Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki yazısı…
Esnafın İşi Bu… Şaşırmayınız!
Belki memur çocuğu olduğum için, her zaman esnaf takımından nefret ettim. Esnaf, benim kafamda, her zaman direkt kazanmaya odaklı bir yapı kuran, hareket noktaları temelde bu olduğundan daha fazlası için her türlü madrabazlığı yapabilecek meşrulaştırılmış hırsıza denk bir imajla resmedildi. Tamam, şu yada bu şekilde herkes kazanmanın peşindeydi ama esnaf daha fazla kazanmaya çalışırken elini benim cebime aracısız daha fazla sokuyordu ya, o yüzden esnafları sevemedim hiç.
Orası öyleydi ama bir yandan da “Rızkın 10’da 9’unun ticarette olduğunu” haber veren bir dini formasyona da sahiptim. Bir karışıklık olmalıydı… Doğruluğundan şüphe etmediğim dinin kutsadığı tüccarların zihnimde kötü bir imgeye denk düşmesi, cevaplanması gereken bir soruydu. Dolayısıyla henüz sapla samanı ayıramayan körpe beynim, acabaları arasına bir şey daha katacaktı.
Ve zaman geçti… Onca iç içe geçmişlik arasında sapla samanı ayırabilecek analitik kuvvete eriştim, esnaf kelimesinin mal satan tüccar anlamından daha geniş bir kapsayıcılığı olduğunu öğrendim.
Ve fakat… Bilgim genişlese de esnafa yüklediğim olumsuz çağrışım kaybolmadı. Tersine, öğrendiklerim, “esnaf”a duyduğum apriori nefreti doğruladı, nefretimi mahallenin bakkalından alıp tüm gizli ve açık tüccarlara yöneltti.
Mesela “Bu ülkenin sosyologları neden sadece ezberlediklerini yorumlamakla yetiniyor ki? Yeni kavramlar üreten bir akademisyenimiz neden yok” sorusunu karşılamak için idealistçe hayaller kurduğum dönemlerde üniversiteci hoca esnafıyla tanıştım. İçlerine girdikçe sosyal&siyaset bilimcilerin bir partinin danışmanlığını kapma uğraşından, ucundan iliştikleri yada bizzat ortak oldukları para kazanacakları bir araştırma şirketini pazarlama çabalarından “yeni bir şey” ortaya çıkarmaya vakitlerinin olmadığını gördüm. Akademik kadroların maaşlarını düşünen, mümkünse ucu paraya giden yolda bir adım atma, bunun yanında mümkünse okuldan şöyle hoş kızlar götürme derdinde olan küçük beyinlerden oluştuğunu görünce, sadece iğrendim. Hala sapla samanı karıştırıyordum ama sonuçta o karışıklık içinde o ideal de kayboldu.
Derken gazeteciliğe başlayıp birbirine yapışık olan gazeteci ve siyasetçi esnafıyla tanıştım. O kelli felli okumuş adamlar mahallenin bakkalına rahmet okutacak açlıkla “hep daha fazlası için” saldırdıkça saldırıyor, klasik esnaf mantığına tam bir hakimiyetle bir yandan sürekli sızlanırken bir yandan da kazancını sayıp daha fazla nasıl kazanabilirim diye hesap yapıyordu. Hesaplarına, ne sattığı malın kalitesini artırmak, ne sunduğu hizmeti estetize etmek gibi değişkenleri katıyorlardı. “Sürümden kazanmak” temel mantığından hareketle malını, kendilerini ve dokundukları her şeyi ucuzlaştırıyor, ucuzlaşan ortamda düşen beğeni ile daha fazla satıyor ve bu bitmez çile ile varlıklarını sanki varlık zincirinin en önemli halkasıymış gibi sunarak sürdürüyorlardı.
Eskilerin dediği gibi, “meğer ne çileli başım varmış!” Çileli başım, kaybetme çizgimin de ilk noktası işte. Düşünün, herkesin esnaf olduğu bir iklimde ne esnaflaşabileceksiniz, ne de esnaflarla barışabileceksiniz.
Onun için, her Ramazan başlamadan önce gördüğümüz “Fırsatçı esnaf Ramazan bahanesi ile fiyatlara zam yapacak, aman dikkat” haberlerine bakarken sadece gülümsedim.
Fırsatçı esnafı ifşa eden aynı kalitesizlikteki başka bir esnaf türü ne kadar ciddi yada inandırıcı olabilirdi ki?
O haberleri izlerken 30 Ağustos’ta kahramanlık filmlerini, kandil olunca Çağrı gibi filmleri 78 bininci kez yayınlayan televizyoncu esnafını, Ramazanla birlikte imsakiye yada tefsir dağıtan gazeteci esnafını anımsayıp “fırsat bu fırsat, haydi parsayı paylaşalım” mantığının bu kadar hakim olduğunu düşününce acı acı gülmekten başka ne yapabilirsiniz ki?
En fazla, küfredersiniz ve küfünüzü perdelesin diye belli belirsiz bir gülümseme belirir dudaklarınızda.
Dedim ya, esnaf takımını sevemedim. Sanırım kader bu… Yapacak bir şey yok.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |