E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

ÇANKAYA SOFRASI EDEBİYAT DÜNYASINI KARIŞTIRDI 

Cumhurbaşkanı Gül’ün, Çankaya Sofraları’na edebiyatçıları ağırlaması, edebiyat dünyasını karıştırdı.

5.02.2008 - 11:20
ÇANKAYA SOFRASI EDEBİYAT DÜNYASINI KARIŞTIRDI

Abdullah Gül, türban düzenlemesinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili tavrını ortaya koydu. Atatürk’ün sofralarına benzeten de oldu, alkışlayan da, kınayan da...

Fikret Otyam: Bu, uydurma bir öğlen yemeği. Katılanlara da ben katılmıyorum. O adamla yemek yenmez. Katılanların katılmamalarını dilerdim; Adalet Ağaoğlu hariç. Enis Batur: Böyle bir yemeğe çağrılmış olmak istemem. Yani buna layık görülmüş olmak istemem. Ama bu benim kişisel tavrım; yemeğe çağrılanların gitmiş olmasını yadırgıyor falan değilim. Pınar Kür: Edebiyatçı iktidarla yakın ilişkiler içinde olmamalıdır. Eğer ben onun yemeğine gidersem, partisine gidersem, o zaman onu rahat rahat eleştirmek ve yaptıklarına karşı çıkmak hakkını kaybederim, diye düşünüyorum. Çetin Altan: Ben gidemezdim zaten, 81 yaşındayım evladım. Sanat dünyasının insanlarıyla tanıştığı ölçüde itibar kazanır bir siyasetçi de. Solmaz Kamuran: Kendimizi de onurlandırılmış hissediyoruz. Sanat ve bilimi reddetmeden, onlarla bütünleşen bir yönetim kadrosunun Türkiye’de oluşmaya başlaması benim açımdan sevindirici bir şey.

Fikret Otyam:
ATATÜRK’ÜN SOFRASINDA HERKESİN İÇECEĞİ VARDI

Atatürk’ün sofrası diyorlar, bu beni çok üzüyor, çok üzüyor. Çünkü Atatürk’ün sofrasında herkesin içeceği vardı en azından. Muhabbet en güzel şekilde yapılırdı. Herkes fikrini apaçık söylerdi, saatlerce devam ederdi. Bu, uydurma bir öğlen yemeği. Katılanlara da ben katılmıyorum. O adamla yemek yenmez. Katılanların katılmamalarını dilerdim; Adalet Ağaoğlu hariç. Adalet onları yazılarında çok güzel destekledi, akıl almaz, tuhaf bir şey. Doğru bulmuyorum, gitmemeleri lazımdı. Çünkü protesto etmek onlara bir ders olurdu. Ama ne yapalım. Cumhurbaşkanı’yla bir öğlen yemeği yiyelim demişler. Yüzde 47,5. Afiyet şeker olsun onlara.

Enis Batur:
BÖYLE BİR BULUŞMAYA KATMERLİ GİTMEZDİM

Afiyet olsun. Cevabım biraz politik gibi görünecek ama. Birincisi, cumhurbaşkanlarının böyle edebiyat, kültür adamlarıyla yemek yeme eğilimleri, sanıyorum çağımızda evrensel boyutlar almaya başladı. Bunun öncüleri vardı; örneğin François Mitterand, Yaşar Kemal’le kahvaltı etmişti. Sık sık yazarlarla, ressamlarla buluşurdu. Daha öncesinde Pompidou da aynısını yapardı. Epey yaygındı. Clinton da çok meraklıydı. Márquez ve Fuentes ile yedikleri bir yemeğin sonrasında ya Márquez’in ya Fuentes’in yazısını okumuştum ve çok şaşırmıştım. Clinton’dan çok keyif aldıklarını, birlikte çok iyi saatler geçirdiklerini anlatıyorlardı. Türkiye’de devlet başkanları genellikle davetlerle bu işi atlatırlardı. Şimdi demek ki yeni trende uygun davranışlar göreceğiz. Güzel. Kendi payıma bir itirazım yok. Böyle bir yemeğe çağrılmış olmak istemem. Yani buna layık görülmüş olmak istemem. Ama bu benim kişisel tavrım; yemeğe çağırılanların gitmiş olmasını yadırgıyor falan değilim. Herkes kendi değer sistemi, yaklaşımlarıyla karar verir. Bunda ayıplanacak ya da eleştirilecek herhangi bir şey görmüyorum. Sonuç olarak her durumda otoriteyle yemek masasında buluşmak istemem. Cumhurbaşkanı’nın niteliğinden bağımsız olarak bunu söylüyorum. Ama tabii burada her durumda Cumhurbaşkanı’nın dünya görüşüne yakınlık da duymuyorum. Dolayısıyla böyle bir buluşmaya katmerli gitmezdim.
Çankaya Sofrası’nda 301 ve türban anlaşması

