslere kesinlikle daha fazla açlık ve açıklık var. Ama tabii ki bir dereceye kadar üzücü bir durum bu. Sektörde sıkıntısı çekilen bir konu. Çok fazla alan yok, ortak proje yapılabilecek insan sayısı çok az, plak şirketleri çok yetersiz. O bakımdan zorluğunu çekiyoruz ama önemli olan üretime devam etmek. Ne zaman nerede bir kapı açılacağı belli olmuyor. İstanbul’da her şey kötü giderken bir anda bütün işler değişebiliyor.
*Bachtronica, 16 Eylül Cuma, 20.30’da garajistanbul’da.
Pete Lockett’a sorduk:
Projeyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Projeyi müziğin kendisi tanımlıyor aslında. Sesleri, dokuları, ritimleri, akorları, melodi ve ruh hallerini birbiri ardına diziyoruz. Erdem de benim gibi yenilikçi ve eşsiz, dolayısıyla dinleyici bu projeden, tamamen farklı ve onları yeni bir dünyaya taşıyabilecek bir şey umabilir, dinleyici. Bir nevi ‘21. yüzyıl için bir ses gökdeleni’.
Helvacıoğlu’yla internet üzerinden iletişim kurdunuz bu proje için. Bu tip bir iletişim bu proje için yeterince verimli miydi?
Bu aslında bize zaman kazandırdı. Stüdyoda yoğun bir beş gün geçirmekten tamamen farklı. Bu yöntemle bizim projeyi geliştirebilmemiz için, iyi bir ton elde edebilmemiz için, cilalamak ve yeniden yapılandırmak için çokça zamanımız oldu. Bu farklı bir süreçti, bir yöntem diğerinden daha iyidir demeyeceğim; ama bu yöntem bu proje için bize, hissettiğimiz şeyleri yansıtabilecek bir tona ulaşma şansı verdi.
RADİKAL
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...