Sebahattin Önkibar'ın Yeniçağ Gazetesi'ndeki yazısı...
Başbakan Tayyip Erdoğan dünkü grup konuşmasında yine devlet, millet ayrımını yapıyor.
Verdiği mesajlara göre kendileri milletin, diğerleri de devletin temsilcileri imiş.
Peki, kimdir o diğerleri?
AKP’ye oy vermeyen yüzde 53 değil herhalde!
Kastedilenden birinin CHP olduğunu Tayyip bey itiraf ediyor.
Peki, ya diğeri ?
İmalarından anlaşılıyor ki, o da Anayasa Mahkemesi’dir.
Şimdi sakin sakin sorgulayalım:
Bu CHP ile Anayasa Mahkemesi nasıl oluyor da devlet konumundadırlar?
Ülkeyi bunlar yönetmiyor.
Kimseye ihale veremiyorlar.
Karanlık metotlarla kendi medyalarını da kuramıyorlar.
Ülkenin tarihsel birikimlerini özelleştirme adıyla faiz ödemek için satış yapamıyorlar.
Kadrolaştıkları da yok, zira direksiyonda değiller.
Tapu memurunu bile atayacak yetkileri yok.
O zaman soruyorum nasıl oluyor da devlettir bunlar!
Cumhurbaşkanı senden, TBMM Başkanı senden, Başbakanlık koltuğu senin, bütün bakanlıklar emrinde, bürokrasi sana bağlı, güvenlik birimleri emrinde, iş dünyası ve medya emrinde, sivil toplum kuruluşları hazırolda ...
Bitmedi...
Ülke adına savaş ilan etme yetkisi de sende, ama sen buna rağmen devlet değilsin öyle mi?
Peki, devlet kim?
Devlet adına bir bardak çay içme ve içirme yetkisi bile olmayan Anayasa Mahkemesi üyeleri ....
Sorarım size, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bu mugalatanın tutar bir tarafı var mıdır?
Tamam, Türk siyasetinde saptırmalar zaman zaman olur da bu kadarına vallahi pes!
Anayasa Mahkemesi gibi bir önemli kurumu sırf kararını beğenmedi diye bu biçimde hedefe oturtmak insaf ve vicdan ile izah edilecek şey midir?
Bir ülkeyi devlet ve millet diye bölmek bir Başbakan’ın yapacağı iş midir!
Erdoğan dün yaptığı değerlendirmelerle sadece adalet kurumuna ve onun kararına meydan okumadı, aynı zamanda bu ülkenin ahengini de sabote etti.
Oysa, aynı Erdoğan hatırlayın geçen yıl Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin iptali teklifini reddetmesini alkışlıyordu.
Demek ki Tayyip Bey göre devlet ve millet olma hali verilecek karara göredir.
Hoşuna gitti mi milletsin, gitmedi mi devletsin.
Bir başka şey, devlet denilen şey kutsal bir kavram ya da organizasyon değil midir?
Böyle bir üslupla bu kavramı hedef almak bizatihi ülkeye hedef olmak olmaz mı?
Kastedilen eğer derin ve karanlık devlet ise AKP onu Yargı gibi bu ülkenin en şerefli kurumlarında değil, son dönemde özellikle bürokraside uç veren SS tarzı örgütlenmelere bakmalıdır... Oraya bakmaz, zira o örgütlenmenin arkasında kendisi vardır.
Yok, kasıt bütün bunlar değil de dilin altındakiyse, eğer bu devletin temel kuruluş ilkelerini sahiplenme ise elbette yargı dahil herkes görevini yapacaktır.Yapamazlarsa zaten görevini yerine getirmemiş olurlar.
AKP milli irade ile hukuk kavramını karşı karşıya getirerek tehlikeli şeyler yapmaya başladı... Biliyorum, telaşları hesabını asla veremeyeceklere korkunç icraatlarının hesap gününün yaklaştığını görmelerindendir... Ama nafile... Karanlığın en kesif olduğu an, aydınlığa en yakın olunan zamandır....