Pınar Kür:
EDEBİYATÇI İKTİDARLA YAKIN İLİŞKİDE OLMAMALI

Daha önce Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla beni de Köşk’e davet etmişlerdi. O zaman da gitmedim. Benim tezim şu ki; edebiyatçı iktidarla yakın ilişkiler içinde olmamalıdır. Eğer ben onun yemeğine gidersem, partisine gidersem, o zaman onu rahat rahat eleştirmek ve yaptıklarına karşı çıkmak hakkını kaybederim, diye düşünüyorum. Dolayısıyla sanatçının kişinin iktidarla mesefeli bir duruşu olması gerektiğine inanıyorum. Hele şimdiki Çankaya Köşkü’nü hiç siyaset üstü görmüyorum. Çünkü kendisi AKP’nin adamı. Daha önce de mesela Demirel’le Özal da yine belli bir partinin adamlarıydı; onları da siyaset üstü görmüyorum. Ama siyaset üstü olan bazı cumhurbaşkanları oldu. Aklıma Fahri Korutürk geliyor mesela. Ama, hele şimdi, Çankaya’nın çok politize olduğunu düşünüyorum.

Çetin Altan:
CUMHURBAŞKANI GELMEZ Mİ YAZARIN EVİNE?

Ben gidemezdim zaten, 81 yaşındayım evladım. Siyasetçi daha üstündür demek, o Türkiye’nin koşullanması. Cumhurbaşkanı gelmez mi yazarın evine?.. Dünyanın her yerinde gelir. Düşünebiliyor musunuz, Orhan Pamuk’u kalkıp mesela Bush’un karısı okuyor. Yeryüzündeki okuyucular, hepsi, onun okuyucusudur. İnsan Afrika’da doğar, Hollanda’da doğar... Ama onu kim okuyorsa, aynı düzeyde yakındır ona. İnsanlığın ortak bahçesi dediğim bu benim. Çaykovski Rus bestecisidir diye dünya onu çalmıyor mu? Bu evrensel boyutların pencerelerini açar sanat dünyalarının insanları. Bayrakların direklerinden daha fazla tanıtırlar bayraklarını yeryüzünde.

İKİSİNİN RÜTBESİ BİRBİRİNDEN YÜKSEK DEĞİLDİR
Bak ben sana küçük bir şiir okuyayım: “Sen de cevher var imiş/ Bunu alem ne bilsin?/ Süslü bir dairede/ Müdür bile değilsin”... İktisat Fakültesi’ni kuran bir iktisatçı vardı, o demişti ki; “Sizde değerliler önemli değil, önemliler de değerli değil.” Türkiye’de karışıyor bu kavramların hepsi. Bir cumhurbaşkanının kalkıp da -daha evvvel de oldu bu toplantılar- şimdi Özal’la ahbaplık eden aynı iki insan; biri cumhurbaşkanı, diğeri yazar. İkisinin rütbesi birbirinden yüksek değildir. Ben işin evrensel boyutunu söylüyorum. Yeryüzü o evreye gelmiş. Sanat dünyasının insanlarıyla tanıştığı ölçüde itibar kazanır bir siyasetçi de. Onun dönemine rastlamış ve çok daha uzun yıllar ansiklopedilere girmiş insanlar onlar da. Türkiye’nin gözlükleri ortaçağdan bakıyor Türkiye’ye. 21. yüzyıldan ve uzaydan bakmak gerekir artık bu işlere. Mesele şudur; bu kolektif bir ölçüdür, bireysel bir mesele değildir. Türkiye’den değerli adamlar, değerli insanlar geçti. Makam sahibi olmak başka şeydir, vazgeçilmez olmak başka şeydir, varlıklı olmaz başka şeydir. Türkiye’nin gündeminde olmayan kavramlar bunlar. Molière’de vardı, 14. Louis’de vardı. Kalem sahibi olmak makam sahibi olmakla eşdeğer görülür bir yerde.

