Ne oldu bize?
Ne ara bu kadar öfke biriktirdik içimizde?
Ne saygı kaldı, ne sevgi, ne de dostluk...
Sokakta yürürken insanın içi ürperiyor artık. Trafik ışığında karşıdan karşıya geçerken bile iki kere düşünüyorsunuz. Durakta beklerken biri omuz atar mı, yanımdakine selam versem beni yanlış mı anlar diye çekiniyorsunuz. Kısacası, insan insandan korkar hale geldi.
Sokaklar, bir barut fıçısını andırıyor. En ufak bir kıvılcımda patlamaya hazır yüzlerce insan... Özellikle trafikte. Araçlar vızır vızır. Kırmızı ışığın, yaya geçidinin, hız sınırının hiçbir anlamı kalmamış. Sanki bütün yollar sadece onlara aitmiş gibi sürüyorlar. Uyaracak olsanız, arabadan inip üzerinize yürümeye hazırlar. Kimileri de sözle yetinmeyip şiddete başvuruyor. Empati yok, vicdan yok.
Ve sonra diyoruz ki, neden bu kadar çok insan psikolojik destek alıyor?
Cevabı sokağın kendisinde gizli.
Kendi kendine konuşanlar, taşa-toprağa tekme savuranlar, sebepsiz yere bağıranlar... Bu görüntüler artık “garip” değil, sıradanlaştı.
Bir zamanlar çocukların neşeyle oyun oynadığı mahalle aralarında şimdi baliciler kol geziyor. Caddelerde kapkaç tehdidi, her an bir belaya bulaşma ihtimali.
Üstüne bir de geçim derdi... Hayat pahalı. İşsizlik rakamlardan ibaret değil, evin içine kadar giren bir gerçek artık. İnsanlar yorgun, bezgin, öfkeli.
Ve bir de kuryeler... Elbette hepsi değil ama bazıları, trafik ışığına uymak bir yana, kaldırımlarda motosiklet sürüp ters yönde ilerleyerek bir değil, birçok canı tehlikeye atıyorlar. Onlara da kimse dur demiyor.
Evet, artık birilerinin “dur” demesi gerekiyor. Geç bile kaldık.
İnsan olduğumuzu hatırlamanın, birbirimize bir tebessüm, bir selamla yaklaşmanın, empatiyle hareket etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Unutmayalım: Bu şehirde hepimiz yaşıyoruz.
Bu sokaklar, bu yollar, bu hayat hepimizin.