Saadet Partisi eski Genel Başkan Yardımcısı ve psikolog Mehmet Bekaroğlu, Balçiçek Pamir'in Söz Sende programına konuk oldu. Bekaroğlu, Pamir'le birlikte AKP'ye kapatma davasını değerlendirdi.
Kapatma davası aşamasında partidekiler nasıl bir ruh hali içindedir?
Her gün değişen bir ruh hali. Büyük bir haksızlığa uğramışsınız, bunu hissediyorsunuz, çıkış yolu arıyorsunuz, herkes birşey söylüyor. Panik vardır. Türkiye'de siyaset zor. 1960'tan beri başlıyor bu müdahaleler. İdamlar olmuş, siyasetten yasaklanmışsnız, hapisler yatmışsınız, Türkiye'deki sistemin adının demokrasi olduğuna bakmayın bir vesayet sistemi olmuş. Her gün Çin işkencesi yaşıyor gibi birşey. Kapatılacak mı kapatılmayacak mı? Zor bir beklenti. Oryantasyonunuzu kaybediyorsunuz. Dışarıdan bakıldığında Türkiye'nin siyasi tarihinde çok basit olaylar gibi görünüyor ama birebir yaşamak zor. Hiçbirşey yapamıyorsunuz.
Kabulleniş başlıyor mu?
Elbette. İnsanoğlu böyledir. Sürekli gergin duramaz. Denge ister. Bir süre sonra durumu görüyorsunuz ve o duruma uygun argümanlar, bahaneler geliştiriyorsunuz.
Liderlerin psikolojisi nasıldır? Tayyip Erdoğan nasıl bir psikoloji içindedir. Siz çok yakın yaşadınız o dönemi...
Tek tek şu adamın psikolojisi bunun psikolojisi olarak konuşmak uygun olmaz ama Erbakan ve Erdoğan farklı kişilikler her ne kadar siyasi çizgileri denk gibi görünseler de. Mesela Erbakan Hoca'yı kapatma sürecinde izledim. Çok sakindir, paniğe kapılmamıştır. Sonuçları kabullenmiştir. Onun bir sözü var. "Bir milletin tarihinde bir nokta" demiştir. Biliyor ne yaptığını. Farklı bir psikoloji onunki. Erdoğan'ınki farklı gibi.
Nasıldır Erdoğan'ın psikolojisi?
Tayyip Erdoğan'ı tanıyorum. Gerçekten onun siyasi çizgisine bakarsanız çok çekirdekten genç yaşta siyasete başlamış, büyük engellerle karşılaşmış. Kim ne derse desin bu toplumda çevreden gelenler, dindarlar, Aleviler, Kürtler... Bunlar ötekileştirilmiş toplum kesimleri. Bu kesimlerden geliyor. Mağdur ve mazlumların temsilcisi olarak kendisini kabul ediyor. Büyük mücadeleler verip, tırnaklarıyla geliyor ve herşeyi kendisine göre iyi giderken düdük çalınıyor 'hayır yoksun' diyorlar.
Yani büyük bir öfke mi duyuyor?
Öfke, şok, ne yapacağını bilmemem durumunda. Karmakarışık bir ruh halinde diye düşünüyorum. Tayyip Erdoğan'ı psikiyatrist olarak gözlemişim gibi değil. Genel anlamda söylüyorum bunları.
Biz bu filmi gördük diyorsunuz. Şimdi geriye dönelim AKP'nin kapatılma sürecinde tetik düşüren sizce neydi ve 'birşeyler olacak galiba' diye hissetiğiniz dönemler sizin için hangi dönemlerdi?
AKP'yi tetik düşüren ne oldu sorusunda biraz eleştiri yapacağız. Ama şunun da bir altını çizelim. Bu süreci bir siyasetçi olarak asla tasvip etmiyorum. Türkiye'de demokrasi var. Bir seçim yapılmıştır. Millet bir heyeti seçmiştir. Üstelik iki kere seçmiştir. Yapmış olduğu icraatlar test edilmiş. Yargı burada bahanedir.
Yanılmıyorsam siz 28 Şubat'a postmodern darbe buna da yargı darbesi diyorsunuz...
Yargı darbesi bu. 22 Temmuz'daki seçim iptal edilmeye çalışılıyor. Bunu tasvip etmek mümkün değil. Bu Cumhurbaşkanı seçimiyle süreç başladı. İktidar kavgası devam ediyor. Türkiye'de maalesef, Milli görüşle alakalı şeyler sorulabilir ya da muhalefette ele geçirme şeklinde devam ettiği için çok çetin. Ama biz geçen sene Nisan ayında Cumhurbaşkanı seçimi süreci başlayınca problem ortaya çıktı.