CUMHURBAŞKANLARI KİTAP OKUMAZ MI YANİ
Yazı yazan insanlar onlar yahu! Yazı yazan bir adam, başka yazı yazan bir adamı değerlendirebilir mi? Bir yazı adamının başka bir yazı adamını değerlendirmesi çok terbiyesizce bir şey olur bir kere. Bu simgeseldir, kolektiftir. Büyükelçi de Türkiye’yi temsil ediyor. Tüm Türkiye’yi mi davet edecekler? Onun gibi bir şey bu. Simgesel bir şey. Edebiyat dünyasının simgesel ve gayet geçerli insanlarıyla, belki de kendisi de zevk aldığı için edebiyattan -Cumhurbaşkanları öykü dinlemez, kitap okumaz diye bir şey mi var yani-. Gülüyorsunuz ama; politika gelir geçer, sanatçı kalır.

Solmaz Kamuran:
KENDİMİZİ DE ONURLANDIRILMIŞ HİSSEDİYORUZ

Devlet adamlarının, politikacıların sanat dünyasının isimleriyle yakınlaşma çabalarında kendi payıma hiç bir sakınca görmüyorum. Tam tersine çok güzel. Bir meclis veya devlet yönetimi sanatçılara ne kadar yakınsa, o kadar evrenselleşme şansı olur. Sanatından kopuk bir yönetim olmaz. Bugün Fransa’da herhalde kendi yazarlarını, şairlerini bilmeyen devlet adamı sözkonusu bile değildir, övünürler onunla. Burada Nobel kazanmış bir yazarımızı yerden yere vuruyorlar, hatta işi canına kastetmeye kadar götürenler çıkıyor. İsimlerin de böyle bir grup gibi, klan gibi seçildiğini sanmıyorum. Giden isimler, hepimizin çok sevdiği, saydığı değerli dostlarımız. Hepimizi de Spor Sergi Sarayı’ndaki kutlama gibi Çankaya’ya toplamaları mümkün değil. Sembolik bir anlamı var. Biz onlarla kendimizi de onurlandırılmış hissediyoruz.

SANATLA BÜTÜNLEŞEN YÖNETİM SEVİNDİRİCİ BİR ŞEY
Onlar da bu şekilde edebiyat dünyasına, sanatın diğer dallarına daha yakınlaşırlar. Sanat ve bilimi reddetmeden, onlarla bütünleşen bir yönetim kadrosunun Türkiye’de oluşmaya başlaması benim açımdan sevindirici bir şey. Adalet Ağaoğlu’nu çok severim. Onun hayatının hiçbir döneminde, hiçbir zaman, hiç kimsenin katibi olduğunu düşünmedim. Diğer arkadaşlar da öyle. Bu konunun üzerinden politika yapılmasını da yanlış buluyorum. Güzel bir şey bu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aralarında TCK’nın 301. maddesinden yargılanmış yazarların da bulunduğu edebiyat dünyasının önde gelen isimlerine verdiği yemekte, bu yasa maddesinin kalkacağına dair güvence verdi.

GÜNLERDİR gazetelerde ve televizyonlarda yapılacağı belirtilen Çankaya’daki yazarlar, edebiyatçılar toplantısı dün gerçekleşti.

Davetli listesi; Adalet Ağaoğlu, Elif Şafak, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Rasim Özdenören ve Selim İleri’den oluşuyordu.

Gönderilen davet faksında yemeğin saat 12.30 ile 14.30 arasında olacağı bildiriliyordu.

Elif Şafak, Doğan Hızlan, Selim İleri dün sabah 09.00 uçağıyla Ankara’ya gideceklerdi. Ancak Ankara’daki sis yüzünden 11.15’te İstanbul’dan kalkan uçakla ancak 13.15’te yemeğe yetişebildiler .

Konukları önce Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof.Dr. Mustafa İsen karşıladı, daha sonra da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuklara tek tek ’hoş geldiniz’ diyerek ellerini sıktı.

Masadaki mönü kartında yemek listesi ve şarap çeşitleri yer alıyordu.

Adalet Ağaoğlu, Cumhurbaşkanı’nın bu tür davetler vermesinin önemini belirterek teşekkür etti.

Türkiye’nin ve Türkler’in dışarda yanlış tanındığını, cumhuriyet rejiminin bize kazanımlarının hálá bilinmediğinden yakındı.

Abdullah Gül, bu açıklamaya, AB konusundaki çalışmalarla cevap verdi.

AB yolunda ilerlediğimizi gerek Kopenhag Kriterleri gerek yasal düzenlemeler, ekonomik çalışmaların bu konuda yararlı olduğundan söz etti.

