Sıla’nın son albümü ‘Mürekkep’, şarkılarıyla değil magazin basınındaki haberler, sosyal medyadaki cümleler/takılmalar ile gündeme geldi. En azından ilk başta. Albümdeki çoğu şarkı (kendisinin ya da arkadaşlarıyla ortak olmak üzere) Sıla’nındı ama o, yabancı bir şarkının Türkçe versiyonu olan ‘Afitap’ ile yapmak istemişti açılışı.
Bir kaşık suda fırtına da bu nedenle koptu, durduk yerde köpürtülmek istendi. Yok çalıntıymış, yok besteciye telif ödenmemişmiş. Halbuki albüm kapağında bestecinin adı yazılmıştı. Florent Boshnjaku yazıyordu şarkının altında, açıkça ve alenen. Gizli/saklı bir durum yoktu, çalıntı ihtimali sıfırdı.
Bu netleşince, “Ama telif hakkı ödenmemiş” kulvarına açıldı karalama seferberliği. Bunun üzerine Sıla bir açıklama yapmak zorunda kaldı ve “Telif bedelinin ödenmediği iddiası asılsızdır; detaylı bilgi almak isteyenler, bestecinin Türkiye’deki yasal temsilcisi Median Müzik Edisyon’a ulaşabilir.”
Yabancı bir şarkıya gönül düşürüyorsunuz, izin alıyor, parasını ödüyor ve stüdyoya girip söylüyorsunuz. Bu kadar basitti her şey. Ama size, bunları yapmamış gibi davranılıyor ve her kafadan bir ses çıkmaya başlıyor. Bu kadar saçmaydı her şey.
Ortalığı velveleye verenleri 60 ve 70’lerde görmek lazımdı. Hani o şarkıların, hiçbirine/hiç kimseye beş kuruş ödenmeden sahiplenildiği yıllarda.
Sıla’nın son dönemin en farklı, en kendine has yıldızlarından olduğuna şüphe yok. Güçlü sesi ve kendine özgü vokal tarzı, kendi yazdığı post-poparabesk şarkılarla birleşince, yıldızımız alıp yürüdü. Tam da böyle zamanlarda beklendiği gibiydi; mutsuzluk, sıkıntı, ayrılık, terk ediliş, ağlama ve gözyaşı. Ama çokça gözyaşı, dereler taşıracak kadar.
Henüz bir ‘Firuze’ yaratma ya da söyleme başarısını gösterememişti ama, 80’lerin ilk yarısındaki Sezen Aksu’nun rolüne talipti. Tam olarak değil ama (bu çok zordur zaten; bir Sezen Aksu, birkaç yüzyılda ancak gelir) kısmen başardığı da söylenebilir.
Sıla ‘Mürekkep’te de aynı yolun yolcusu. Hâlâ aynı yörüngede, Sezen Aksu’nun yörüngesinde. Osmanlıca-Türkçe (ya da Arapça-Türkçe) sözlükleri, hâlâ büyük bir iştahla karıştırıyor. Mütevellit, sual etmek, lütfet, meyil, zemberek, şahika, raks, erbap, münferit, zebani, pervasız, mahmuz ve hatta terk-i divan... Şarkı sözünden çok, yeni öğrenilmiş sözcükleri cümle içinde kullanma çabaları.
Bütün şarkılar da o haşin vokal tarzıyla seslendirilmiş her zamanki gibi; hani o dinleyeni dayak yemişten beter eden tarzda. 12 Eylül mukallidi asri zamanların şifrelerini kırmak isteyenler, ‘Mürekkep’ ve Sıla’dan başlayabilir işe; ummadıkları bollukla karşılaşacaklar. Sıla’nın çağdaş bir Sezen Aksu olmak için çıkılmış yolda, başka bir durağa uğradığını, bir Kayahan türevine döndüğünü söylemek ise malumun ilamı olur
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...