Seçim sonuçlarından pek çok kişi ders çıkartacaktır mutlaka, ama 22 Temmuz’da hezimet yaşayanlar arasında Türkiye’nin büyük reklamcıları da var. Yıllardır reklamın dâhi çocuğu olarak el üstünde tutulan Ali Taran mesela. Zamanında Genç Parti’ye yüzde yedi oy aldırmakla övünen bu dâhi çocuk, Demokrat Parti’nin sonunu getirdi, daha sandıkların tamamı açıklanmadan Genel Başkan Mehmet Ağar istifa etti. Ali Taran şimdi Cem Uzan’la baş başa verip yeni bir “iş kolu” aramalı.
Fatih Altaylı itiraz edecek ama pek çok kişi kabul eder ki kötü seçim kampanyalarından biri de şüphesiz CHP’ninkiydi. Gazetelerde iyi editörler klişeleşmiş bazı kalıpları yasaklarlar muhabirlerine. Editörün kötü olduğunu gazetesinde “...’nin Dayanılmaz Hafifliği” başlığını görünce anlarsınız. Buna benzer bir klişe de “Şimdi ... Zamanı”dır, hiçbir başlık bulunamayınca bu atılır.
CHP’nin reklam kampanyasında da hiç düşünülmeden, emek harcanmadan “Şimdi CHP zamanı” diye bir slogan bulunmuş. Deniz Baykal’ın photoshop’tan yumuşatılan yüzü, Amerikan seçim kampanyalarını andıran o afişlerle halktan uzak, dahası halkı hiç tanımadıkları anlaşılan bir kampanya yapmışlar CHP’ye.
CHP’nin reklam kampanyası tutmadı, çünkü hazırlayanlar halktan en az CHP yönetimi kadar uzaktı. Alinur Velidedeoğlu ve Yiğit Şardan ikilisi pek çok konuda çok başarılı ve yaratıcı işler çıkarmış olabilirler, ancak iş siyasi reklama gelince pek temas etmedikleri bir alana kaymak zorunda kaldılar: Halka. Her iki reklamcı da gerçek birer Beyaz Türk, bu yüzden de halktan son derece uzak. Sosyete CHP’ye reklam yapamaz çünkü!
Düşünün, iktidar partisi oy oranını yükseltti, başarılı da bir reklam kampanyası yürüttü. Ama hiçbirimiz AKP’nin reklamcısının kim olduğunu bilmiyoruz. Kendi reklamını yapmadan, ele aldığı ürünü başarıya ulaştıracak kampanyayı yaptı.
Ama bir yandan, Alinur Velidedeoğlu ve Yiğit Şardan’ı da anlıyorum: Ellerindeki ürün bu kadar olunca, ne kadar reklam yaparsanız yapın daha fazla satmaz. Reklamcılığın uluslararası kuralları bunu söyler.
CHP bu kadar işte, daha fazla olmuyor. Bunda en büyük sorumlunun da Deniz Baykal olduğu yeni değil. Binlerce insan bu seçimde oyunu “Baykal’a rağmen” CHP’ye verdi. Beyaz Türkler, sırf AKP korkusundan yazlıklardan akın akın büyük şehirlere giderek oy verdi. Bu insanlar bilinçli seçmen; pek çoğu yüksek gelir grubunun üyesi (nitekim Tarhan Erdem’in araştırması da zenginlerin CHP’ye oy verdiğini gösteriyor) ama daha da önemlisi eğitimli bir seçmen.
Böylesi eğitimli bir seçmenin önüne niteliksiz aday koyan CHP o kadar suçlu ki... Düşünün, İstanbul ikinci bölgeden Mehmet Sevigen gibi hiçbir parıltısı olmayan birini birinci sıraya oturtuyorlar. Seçmen aptal değil, Sevigen’i biliyor, ama böyle bir seçmenin önüne Sevigen gibi bir yetersizle çıkarsanız kabul etmez, reddeder.
Tıpkı, reklamcılar ne kadar uğraşsa Deniz Baykal’ı seçmene kabul ettiremeyeceği gibi. En az reklamcıları kadar CHP yönetimi de halktan kopuk çünkü. Belki Baykal çok iyi bir adam, belki harika bir başbakan olacak ama bunu seçmene anlatamazsınız, bünyeleri reddediyor. Bundan böyle CHP delegelerinin de dikkatli bir şekilde düşünmeleri gerekiyor. Bunca zaman onu seçerken “halka rağmen” adım attıklarını nihayet fark etmişlerdir.
* * *
Son bir not da yeni vekillerle ilgili: CHP’nin AKP’nin Meclis’e soktuğu aday kompozisyonundan ders alması gerekiyor. Zafer Üskül hoca, Ertuğrul Günay gibi isimlerin Meclis’e girmesi çok iyi oldu. Tıpkı bağımsızlardan Ufuk Uras, Mesut Yılmaz gibi...
CHP ise vitrin olarak Güldal Mumcu’yu koydu, ama Uğur Mumcu’nun eşi Uğur Mumcu demek değil ki...
Köşe yazarları istifa
Seçim sonuçları açıklanmaya başladığından beri önce Mehmet Ağar istifa etti, sonra da Deniz Baykal’ın istifası talep edildi. Hem seçmen, hem basın bunu sıkça dillendirdi. Seçimde hezimete uğrayan liderlerin istifalarının istenmesinden daha doğal bir şey yok.
Ama bunu talep eden basının aynaya bakıp, kendini de silkelemesi gerek. Mesela Mehmet Y. Yılmaz adlı Hürriyet yazarı Tarhan Erdem’in seçim sonuçlarını neredeyse bire bir bilen açıklaması çıktığında inandırıcı bulmamış, aleyhinde yazı yazmıştı. Başta o, bu kadar öngörüsüz köşe yazarları nasıl koltuklarında oturacaklar, oturduklarında liderlere yönelik eleştirileri nasıl ciddiye alınacak.
22 Temmuz, medyanın da seçimi olmalı. İyiyle kötü ayıklanmalı... Gazeteciliği sadece para kazanmak için kullanıp, okurdan uzaklaştıran, gazeteleri okutmayanların meslek lisansları iptal ettirilmeli.
Halkın tercihine saygı duymayıp öfkelenen Huysuz İhtiyar Hasan Pulur’u da halka havale etmek en doğrusu galiba.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...