Yükselen yeni isim
Ankara kulisleri ondan soruluyor
Ankara’ya 1988’lerin sonlarına doğru İstanbul’dan yani 30 yaşıma basmadan geldim. Sırasıyla Türkiye, TGRT, STAR, Posta Gazetesi, Flash TV, Yeniçağ Gazetesi gibi kurumlarda ara vermeksizin Ankara Temsilciliği yaptım ve yapıyorum... Avrasya TV’de de program yaptım.18 yıldır aralıksız siyaset yazıyor ve çok izlenen kanallarda siyasi programlar yaptım... Kenan Evren dahil o günden bugüne gelen istisnasız bütün liderleri defalarca TV programımda ağırladım. Ankara piyasasında işe stajyer olarak aldığım onlarca muhabir şimdi etkili yerlerde... Bunu niçin mi yazıyorum, ukalalık olmasın ama siyaset haberi benim işim. Ben 20 yıldır onunla yaşar, onunla soluklanırım. Bugün, her gün topa tuttuğum Tayyip Erdoğan’la da bir dönem en çok görüşen gazeteci bendim... Bütün bu tecrübelerden hareketle söylemeliyim ki Ankara kulislerini yansıtma bağlamında bir isim müthiş yükseliyor. Benim da zaman zaman yararlandığım bu isim Güneş Gazetesi yazarı ve Turktime internet sitesinin sahibi olan Talat Atilla’dır... Zerre mübalağa etmiyorum, Ankara’nın nabzı adeta Talat’ın sütununda ve sitesinde atıyor. Öyle olduğu için de Atilla’nın haberleri siyasetle iştigal edenlerin öncelikle müracaat ettikleri referans kaynak konumundadır. Evet, Şamil Tayyar dahil pek çok temsilciyi yanında çalıştırmış kıdemli bir gazeteci olarak Talat Atilla’nın kulis haberleri noktasında herkesin önüne geçtiği gerçeğini söylemek durumundayım.Tebrikler Talat Bey.
AKP’lİ olmayan kapı dIŞarI
Hıncal Uluç’a dikkat!
Sabah’ın gerçek gazetecilerinden biri olan Hıncal Uluç dün sütununda şaheser bir saptama yaptı. Buna göre Sabah Gazetesi tarafsızlığını yitirmek üzeredir. Uluç örnek olarak da Başbakan Erdoğan’ın kankası Remzi Gür’ün rüşvetten ceza almasını haber yapmaması ve AİHM’nin son kararını içerden tek sütuna görmesi olaylarını gösterdi... Sayın Uluç yüzde yüz haklıdır. Sabah artık AKP medyasının en militanı konumundadır ve haberleri AKP çıkarı bağlamında süzgeçten geçirmektedir. Aslına bakarsanız Başbakanın damadının CEO olduğu bir grubun medya organında aksi bir tutum tasavvur dahi edilemez. Sabah’ın satışı ve kredisi olayını da dikkate alırsanız Sabah’ın zaten bunun için ele geçirildiğine hükmedersiniz. Sabah’la ilgili son tespitim, Sabah Ankara bürosunda çalışan kimi yazar ve muhabirlerin de diken üstünde olduklarıdır. Kendilerini AKP’li görmeyenler her an kapıya konacakları günü gözlüyorlar.
KovulmanIn kolay yolu
Güzel, kendini kovdurmak istiyor, çünkü
AKP’nin siyaset üstü(!) elçisi Hasan Celal Güzel önceki gün halkı Aydın Doğan medyasını boykot etmeye çağırdı. Ancak bu boykot çağrısını yapan Güzel, ilginçtir kendisi boykot etmek bir yana Doğan’ın gazetesi Radikal’de yazı yazıyor.Tam bir komedi ve Türk insanına uyan bir teklif. İyi de Hasan Bey gibi bürokraside devletin en üstüne çıkmış ve bakanlıklar yapmış biri böyle bir tutarsız sözü nasıl eder? Öyle ya, sen hem o medya’da yazı yazıp para alacaksın, hem de o grubun protestosu için çağrı yapacaksın. Bunun hiçbir ölçüye göre izahı yoktur. Hadise ya dil sürçmesi ve yanlış anlamadır ya da Hasan Bey’in prim yapmak için vuruşarak çekilme stratejisidir. Buna göre Güzel kendini kovdurmak isteyebilir ve bu şekilde karşı tarafa kahraman edasıyla önemli bir konuda dahil olabilir... Evet, son beyan kamuoyunda Güzel’in kendini kovdurmak için ettiği söz olarak görüldü. Bakalım Hasan Bey bunu düzeltecek mi?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...