Onun öncesindeki e-muhtıranın bir etkisi var mıydı?
Tabii, e-muhtıra Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili. Oylama yapıldı, 367 sayısı bulundu bulunmadı tartışmaları oldu. İşte 'bu kişiyi seçerseniz ben taraf değilim' açıkça muhtıra. Bu yasal bir suç.
Sonrasında bir sürü dedikodu söylendi. Başbakan'ın Genelkurmay Başkanı'yla Dolmabahçe'de yaptığı görüşme. Orada bir sözler verildi ve sözler yerine gelmediği için işin çığrından çıktığı söylendi.
Dediğim AKP aslında güzel bir adım atarak seçim kararı aldı. Seçime gidildi. Dolmabahçe olayları o süreçte oldu. Hatırlarız Dolmabahçe'deki Sayın Genelkurmay Başkanı ve Sayın Başbakan görüşmesi oldu. Hiçbiri basına birşey açıklamadı. 'Benimle ölüme gider' gibi açıklamalar yapıldı. Ama çok da bu konuda spekülasyon yapıldı. Sızdı gibi bilgiler. Yorumlar yapıldı. 22 Temmuz seçimleri için AKP'nin yapmış olduğu listeler bunu gösterdi. Sanıyorum konuşulanlar Ankara'da şunlar oldu: 'Askerin endişeleri giderilecek', 'İstenmeyen isimler Cumhurbaşkanlığı'nda olmaz' Cumhurbaşkanlığı makamı Cumhuriyet'in son kalesidir, olmaz. dendi. Atatürk'ün koltuğuna eşi başörtülü biri çıkamaz dendi. Böyle bir gerilimle başladı. Köşk, başörtüsü, bunlar sembol. Türkiye'de vesayet sistemi var. Siyasete belli bir alan ayrılmış, o alanın ötesine geçildiğinde harekete geçecek mekanizmalar var. Bunlar 1961 Anayasası, 1982 Anayasası'nda açık bir biçimde konulmuş. Cumhurbaşkanı'nın makamı var. İkinci bir meclis gibi çalışıyor. Cumhurbaşkanı'nın büyük yetkileri var. Mahkeme başkanlarını atıyor, savcıları atıyor, kararnameleri imzalıyor. Bu vesayet sistemi, MGK gibi yapılar var. Bu yapı seçilmiş iktidarın alanlarını sınırlıyor. Problem bu. Cumhurbaşkanlığı tartışması buradan kaynaklandı sembolik olarak. Bu da bir iktidar kavgası. Sosyolojik olarak bakılırsa, şehirde olanlar ya da merkezde olanlar daha önce şehire gelenler, sonra gelenler. 1950 dalgasıyla, 1980 Özal dalgasıyla ya da şimdi AKP dalgasıyla neoliberal baskılarla şehire gelenler şehire gelip hemen şehirli olmuyor. Geliyor, okuyor, diploma alıyor, para kazanıyor, yetki sahibi oluyor. Müthiş bir iktidar kavgası. Buradan da laiklik, şeriat, başörtüsü Köşk... Bunlar tamamen sembol. Kavga bana göre iktidar kavgası. Merkezdekiler bir grup 'bu yapının sahibiyiz, yaşam tarzımız var, imkanlarımız vari avantajlarımız bırakamayız' diyor. Milletse rüştünü ispat etmemiş kendi haline bırakılırsa davulcuya zurnacıya kaçabilir o nedenle bütün bu yapılar konulmuş. Türkiye'de askeri darbeler, postmodern müdahaleler var.
Sizin siyasetin önünü tıkadığını söylediğiniz bir takım nöbetçi adamlar var partilerde... Ara dönem nöbetçileri. Hatta siz daha ileriye götürüyorsunuz. Akbabalar diyorsunuz. Ve çok içimizi yaralayan bir fotoğraf var. Etiopyalı açlıktan ölen bir çocuk önde ve arkada akbaba bekliyor. Siz Tayyip Erdoğan'ı onlara benzetiyorsunuz ve 'Tayyip Erdoğan o ölen çocuk ve arkada akbabalar bekliyor' diyorsunuz...
