Ankara'nın en çok siyasi kulisleri meşhurdur. Tüm gün hükümetler kurulur, hükümetler düşürülür. Binbir senaryo hep gün boyu bir aradadır. 10 yıl önce geldiğim bu şehirde, bazen birisi espri osun diye bir köşede bir şey söyler, sonra döner o söylediği kendisine gelir. İşte bazen o kulise kendi bile inanır.
İktidar partisinin kapatılması ve erkin el değiştirmesine neden olacak bir davanın görüldüğü bugünlerde, Ankara'daki kulisleri gelin de siz tahmin edin. Yüzlerce.. Öğleden önce başka, sonrasında başka. Kimin eli kimin cebinde belli değil ve bir arkadaşımın çok sevdiğim sözü gibi, "At izi, it izine karışmış" durumda.
Gelin görün ki tüm bunlara rağmen her şey ağır aksak da olsa işliyor. Zaten belki de ağır aksaklığın sebebi de bu kulis yoğunluğundandır. Kim bilir?
Son günlerin en çok konuşulanları ise elbette Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül'ün durumları. En korkulan soru, "Ya mahkeme her ikisini de yerinden ederse?"
Bu sonuç kimilerine göre zafer, kimilerine göre ikbal, kimilerine göre de hüsran.
Elbette mahkemenin kararını şimdiden bilebilecek güce sahip değilim, -tahminlerimin olması ayrı ve bir gazeteci olarak da doğal elbette- ama bugün en kötü senaryodan yola çıkarak konuya yaklaşmak istiyorum.
Velev ki yasak geldi
Velev ki, AK Parti kapandı! Erdoğan'a da siyasi yasak geldi.
Hemen soruyorum, mahkûm edilen, dağ başında tecrit edilmiş bir adada olan Abdullah Öcalan'ın bile oradan, o mahkûmiyetiyle DTP'yi nasıl yönettiği gözlerimizin önünde açık açık gerçekleşiyor. Zaman zaman da akıllarımızı donduruyor bu gerçek ve birbirimize, "Nasıl olur?" diye sormamıza rağmen cevap bulmakta zorlanıyoruz.
Sizce Erdoğan'ın Öcalan kadar karizması yok mu?
Ya da hepimiz, "AK Parti diye bir şey yok, Tayyip Erdoğan var" tespitinde değil miyiz? Ya da bu tespitten vazgeçmemiz için ne değişti?
Bu nedenle bırakın Erdoğan'a siyasi yasak getirmeyi, onu zincirlere vursanız, Erdoğan'sız çözüm rasyonel görünmüyor. Çünkü AK Parti demek, Erdoğan demek. Yaşadığımız siyasi süreç öyle bir süreç ki, aynı zamanda "siyasi yasak"ı da delen bir süreç. Erdoğan'ın alan açmadığı bir yerde siyaset yapmak ise neredeyse imkânsızla eşdeğerde. Hangi zindana koyarsak, nerede hapsedersek hapsedelim, Başbakan Erdoğan'ı ancak yaralayabiliriz. Yaralanan Erdoğan için ise en güçlü zamanlar başlar.
Erdoğan Süperman olur
Hemen, bazılarının iddia ettiği gibi bu süreçte "yüz kızartıcı" dosyalarının ortaya çıkması ve bu dosyalardan ceza alabileceğini de gündeme taşıyorum. Hem de erkenden! O zaman da karşıma şöyle bir gerçek çıkıyor: Siyasi yasakla bitiremediğimiz Erdoğan'ı, - yaptıkları "suç" bile olsa- bu yolla bitirmek istenildiği anlaşılır ki, o zaman işte Tayyip Erdoğan "Süperman" olur. Aynı zamanda bir duygu adamı olan Başbakan Erdoğan, küllerinden doğar ve yeniden "mücahit" olur.
Bu arada ne kadar güçlü olursanız olun elbette bunun sınırları ve ölçüleri vardır. Nitekim son gelişmeler de bu gerçeği açıkça ortaya koymaya yetmiştir. Bu nedenle hem AK Parti'nin hem de Başbakan Erdoğan'ın bundan sonraki siyasi süreci bu gerçekler ışığında yönetmeye çalışacağını ümit ediyorum. Ve diyorum ki dava sonucu ne olursa olsun, en az 2 yıl daha Erdoğan ile yola devam edileceği bir gerçektir. Tabii 2 yıl sonrasını belirleyecek olan AK parti ve Başbakan Erdoğan'ın izleyeceği yol haritası ve tutumudur.
Nuray Başaran/Referans