E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ'NDE AMELİYAT SKANDALI 

Bağırsak delinmesi teşhisi ile ameliyata alınan, iki ay sonra hayatını kaybeden Mehmet Buğday'ın otopsisinde, bağırsağında hiçbir ameliyat ve dikiş izi olmadığı belirlendi ortalık karıştı!

10.12.2007 - 16:24
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ NDE AMELİYAT SKANDALI

Bursa'da, geçen mart ayında bağırsak delinmesi teşhisi ile ameliyata alınan, ancak iki ay sonra hayatını kaybeden Mehmet Buğday'ın, Adli Tıp Kurumu'nca yapılan otopsisinde, bağırsağında hiçbir ameliyat ve dikiş izi olmadığı belirlendi.

Hasta yakınlarının talebiyle kendi doktorlarının da nezaret ettiği otopside, batın içindeki bağırsaklar çıkartılıp 4 defa incelenmesine rağmen dikiş izine rastlanmaması kafalarda soru işareti bıraktı. Hasta yakınları, Tıp Fakültesi'nde düzenlenen ameliyat ve patoloji raporlarının nasıl tanzim edildiği sorularına cevap arıyor. Bu arada hastanın eşi Güler Buğday da ameliyat ve patoloji raporlarında, alınan parça uzunluklarının farklı olması, parça yerlerinin farklı belirtilmesinin de kafalarda soru
işaretleri oluşturduğunu söyledi.

Eğitimci yazar Güler Buğday, 65 yaşındaki eşini hiçbir rahatsızlık geçirmeyen birisi olarak Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürdüğünü belirterek, "O güne kadar hiç bir rahatsızlığı olmayan bir insan olarak, karın ağrısı ve mide bulantısı şikayeti ile Gastroenteroloji Bölümü Başkanı Enver Dolar'a götürdük. Yapılan tetkikler ve tomografi neticesinde, bağırsağında delik olduğu söylenerek acilen hastaneye yatırıldı ve bir gün sonra ameliyata alındı. Ameliyatı cerrah Doç. Dr. Remzi Emiroğlu yaptı.

Ameliyathane kapısında çıkışta, kalabalık bir guruba; kalın ve ince bağırsağın birleştiği yerde 2.5 santimlik bir tıkanık kitle alındığını, bağırsakta bir delinme olayına rastlamadığını belirterek, alınan parçayı patolojiye gönderdiklerini söylediler. Ameliyat sonrası ikinci gün, eşimde solunum sıkıntısı meydana geldi. Cerrahi bölümde yatarken, eşim nefes alamaz duruma geldi. Hemşireler ve Dr. Özgen Işık'tan yardım istedik. Sabah akciğer filmi çekilmişti, ama akşam saatlerine kadar bakan olmadı.
Filme akşam üzeri Özgen Işık baktığında, akciğerin birinin söndüğünü söyledi.

Yardım getirmek için gitti ve hastaya hiçbir tedbir almadı. Hasta solunum yetmezliğiyle kendini kaybeden duruma girdi. Bir saat hekim ve yardım edecek kimseyi bulamadık. Acil telefonlarla yardım istememiz üzerine, hastane odasında ilkel şartlarda hemen müdahale yaptılar. Kasıktan yol açıldı, entübe yapıldı. Suni teneffüse bağlandı. Daha sonra eşim sedyeye konularak cerrahi yoğun bakıma götürüldü. 2 gün yoğun bakımda tutulup uyutulduktan sonra, hastane enfeksiyonu kaptığı söylenerek reanimasyon servisinde daha kapsamlı yoğun bakıma alındı. Eşim burada septik şoka girdi.

Reanimasyonda sadece eşim değildi, 8 hasta yatıyordu. Birtakım dostlarımız vasıtası ile hastanede anormal bir şekilde enfeksiyon olduğunu gördük. Bu arada bağırsaktan alınan parçanın patoloji raporu çıktı. Akciğerde tespit edilen kanser türü olan yassı epitel kanser teşhisi konuldu. Bakımsızlık, ilgisizlik ile birçok şikayetten hastamı almak istediğimi söyleyince, bir daha bronşlara girerek, ana bronşta bir karnıbahar gibi tümör tespit ettiklerini belirtiler. Ve bizlere "Hastanın ömrü bitti bizim yapacak bir şeyimiz kalmadı diye beyanda bulundular. Bu nedenle ben de hastamı alıp Devlet Hastanesi'ne getirdim. Oradaki yoğun bakım şartları daha iyiydi. Eşime burada 2 kez bronşoskopi yapıldı. Burada fakültede iddia edilen sol ana bronş girişinde karnabahar görünümlü tümöre rastlanmadı. Devlet Hastanesi'ndeki doktorlara güveniyorduk. Ancak enfeksiyon mikrobu yeniden etkisini arttırınca bir ay sonra eşim hayatını kaybetti" dedi.

İki aylık mücadelenin ardından eşini kaybedince savcılıktan Devlet Hastanesi'ndeki doktorları nezaretinde otopsi talebinde bulunan Güler Buğday, "Kendi doktorumuz da otopsiye girdi. Şimdi Adli Tıp Kurumu'nun otopsi raporunu bir şekilde temin ettim. Bu raporda, "batın içinde tüm aramalara rağmen operasyona dair bağırsaklarda dikiş izi bulunamadı" ibaresi yer alıyor. Doktorumuzun beyanı, "4 defa bağırsaklar batından çıkartılıp, tek tek aranmasına rağmen ameliyat izi görülemedi" şeklindeydi. Şimdi bu durum raporda yer alarak belgelendi. Şimdi üniversitedeki patoloji raporlarının nasıl verildiğini anlayamıyoruz.

Ameliyatta kesilen parça 20 santim, patoloji raporu 27 santim yazıyor. Kesilen bölge ameliyat raporunda farklı bölge, patoloji raporunda farklı bölge. Bunların nasıl olduğunu anlayamıyorum. Ben hastalık süresince üniversitede çok farklı olaylara tanık oldum. Ben aydın, üniversiteyi, bilimi savunan bir insanım. Ancak üniversitede yapılan yanlış uygulamalar neticesinde insanların hayatlarını çok kolayca kaybettiklerini gördüm. Bunlara kimse dur diyemiyor. Yaptığım şikayet üzerine ameliyatla ilgili 2 kişi ve diğer sorumlular hakkında, Uludağ Üniversitesi Hukuk Bölümü Başkanlığı kurum içinde soruşturma başlattı. Ancak 7 aya yaklaşıyor, konunun yargıya taşınmasına ilişkin bir karar çıkmadı. Ben bu konuyu tarafsız bir şekilde adaletin, hukukun çözmesini istiyorum. Haklı, haksız kim olur, bilemiyoruz. Adil ortamda yargılanmasını, araştırılmasını istiyorum. Bu uzatmayı ve engellemeyi gördüğüm için konuyu kamuoyu ile paylaşıyorum. Sıradan vatandaşların akrabaları hayatını kaybediyor. İhmal var, enfeksiyon var. Benim kadar ciddi takip eden birisi yok. Bu evrakların hiçbirisini resmi olarak alamadım. Hasta haklarına göre bütün bunların bana kolaylıkla verilmesi gerekirdi. Ancak vermiyorlar.

Ben bunları imkanları zorlayarak ele geçirdim. Bu belgelerin bende olması da üniversite yönetimini şaşırtıyor. Üniversite yargılamaya izin verir veya vermez, ama bir karar vermek zorunda. Savcılığa soruşturma için izin verirse, üniversite onurlu bir iş yapmış olur, Türk adaletine güvenmiş olurlar. Soruşturmaya gerek yok derlerse, idare mahkemesine, Danıştay'a ve İnsan Hakları Mahkemesi'ne''f0un bakıma götürüld müracaat edeceğim. Fakültede çok ciddi ihmaller gördüm. Benim hastama net bir şekilde kanser diyemediler, teşhis yapılamadı, tedavisi hiç olmadı. Kanser olup tedavisi yapılabildiği kadar yapılıp, evinde, benim ve kızının elini tutarak, torunlarını öperek ölebilseydi yine problem yoktu.

Ölüm koğuşu gibi bir yerde tüm vücudu delik deşik tüplerle delinen boğazına takılan bir hortumla makineye bağlı olarak hareketsiz yatarak ama bilinci yerinde özlemle gönderdik. Yazışarak eşimle anlaşıyorduk. Ben eğitimci yazar olduğum için onunla yazışarak haberleştik. Ama ihmalleri görmeye başlayınca, hep insanları fotoğraf çekip belgeledim. Eşim, fakültede çok ciddi şeyler olmuş ki, 'Beni her an öldürebilirler' diye yazdı. Benim eşim çok hassas bir insandı. Devlet Hastanesi'ne gelince 'burada güvendeyim' dedi. Torunlarına mektup yazdı. Burada kasıt diyemiyorum, çünkü o zaman cinayet olabilir. Ama ihmaller gösterilmek istenmiyor. İnsanlar konuşamıyor, doktorlar, hemşirelerle uzun dönemde ahbaplıklarım oldu. 'Burada insanların başına her şey gelir' diyorlar. Öğretim üyeleri kendi hastalarını tedaviye başka yere götürüyorlar" iddialarında bulundu.

Hukuki zeminde mücadelesini sürdüreceğini ifade eden Güler Buğday, "Tıp Fakültesi mağdurları derneği kuruyorum desem, Türkiye'nin en büyük derneği olur. 2 çocuk annesi, gencecik bir kadının, safra kesesi delinerek, geç yapılan müdahale sonucu enfeksiyon kaparak hayatını kaybettiğini gözlerimle gördüm. Acı hikayesi olmayan tek vatandaşa rastlamadım. İnsanlar çekiniyorlar, böyle bir korkuları var. Üniversite akredite olmak için uğraşıyor. Uzun yıllar eğitimcilik yapmış, siyasetle uğraşmış bir yazarım.

Herkesten çok isterim ki, böyle üniversitelerimizin, Hakkari'nin mezrasındaki sağlık ocağı bile akredite kurallarına uymuş olsun. Bunun duvarda asılı bir tabela olarak kalması önemli değil, insan sağlığının ihtiyacı olan ortamları sunmak, insanların güler yüzle sağlık hizmeti alıp mutlu ve sağlıklı bir şekilde ayrılması önemlidir" dedi.

YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.

Bu haber henüz yorumlanmamış...

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
 
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
HAKAN AKSAY: PUTİN TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR ŞANSTI
Rus-Türk Araştırmalar Merkezi Başkanı Hakan Aksay, Rusya Devlet Başkanı ...
 
YARSAV, 'ADLİYENİN KIRMIZI HALISI OLMAZ'
YARSAV Başkanı Eminağaoğlu, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kasırga'nın kırmızı ...
SIRBİSTAN: KOSOVA'YI VERMEYİZ
Sırbistan, AB'ye tam üyelik uğrunda Kosova'dan vazgeçmeyeceğini bildirdi.
ASKERİ CEZA KANUNU DEĞİŞİYOR
Askeri Ceza Kanunundaki Değişiklikle askeri personele ilişkin cezalar artırılıyor.
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
İsrail
Suudi Arabistan
konya
Christoph Daum
İstihdam
PSG
çin
anap
suç