Çok da dramatize ediliyor ama kim ne derse desin, Tayyip Erdoğan'ı beğenmiyor olabilirsiniz. Ben beğenmiyorum. Siyasetçi olarak. Hiç oy vermedim, vermeyebilirsiniz. Netice itibariyle kurallar konulmuş, sandığa gidilmiş ve seçilmiş. 4 sene sonra da seçim olacak. Burası demokrasi. Tayyip Erdoğan, demokrasiyle sandıktan gelmiştir, sandıktan gider. Şimdi öyle değil Tayyip Erdoğan kuraldışı biçimde iktidardan gönderilmeye çalışılıyor. Bu sağlıklı birşey değil. Ahlaken sorumlu, siyaseten sorumlu, sağlıksız olay bu.
Siz bunları söylerken böyle demiyorsunuz. Kendi partisindeki siyasetçileri söylüyorsunuz. Asıl tehlikeli olan o galiba...
Olay bu. Tayyip Erdoğan, bir şekilde devre dışı bırakılıyor ama bu arada siyaseti de devre dışı bırakılıyor. Demokrasiyi de, milli iradeyi de devre dışı bırakma var. Ama bu arada her dönem önde görülen ara dönemlerde çıkan isimler var...
Ben isimlerden bahsetmek istiyorum. Türk siyasetinde her dönem varolan bu adamlar iddianamelerde isimleri geçer geçmez diyorsunuz. Mesela Cemil Çiçek, Vahit Erdem, Köksal Toptan, Vecdi Gönül gibi isimler var dediniz... Bunlar sizin söylemleriniz.
Bir sürü isimler var. Bunlar sadece bu dönem ortaya çıkmış değiller. Ama benim yaşadığım Refah Partisi, Fazilet Partisi, AKP'de gördüğüm daha evvelki müdahaleler 1970 müdahalesi var. Bir şekilde asker müdahale etsin diye hazırlıklar yapılmıştır. Bu ara dönemde öne çıkan insanlar ortaya çıkmışlardır, teşvik etmişlerdir. Ara dönemde 'ben varım' diye ayağa kalkmıyor bu tip siyasetçiler ara dönemi teşvik ediyorlar, kolaylaştırıyorlar. Bu isimler suç ortağı.
Cemil Çiçek için bir cümlenizi hatırlıyorum. Sözlü savunmayı Cemil Çiçek yapmıştı Fazilet Partisi'nde. O dönemde gazeteci Yavuz Donat'a 'araba haşat' diye bir demeci olmuştu. O ciddi açıdan, bir taraftan partinin sözlü savunmasını yapıyor bir taraftan partiyi eleştiriyor. Bunun gibi şeylerden de bahsediyoruz...
Sadece Cemil Çiçek değil. O zamanlar Erol Akan Hoca da Tayyip Erdoğan da nasıl bakıyorlar, içlerinde olmadığım için bilemiyorum. Bu tip insanlar sistemden müdahale gelince, darbe kapatma davası gibi, tutunmak için insanları davet ediyorlar. Fazilet Partisi vitrini böyle bir vitrindir.
1999 seçimlerinden önce bir afiş yapılmış, Nazlı Ilıcaklar, Cemil Çiçekler gibi isimler modern yüz diye öne çıkartılmıştı. Kritik dönemde seçim yapılacaksa diğerleri de bunlara kızmaz deniyor. Meclis seçti elbette. En son Köksal Toptan'ın Meclis Başkanı seçimi yapıldı. Bülent Arınç, kim ne derse desin, fikirlerini beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama AKP'yi tırnaklarıyla kuran 4 isimden biri.
Kitabınızda Bülent Arınç'la ilgili bir bölüm var. O bölümde diyorsunuz ki "İmaj sıkıntısı yaşıyor parti" ez cümle söylüyorum 'parti içi demokrasi yok', 'askerlerle iyi geçinmeliyiz' gibi maddelerde topluyor. Şimdi bakıyorum Arınç'a bu maddeleri kendi ihlal ederek AKP'nin başını derde soktuğu da ortada...
Siz Türkiye'de demokrasi adına birşey yapmak istiyorsanız, 'askerlerle geçinmedik' demokratik bir tutum değil. Fazilet Partisi'ndeki kurulurken orada AKP kurulmadan önce tartışmalarda bunlar gündeme geliyordu. Burada demokrat bir parti olurken 'askerlerle iyi geçinmedik', askerlerle iyi geçinecek bir parti... Böyle birşey olmaz. Bir siyaset yerli yerinde olur. Askerle iyi geçinme ya da iş dünyasıyla iyi geçinme gibi düşünürseniz siyaset size çarpar. Yaptığınız bir biçimde karşınıza çıkıyor.
