GAZETECİLİK okullarının yöneticileri daha şimdiden kolları sıvamalı.
Türkiye’de bir "devlet medyası" dönemi açılıyor.
Medya açısından çok ilginç bir tecrübe yaşayacağız.
Çünkü basın tarihimizde belki de ilk defa "biat kültüründen" gelen insanların elindeki medya, aynı anda hem iktidarı hem devleti temsil eden zihniyetin arkasına geçiyor.
* * *
"İlk defa" nitelemesi bazılarına yanlış gibi görünebilir.
Çünkü Türkiye, 1950 ile 60 arasında da, başbakan ve cumhurbaşkanının yüzde 50’den fazla oy aldığı partiye ait olduğu bir dönemi yaşadı.
Onların da arkasında devlet radyosu ve basını vardı.
Yine de arada çok önemli bir fark bulunuyordu.
Demokrat Parti’yi destekleyen gazeteciler ve gazete sahipleri "biat kültüründen" gelmiyordu.
Yani iktidara "dinsel bağlarla" bağlı değillerdi.
Şimdi yepyeni bir durumla karşı karşıyayız.
Bu gazeteci arkadaşlarımızın çok büyük bölümü, MSP zamanından beri "misyon" yükünü sırtlarında taşıya taşıya oraya gelmiş kişiler.
İtiraf etmek gerekirse, bunun cefasını da çekmiş insanlar.
Şimdi o "mücahit" ruhun rantını yemek istemelerini de anlamak lazım.
Dünyanın her yerinde, yorucu ve yıpratıcı bir mücadele sonunda iktidarı elde etmiş insanların, bu zaferden "imtiyazlı hak" istemeleri de çok karşılaşılan bir durumdur.
* * *
Ama bu arkadaşların yaptıkları işin niteliği farklı.
Onlar da gazetecilik yaptıklarını söylüyorlar.
Dolayısıyla en azından ben, önümüzdeki dönem şu sorunun cevabını almayı bekliyorum:
Gazeteciliği yine o mücahit ruhla mı yapmaya devam edecekler?
Yoksa bu mesleğin gereği olan "eleştirel ruh" o mahallede de etkisini gösterecek mi?
Yani en azından bir bölümü, döneklik suçlamalarına direnip "biat kültürüne" isyan edebilecek mi?
Açıkçası ben o kadar emin değilim.
Çünkü hemen hepsi ilk imtihanda sınıfta çaktı.
Bekir Coşkun olayında aralarından teki bile o "biatın" tesirinden kurtulamadı.
Hatta kraldan daha çok kralcı, biattan daha çok biatçı oldular.
* * *
Bizim mahallede ise durum çok farklı.
Bu taraflara isyankár bir iklim hákim.
İçimizdeki isyankár ruh, bazen iktidarların haklı olduğu konularda bile muhalefete zorluyor.
Yani, sırf bu muhalif karakterimiz yüzünden iktidarlara haksızlık ettiğimiz de oluyor.
O da bir meslek hastalığı.
Ama şurası bir gerçek ki, bizim tarafta "biat" yok.
* * *
Bazen düşünüyorum.
Başbakan olsam hangisini daha çok severdim?
İnsan tabiatıdır.
Tabii ki kayıtsız şartsız biat, insan ruhuna daha uygun.
Ne var ki, siyasetçiler için cehennemin yolları, kayıtsız şartsız biatın taşlarıyla örülmüştür.
O nedenle akıllı bir siyasetçi, eleştirel aklı sevmese bile ondan daha çok yararlanır.
Ben Machiavelli değilim.
Yirmi birinci yüzyılın ihtiraslı prenslerine verilecek tavsiyem yok.
Pardon, tek tavsiyem olabilir.
Kendini Machiavelli sanan muhteris biat erbabına dikkat etmeleri.
* * *
Çünkü biat kültürü masonik bir ilişkidir.
Kimin kime biat ettiği belli olmaz.
Bir gün bakarsınız ki, kendinizi en güçlü hissettiğiniz anda aslında biat eden kişi siz olmuşsunuz.
Üstelik biat ettiğiniz halde hesabı da size ödetirler.
Hürriyet