Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki köşe yazısı…
Meclis’ten tezkerenin çıktığı hafta, emekli asker esnafından gazeteci esnafına, siyasetçi esnafından sokaktaki adama kadar herkesin strateji uzmanı kesilip sınır ötesi operasyon nutukları attığı ortamda, bu operasyon goygoyunun anlamsızlığının altını çizmiş ve demiştik ki; “O zaman ne peki? Olan ne?”
Olan, “hiçbir şeydi” çünkü.
Çünkü biliyorduk ki, seçimler öncesinden sıkıştırmaya başlayan sınır ötesi baskısı yeni şehitlerin gelmesiyle iyice artınca bu gazı almak isteyen Hükümet, her ne kadar yüzde 50’ye yakın oy alsa da hala muktedir değildi ve sınırının içinde bile muktedir olamazken sınır ötesine yönelik bağımsız bir harekete girişmesi “olabilemezdi.”
Bu bilgimizi, şehit edilen 12 askerin sadece yasını tutup harekete geçmek için ayak sürüdükçe pekiştirdik.
Ve…
O bilgimiz, kaçırılan 8 askeri için, kaçıranları bin pişman edecek bir hareket yerine saçma sapan diplomatik açıklamalarla kah Barzani’den, kah PKK çapulcularından, kah büyük ağabeyleri ABD’den himmet bekleyip “Bizi görün no’lur” zavallılığı ile karşılayan bir iradeyi görüp geçmişteki büyük Türk gücünü anımsayıp utanınca daha da sağlamlaştı.
Ve…
Bir yandan şehit haberleri gelmeye devam ediyor, bir yandan da ha oldu ha olacak diye gündemi kaynatan operasyoncu esnafının desteği ile izin beklerken sıkılmaktan kurtuluyorduk.
Oysa şehit edilen 12 askerin kanı hala tüm sıcaklığı ile orada duruyordu. Oysa 8 asker bir avuç çapulcu denen PKK’nın elindeydi hala. Ve o PKK’nın hem içerde hem Irak’ın kuzeyinde kimler tarafından himaye edildiği biliniyordu ve Türkiye, anında tepelerine çöküp alabilecek güçte bir ülkeydi.
Dili geçmiş zaman…
Öyle ya, eğer bu büyük ve güçlü devlet tanımı geçmişte kalmasaydı o kan yerde dururken, 8 asker esirken, Başbakan başkanlığındaki zevat icazet için ABD’ye gitmez, Bush tarafından Başbakan’a “Aaa, bakın kim var burada” saçmalığına, ya da heyettekileri çocuk gibi okşanmasına, ya da askeri protokolde ikinci sıradaki paşanın süklüm püklüm haline fit olmaz, daha önceki onlarca içeriksiz açıklamanın tekrarı ile avunmazdık.
Ve şunu yapmazdık mesela;
O himmetin gerçekleşmesi ile askerlerin kurtulmasına sevinemeyecek kadar büyük bir utanç tablosu ile karşılaşmazdık.
Cumhurbaşkanından bakanlarına bundan utanması gerekenlerin olayda hiçbir dahli yokmuş gibi üste çıkıp her şeyi sanki o 8 asker yapmışçasına suçlayıcı açıklamalarını da duymazdık.
Ama dediğim gibi, dili geçmiş zaman.
Kabul edemediğimiz için alışamıyoruz belki. Oysa alışmamız lazım.
Çünkü bugün, durum budur. Çünkü büyüklük tasavvurları, sadece tasavvurdur. Çünkü hükümetlerimiz, varlıklarını borçlu olduklarına devamlarını da borçlu olduklarını bildikleri için aciz, medyamız sırf moda diye sınır ötesi operasyon goygoyu başlatıp Musul ve Kerkük’ü almak üzere olduğumuzu yazarken şartlarda hiçbir değişme olmadığı halde bir hafta sonra bundan vazgeçer, çünkü devletin en üst makamlarını işgal edenler kendi acizliklerinin hesabını verip utançlarıyla köşelerine çivilenmek yerine 8 eri hedef yapar ve medya da buna alkış tutar.
Çünkü, kimse utancını yaşamayı da, utançtan ders alıp utanmamak için ne yapması gerektiği gibi bir duruş seçmez.
Çünkü, gün bugündür. Dünden bağımsız, yarın ne olacağını hesap etmeden geçiştirilmesi gereken bir gün sadece.
Ve hal böyle olunca tekrar başa dönüyoruz: O zaman ne peki? Olan ne?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...