Köksal Toptan Meclis Başkanı oldu dediniz...
Köksal Toptan kişisel olarak birşey söylemiyorum. Nasıl bir ortamda Meclis Başkan adayı oluyor? 2003'te olmuyor. Bülent Arınç seçiliyor. Burada bir müdahale olmuş, gerilimler olmuş. Devlet Başkanı'nın eşi başörtülü. Meclis Başkanı'nın eşinin başı örtülü olmasın dendi. Kim var ortada? Köksal Toptan. Yine ara dönem. Türk siyasetinin bir sürü problemi var. Bu insanlar bir problem. Siyasi ilke yok burada. Bir dünya görüşünüz olur, bedel ödersiniz, bir makama gelirisiniz, başarırsınız ya da millet sizi seçmez. Bekliyorsunuz, dengelerle bir yere gelmişsiniz. İşleri zora girdiği zaman ilk, terkeden ya da sorun çıkaran siz oluyorsunuz. Toptan Anayasa Mahkemesi'ne 'kapatılmış gibi' diyorsunuz. AKP'de kapatma kabullenilmiş demek ki. Anayasa Mahkemesi yasa çıkarmaz ki. Bunu yapacak olan siyasetçidir. Partini neden savunmuyorsun? O senin partin. Bülent Arınç'ın söyledikleri bizi bağlamaz diyor. Arın. Meclis kürsüsünde 'laiklik yaşam tarzıdır' deniyor. Toptan da kapatılmasın istikrar bozulur ama kapatılmış gibi olsun diyor.
O dönem Recai Kutan ve Erbakan aradönem siyasetçilerle başa çıkamadı. Erdoğan ne yapacak?
Geçmişteki tecrübelerden yararlanmalı. Kurtulabilir miyim psikolojisi vardır. O sırada kurtulmak için herşeyi denersiniz. Tayyip Erdoğan sistemle uzlaşmaya yatmış gibi görünüyor. Erdoğan, Cemil Çiçek'in açıklamaları gibi, yenilir yutulur gibi değil. Bağlantı sağlayacak gibi görünüyor Cemil Çiçek. Tam demokrasi olsaydı, bütün kesimlere adaletle yaklaşılsaydı kapatma davası açılmazdı.
Fazilet Partisi kapatılmasaydı AKP kurulmaz mıydı?
Fazilet Partisi aslında kapatılmayacaktı. Sebep de yoktu. İktidarda da değildi. Refah Partisi'nin suçlandığı konulara da sahip değildi. Refah Partisi'nin de devamı değildi. Yaptığı birşey yoktu. 'AKP kurulsun diye kapatıldı' söylemleri yazıldı çizildi.
Peki siz buna katılıyor musunuz?
Ben kitabımda da iddiam bu oldu. AKP'yi proje olarak görüyordum. Alınan kararlar uygulanacak. 11 Eylül'den sonra değişti. Ancak Tayyip Erdoğan gibi kitleleri kurtaran biri olabilirdi yönetici olarak.
Başbakan'ın danışmanı Ömer Çelik'in cümlesini almışsınız 'stratejik makas değiştirmek' gibi bir cümle var. Yerleşik yaşamın taşeronluğundan uluslararası yaşamın taşeronluğuna geçiş gibi bir cümleniz var...
Böyle bir ortamda siyasi iktidarlar AKP öncesinde hep özellikle sağ partiler milli iradeyi yüceltirler. Yücedir de milli irade. Onlardan reyi alırlar ama ülkeyi yönetirken güç odaklarına bakarak yönetirler. AKP içteki güç odaklarına karşı dışarıdaki güç odaklarına dayanarak ülkeyi yönetmeye kalkmıştır. Mesela Avrupa Birliği gibi. Bu bir projedir. Ömer Çelik'in dediği de budur. Stratejik bir makas değiştirme yapalım ama millete de dayanalım. AB tamam ama bununla da olmaz. Sizi iktidara taşıyan insanlara dayanarak değiştirmek istiyorsunuz.
Siz önemli bir isimsiniz ve saydığınız isimlerle yola çıktınız. Neden AKP'de değildiniz?
İki sebep var. Beraberdik. İdeolojik sebepler oldu. Proje olduğunu öngörüp söylüyordum. Kişisel ahlaki nedenlerimden dolayı katılmadım. Ben öğretim üyesiydim. Fazilet'te işler kötü gitti kapandı. AKP göstere göstere geldi. Ben sizi bırakıyorum Fazilet'e demedim. Bırakmak olmazdı.
HABERTURK