Hasan Pulur/Milliyet
Abdüllatif Şener’in doktora tezi...
Uzaktan bakıldığında herkes birbiriyle kavgalı; sağcı solcuyla, laik şeriatçıyla, patron işçiyle, memur devletle, futbolcu hakemle, hakem seyirciyle...
Peki, herkes bu kadar kavgalı da, kör topal, iyi kötü, bu işler nasıl yürüyor?
Sağduyuyla!
Eğer, sağduyu olmazsa, yukarıda sıraladıklarımız birbirlerini yerler, kan gövdeyi götürür.
Bütün sorun asgari müşterekte anlaşmakta...
* * *
ABDÜLLATİF Şener’i bilirsiniz, Erbakan’ın Maliye Bakanı, AKP’nin kurucularından, şimdi ayrıldı, siyasetçilik dışında bir şapkası daha var: Bilim adamı, üniversitede öğretim üyesi, doçent...
Şimdi size onun “doktora” macerasını özetleyeceğiz. (x)
* * *
ŞENER, üniversitede öğretim görevlisiyken, “doktora” tezini hazırlamaya karar verir, doçent Oğuz Oyan’a gider; “Tez çalışmamı sizinle birlikte yapmak istiyorum” der. Oyan kabul eder, birlikte tez konusunu seçerler:
“Osmanlı’dan bugüne kadar vergi sisteminin oluşumu.”
Arkadaşları “Yahu sen ne yaptın?” diye Abdüllatif Şener’i uyarırlar:
“Hem zor adamdır, hem de solcudur, uyuşamazsınız!”
Abdüllatif Şener kalkar gider, karşılıklı konuşurlarken, “Ben solcu değilim!” der.
Oğuz Oyan başını sallar:
“Biliyorum!”
“Benim bazı İslami bakış açılarım vardır.”
“Fark etmez, ben Fransa’dayken Marksist partide de Hıristiyan demokratlar vardı. Sen çalışmana bak, iyi yaparsan problem olmaz.”
* * *
DOKTORA çalışması başlar, sürer. Sıra tezin yazılışına gelmiştir. Abdüllatif Şener’de tezi daktiloya çektirecek para yoktur. Belki dünyada ilk kez bir doktora tezi elle yazılır. Oğuz Oyan bunu da kabul eder, ama Fransa’ya gidecektir, dönünce değerlendireceğini söyler.
Abdüllatif Şener, “Bu altı ay sürer, benim dayanacak halim yok!” diye itiraz eder.
Sonunda anlaşırlar, Şener, Hoca’nın yazılı sınav kâğıtlarını okuyacak, Hoca da onun doktora tezini...
* * *
BİR pazar günü Oğuz Oyan’ın evinde buluşurlar, Şener yazılı kâğıtlarını okur, Hoca da doktora tezini... Şener, o gün Hoca’nın eşinin misafirperverliğini ve ikramını unutamaz.
* * *
ABDÜLLATİF Şener, bir ara namaz kılmak için izin ister, Oğuz Oyan, onu lavaboya götürür, abdest alıp çıktıktan sonra salondaki seccadeye buyur eder:
“Kıble doğrudur, seccadeyi ben serdim!”
Şener, bu namaz olayını kendi çevresinden kime anlattıysa inanmazlar:
“Oğuz Hoca’nın evinde seccade olacak da, kıbleyi gösterecek de!”
Onlar, Oğuz Oyan’ın, şimdi CHP İzmir Milletvekili olduğunu öğrenince herhalde daha da şaşıracaklardır.
Abdüllatif Şener bu olayı şöyle anlatır:
“Ben o evde büyükanne, büyükbaba görmedim. Yakını var mı bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. Ben namaz kılacağım dediğim zaman hiç yadırgamamıştır. Saygılı davranmıştır. Vecibeleri yerine getirmem için lavaboyu göstermiş, bu da yetmiyor gibi eliyle seccadeyi sermiş ve salonda sakin bir köşe göstermiş, dahası kıbleyi araştırmayayım diye teyit etmiştir. Bunu, farklı düşüncelere, yaşama biçimlerine gösterilen bir saygı olarak algılıyorum. Bu özellikleri nedeniyle ben her zaman Oğuz Hoca’yı saygıyla anmışımdır.”
* * *
BU iki insandan bu ülkede milyonlarca var, onlar olduğu için birbirimizin boğazına sarılmıyoruz.
Sağduyu, sağduyu, sen ne büyüksün!
———————
(x) Abdüllatif Şener, Adımda Benimle Beraber Büyüdü. Yazan: Çiğdem Toker, Doğan Kitap
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...