ntvmsnbc - İktidardaki CTP-ÖRP koalisyonunun, Şubat 2010’da yapılacak seçimi öne almasının nedeni, meclis aritmetiğindeki sıkıntı değil, ekonomik krizle birlikte şiddetlenen ters rüzgar ve hızla eriyen kamuoyu desteği oldu.
Nitekim KKTC’de en geniş anlamda kabul gören araştırma şirketi KADEM’in 4 Nisan’daki son kamuoyu yoklaması, anamuhalefetteki Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) %44,6 ile sandıktan birinci çıkacağını gösteriyor. 2003’te iktidara gelen ve 2005’teki seçimde oylarını arttırarak iktidarını koruyan Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP) ise yüzde 27,4 ile ikinci sırada. Bu sonuçlar merkez sağdaki UBP’nin yaklaşık 13 puanlık bir artış, merkez soldaki CTP’nin ise 17 puanlık bir gerileme yaşadığını gösteriyor. Burada, anket sonuçlarının yanıltıcı olduğunu savunan CTP liderliğinin farklı bir anket yayınlamadığını, bu nedenle ortada üzerinde konuşulabilecek başka bir göstergenin de bulunmadığını belirtmek gerekiyor.
7 partinin katılacağı seçimde yüzde 5 barajını 4 veya 5 partinin geçeceği anlaşılıyor. 1993’te UBP’den ayrılanların kurduğu, Serdar Denktaş liderliğindeki Demokrat Parti (DP) yüzde 12,4’lük payla oy oranını büyük ölçüde koruyor. CTP dışındaki merkez solu büyük ölçüde bünyesinde toplayan ve seçime ilk kez katılan Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) yüzde 7,4 oy oranıyla meclise girmesi kesin dördüncü parti.
İktidarın küçük ortağı, üyelerinin AKP merkezinde kampanya ve propaganda eğitimi aldığı Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) ise yüzde 4,8 oy oranıyla baraj sınırında. Kamuoyu yoklamalarının Ergenekon iddialarından önce yapıldığını da hatırlatmak gerekiyor.
Bu durum tespitinin ardından tablonun neden böyle şekillendiğine bakmalıyız. Zira bu seçimde CTP’nin gerilemesi ve UBP’nin yükselmesini, “halk çözümden uzaklaşıyor” tespitiyle açıklamak mümkün değil. Neden daha da basit: hükümete ve icraatlarına duyulan tepki.
Sırf hükümeti değiştirmek için sandığa gidip muhalfetteki bir partiye oy vereceğini söyleyenlerin sayısı az değil. UBP’nin oy oranını bu ölçüde arttırmasında en önemli fakörlerin başında da bu tepki geliyor.
SEÇİMİN GÜNDEMİ EKONOMİ
Yıllarca ülkenin anamuhalefet partisi olan ve Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde değişim vaadiyle iktidarı devralan CTP, değişim bir yana muhalefetteyken eleştirdiği politikaları üstelik kötü bir şekilde uygulayarak seçmenin açtığı krediyi yitirdi ve geleneksel taban oyuna geriledi.
Annan Planı sürecinde inşaat sektörünün lokomotif olduğu ekonomik kalkınma süreci, sürdürülebilir şekilde yürütülemedi. Birçok inşaat şirketi iflas etti, çok sayıda kişi mağdur oldu, üstelik gelişigüzel yapılanma sonucu doğal olarak korunması gereken bölgeler beton yığınlarına dönüştü.
Yaklaşık 200 bin kişilik nüfusa sahip ülkede sağlık sorunu çözülemedi. Hastaların güneş sökmeden önünde sıra tutuğu Devlet Hastanesinde derman bulamayanlar, çaresizce Güneyı Kıbrıs’taki hastaneye gitti. KKTC’deki esnaf, Rum Kesimi’ndeki fiyatlarla rekabet edemedi. Yabancı yatırımcı çekmek bir yana, yerli yatırımcılardan bazıları tesislerini Silifke’ye, İzmir’e taşıma kararı aldı. Kamu dairelerindeki münhaller eş-dost-akraba ile dolduruldu. KTHY gibi ülkenin en büyük KİT’ine profesyonel bir yönetim yerine genel müdür olarak emekli bir öğretmen, yönetim kurulu başkanı olarak da bir tıp doktoru atandı. Şirket onmilyonlarca dolar zarar yazdı. Milli gelirde artış görülse de, memur maaşlarının ödenmesi ve bütçe açıkları için UBP döneminde olduğu gibi yine Ankara’nın kapısı çalındı.
BİZDEN ÖNCEKİLER DE YAPMIŞTI
CTP’nin özellikle daha pragmatik bir isim olan Mehmet Ali Talat’ın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra başbakanlığı ve parti liderliğini Ferdi Sabit Soyer’e bırakmasının ardından yalpalamaya başladığını belirtmek gerekiyor. Nitekim Soyer, milletvekili transferleriyle oluşturulan ÖRP ile kolasiyon kurarken yapılan eleştirilere, “bizden öncekiler de yapmıştı” diyerek farklı bir vizyonu olmadığını ortaya koymuştu.
Sonuç ne olursa olsun, iktidar ortağı ya da anamuhlefet olarak yoluna devam edecek CTP, başta Ferdi Sabit Soyer olmak üzere vitrinini yenilemelidir. Aksi halde seçmeninin özellikle yükselme sürecindeki TDP’ye kayması kuvvetle muhtemeldir.
ÇÖZÜMSÜZLÜK ÇÖZÜMDÜR SLOAGNLARI BİR KENARA
Şüphesiz yaşanan süreçten, iktidara en yakın parti olan UBP de kendi payına düşen dersi çıkarmalıdır. Kıbrıs sorunundan ziyade iç icraatların tartışıldığı bir seçim süreci yaşanmıştır. Tek başına çözüm vaadi CTP’yi iktidarda tutmaya yetmediği gibi, Kıbrıs sorunundaki tutumunu CTP karşısındaki en önemli farklılıklarından biri olarak öne çıkaran UBP, bunun kendisi için de yeterli olmayacağını görmelidir. Sadece çözüm veya çözümsüzlük vaat edip, hiçbir icraat yapmamak bundan sonra oy getirmeyecektir. 1990’lardaki “çözümsüzlük çözümdür” gibi bir adım ileri gidilmesini öngörmeyen, statükocu ve hiçbir vizyon içermeyen sloganlar bir kenara bırakılmalıdır.
UBP’nin oy artışında tepki oylarının payını gözardı etmesi, rövanş duygusuyla hareket etmesi ve başta ekonomi olmak üzere kronikleşen sorunları bu kez de çözememesi halinde, bir sonraki seçimde yeniden muhalefet sıralarına geçmesi kaçınılmazdır.
DP ve TDP ise koalisyon aritmetiğinde kilit roldeki partiler olacaklardır. Seçmenler, iki büyük partiye karşı merkez sağ ve merkez solda alternatif oluşturabilecek DP ve TDP’yi de yakından izleyeceklerdir.
Tüm olumsuzluklara rağmen, KKTC’de temsili demokrasi açısından Türkiye’ye kıyasla daha iyi bir yerde olduğunu, milletvekili sıralamasının parti kurultaylarında delegeler tarafından yapıldığını, seçmenin yine de sandık başındaki tercihiyle parti sıralamasını değiştirebildiğini ve “karma” oy sistemiyle farklı partilerdeki adaylardan kendi koalisyonunu oluşturabildiğini de hatırlatmak gerekiyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |