'Birleşme' (ittihat) ve 'birliktelik' (ittifak) arasında çok önemli fark var. Birleşme özveriyi gerektiriyor, birliktelik ise bilinci, idraki... O nedenle benim dediğim modelde bir özveri söz konusu değil Her partinin genel başkanı yerinde yurdunda, genel sekreteri öyle, partinin kimliği öyle duruyor. Sadece tüzel kişiliklerle bir araya geliyorsun. Yeter ki ittifak yapılsın ben onun muhtarı bile olurum.
Murat Karayalçın, 1995'te Dışişleri Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve dönemin soldaki büyük partisi SHP'nin Genel Başkanı'ydı. CHP'yle birleşince bunların üçünü de bıraktı. Sonra kendisi 2002'de tekrar SHP'yi kurdu ama solun birleşmesi projelerinden de hiç vazgeçmedi. 2004 yerel seçiminde beş sol partiyle güç birliği yaptı.
Ecevit'in sağlığı süresince defalarca görüşmeler yapıp kendisini ikna etmeye uğraştı.
22 Temmuz'da DSP-CHP ittifakında yer almak istedi; CHP istemeyince, hem seçimlere girmeyerek hem de sahada çalışarak bu ittifakı dışarıdan destekledi. Bugün Karayalçın gelecekten endişeli, o yüzden "Yeter ki solda birlik olsun, ben onun muhtarı bile olurum" diyor.
Bunu diyenin bir parti genel başkanı ve hatta 13 yıl önce bu ülkeyi yönetenlerden biri olduğunu düşünürsek, sol acaba gerçekten büyük bir uçurumun başında mı duruyor? Karayalçın'ı okuyup, kararınızı siz verin:
Solda güç birliği adına denenecek bir yol kaldı mı?
Bir tek solun bütünsel ittifakı. Kısmi ittifaklar oldu, birleşmeler oldu, ikili birleşmeler oldu ama bütünsel bir ittifak şimdiye kadar hiç denenmedi.
Ne demektir "bütünsel ittifak?"
"Birleşme" (ittihat) ve "birliktelik" (ittifak) arasında çok önemli bir fark var. Birleşme özveriyi gerektiriyor, birliktelik ise bilinci, idraki... O nedenle benim dediğim bu modelde bir özveri söz konusu değil. Yine her partinin genel başkanı yerinde yurdunda, genel sekreteri öyle, partinin kimliği öyle duruyor. Sadece tüzel kişiliklerle bir araya geliyorsun.
İtalyan solu başardı
Siz bu İtalyan solunun "Zeytin Ağacı" modelini çok tutuyorsunuz değil mi?
Çünkü İtalyan solu da Türkiye solu gibi çok parçalı. İtalyanlar 1996'da 8 partili ittifak yaptılar. 2006'da sayıyı 17 partiye çıkardılar. 17 partinin toplam 4 milyon 600 bin üyesi vardı.
17 genel başkan ve örgüt ayrı bir yerde durdu, 4 milyon 600 bin üye bir araya getirildi. Kendi aralarında bir "başbakan adayı" çıkartmak için ön seçim yaptılar ve birini seçtiler. Sonra 17 partinin ortak bir programı hazırlandı.
17 partiden acaba nasıl bir program çıkmıştır ortaya?
Ben o programı Türkçeye çevirdim ve gördüm:
1- Ayrıştıkları konuları bir yana bırakıyorlar.
2- Mutabakata vardıkları konuları ayrıntılandırıyorlar.
3- İtalyan seçmenine çok somut, parasal büyüklüklerini bile yazarak projeler sunuyorlar.
Bu şekilde iki seçim kazandılar. Ve ben 15 Mayıs 2006 günü bu modelin mimarı Prodi'yle başbakanlık sarayında sordum: "Nasıl sağladınız bunu?"
Prodi, "Çünkü biz iktidar olmak istiyorduk" dedi.
Büyülü söz bu mu?
Bizim solun bir numaralı sorunu bu: İktidara talip olmamak. Onun dışında yaptığımız elbette ki her tartışmanın büyük önemi var ama inanın bana bizim bu konuşmalarımızın toplumda bir karşılığı yok.
Bizim ne tartıştığımız halkımızı hiç ilgilendirmiyor, çünkü iktidara dönük bir yanı yok bunun.
Halkımız gözünden anlar
Neyle ilgilenir halk sizce, sol ne yaparsa dönüp de bakar?
Birincisi bizim insanımızı korkutarak onu aktifleştiremezsiniz. Bizim insanımız korktuğunda pasifleşiyor, geri çekiliyor. Tam tersine güç görmeyi, güvenmeyi seviyor bizim insanımız. O yüzden onlara "Biz güçlüyüz, iktidara talibiz" demek gerekiyor.
İkincisi tıpkı İtalyanların yaptığı gibi sokaktaki adamların işine yarayacak bir programımız olmalı. Yani sokaktaki adam solun kendisi için bir çözüm olduğunu algılayabilmeli. Çünkü bizim halkımızın büyük çoğunluğu ne angaje solcu ne de angaje sağcı. O yüzden de halkın çok büyük bir bölümü iki şeye bakıyor:
1-Bunlar benim çoluğuma çocuğuma, hemşerilerime, komşularıma nasıl bir gelecek hazırlıyorlar?
2- Bunlar iktidara gelebilir mi?
Birincisinde yanılabiliyor galiba, ama ikincisini iyi biliyor, değil mi?
Bizim halkımız adamı gözünden anlıyor, iktidara gelecek mi gelmeyecek mi diye. Geçen yıl seçimlerden önce Ordu ve Giresun il başkanlarımıza sordum: Ne diyor hemşerilerimiz fındık fiyatıyla ilgili, diye. Dediler ki, "Müthiş tepki var."
Tamam o zaman, AKP'ye oy vermeyecekler, dedim. Bana yanıtları "Hayır AKP'ye oy verecekler" oldu. Ee nasıl olur bu?
"Çünkü" dediler, "Alternatif görmüyorlar."
O nedenle insanlarımızdan korkutarak oy istemek yerine, onlara "Biz güçlüyüz! Biz geliyoruz!" dememiz lazım.
İttifakın muhtarı bile olurum
Kim diyecek "Biz güçlüyüz, geliyoruz" diye?
Biz SHP olarak 2007'de bir karar aldık. Biz herhangi bir ittifak için girişimde bulunmayacağız ama tüm sol, ülke genelinde ortak aday çıkarırsa, yani yerel iktidara talip olursa, onun içinde yer alırız, çözümü de şudur, dedik.
Böyle bir çözüm arayışı olsa siz belediye başkan adayı olur musunuz?
Bu soruyu bana geçen temmuz ayında Söz gazetesi de sordu. Ben de "Bırakın belediye başkan adaylığını, yeter ki bu ittifak sağlansın, ben muhtar adayı bile olurum" dedim. Ertesi gün CHP'den adını vermeyen bir yetkili "Bunlar hep böyledir işte, seçimler yaklaşırken bunları söylerler" diye bir demeç verdi. DSP de "Biz bir birliktelik düşünmüyoruz" dedi.
Peki, bu elinin tersiyle itmelerin sonu nereye gider sizce; siz yedi ay sonrasını nasıl görüyorsunuz?
Önümüzde iki senaryo var. Biri mutluluk senaryosu, öbürü hüzün senaryosu.
Önce mutluluğu alalım; sizce ne olabilir o mutluluk tablosu?..
AKP'yi çıkış noktasından, yani İstanbul Belediyesi’nden vurmak olabilir.
İhtimal var mı?
"İzmir'i, Çankaya'yı, Kadıköy'ü kaybetmeyeceğiz" anlayışıyla yok tabii. Kazanmak için önce talip olmak lazım. Bizim ortalama inancımızda "Niyet her şeyin başıdır" diye bir laf var. Gerçekten niyetin var mı yok mu, İstanbul'u kazanmak istiyor musun istemiyor musun? "Canım ne münasebet, tabii ki kazanmak istiyorum!"
Hayır o değil, hazır mısın bunun gereklerini yapmaya, önemli olan bu. Ama bu mutluluk senaryosunun işlemeyeceğini de görüyorum.
Türk solu ayağa kalkacaktır
O da hüzün senaryosu mu oluyor?
O bir dibe vuruş senaryosudur. Çünkü AKP'nin bir seçim daha yeni bir başarı elde etmesi demek Türkiye tarihinin 58 yıllık siyasi çevriminin değişmesi demektir. Bu yalnızca solu ilgilendiren bir gelişme değildir, Türkiye'nin geleceğiyle ilgilidir.
Nedir bu?
1950'den bu yana 58 yıldır Türkiye'de bir siyasi parti tek başına milletvekili seçimini kazanıp hükümeti kurduğunda onu izleyen belediye seçimini, onu izleyen bir milletvekili seçimini daha kazanıyor. İkinci kez hükümet kuruluyor. Ama dördüncü seçimi kaybediyor ve bu çevrim 8'le 10 yıl arasında sona eriyor.
Eğer 2009'da 59 yıldır olan olmazsa yeni bir dönem başlayacaktır ve Türkiye siyaset alanıyla yeniden inşa edilecektir.
Yani sol için yedi ay sonra mutluluk yoksa da tufan var?
Mutlaka var ve ister mutluluk olsun ister hüzün senaryosu, yedi ay sonra Türkiye solu kesinlikle yeni kadrolarla, yeni isimlerle yeniden ayağa kalkacaktır. Belki önce dibe vuracak ama oradan yeniden çıkılacaktır.
Yani eğer siyaset boşluk kaldırmıyor yargısı doğruysa, ki bence doğru, solsuz bir Türkiye olamaz. 1 trilyon dolara yakın gelir yaratan bir ülkenin solu böyle kalamaz. Zaten Türkiye'nin koşulları da sola çağrıda bulunuyor. Ama peki nasıl olacak derseniz, işte onu da yedi ay sonra göreceğiz.
Milliyet