Dışişleri Bakanı iken yurt dışında resmî temaslarla yetinmediğini, derneklerde, sivil toplum kuruluşlarında konuşma yaparak, soruları yanıtladığını, Türkiye’ye merakın büyük olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı buraya gelen yabancı devlet adamlarının İstanbul’u görmesini şart koştuğunu, onların bizim alışveriş merkezlerini görmelerini, dolaşmalarını istediğini söyledi.

REFERANDUM DEMEDİM

Hiç kuşkusuz bu yemekte türban meselesi de gündeme geldi. Davetlilerden bir bölümü, bunun sadece üniversitede kalması gereğini savununca, burada kalacağına dair bir konuşma yapıldı .

Selim İleri, bu gerginliğin, keskinliğin herkesi huzursuz ettiğini söyledi, onun görüşüne herkes katıldı.

Gül, "Dışarıda konuşulan pek çok konu insanlarımız arasında konuşulmuyor. Bu konuşmalar dışarıda çok keskinleşiyor, ama insanların gündemini oluşturmuyor. Bu gerginlik olmamalı, bu kadar keskin olunmamalı" dedi.

Cumhurbaşkanı, bazı meselelerin dışarıya yansıyışının farklı olduğunu, karşıt düşüncelerde olanların birbiriyle anlaştıklarını hatta birbirini kırmamak için daha yumuşak davrandıklarını belirtti.

Bir örnek de verdi. "Yabancı bir komşumuza, çok daha fazla yakınlık duyarız."

Cumuhurbaşkanına göre, artık AB yolunda oluşan standartlar, normlar yeni bir hayat getirdi. Bunlar değişmez.

Gül, referandum konusuna açıklık getirdi.

"Ben türban konusunun referanduma götürülmesinden söz etmedim. Eğer yeni bir Anayasa yapılırsa, baştanbaşa değişirse o zaman referandum gerekebilir, dedim."

Abdullah Gül, bu toplantıları yapmanın gerekçesini şöyle açıkladı:

"Hepimiz, gündelik işler yapıyoruz ve bunlara gündelik bir açıdan bakıyoruz, sanatçıları, bilim adamlarını çağırmamın nedeni, bu kişilerin gündeliği aşan bakış açılarını, yaklaşımını öğrenmek.

Yazarlardan bazıları Gül’e kitaplarını armağan etti.

Gül de konuklara, kendi yazılarından oluşan ’Yeni Yüzyılda Türk Dış Politikasının Ufukları’ adlı Türkçe-İngilizce kitabı imzaladı ayrıca ’Dış Politikamızdaki Yeni Ufuklar’ adlı Türkçe-İngilizce kitabını armağan etti.

Adalet Ağaoğlu, yazar özgürlüğünü kısıtlayan yasa maddelerinin kaldırılmasını söz konusu etti. Kendisinin 159. maddeden Elif Şafak’ın da 301’den çektiklerine değindi.

Abdullah Gül, yakında bu maddenin kalkacağını, ama önemli olan zihniyet değişikliği olduğunu, yoksa yeni sorunların birbirini izleyeceğini söyledi.

Abdullah Gül, bu toplantının ardından başka sanatçıları çağıracağını söyledi.

Hilmi Yavuz, kavramlar üzerine anlaşmamızın gerektiğini söylerken yeni başlayan Divan Toplantıları’nın amacını anlattı. Sözgelimi, simge, kamusal alan gibi kavramları herkesin farklı algıladığını bunun tartışılarak bir sonuca bağlanması gerektiğini belirtti.

Selim İleri, gerginliğin ancak sanat-edebiyat aracılığıyla yumuşak bir şekilde çözüleceğini açıkladı .

Çankaya’nın salonunda önce ayakta, sonra da masa başında fotoğraflar çekildi.

İKRAM İŞİ EŞİMİN

Abdullah Gül, yemekleri beğendiğini söyleyen konuklara, yapılacak ikramla eşinin ilgilendiğini belirtti.

Yemeğe katılan herkes davetten memnundu. Cumhurbaşkanının sanata, sanatçıya, edebiyatçıya gösterdiği ilginin sürmesini istediler.

Yemeğin iki önemli konusu ’Frankfurt Kitap Fuarı’nın 2008’de Türkiye’nin onur konuğu olması’ meselesi, ’2010 İstanbul KÜltür Beşkenti’ işi idi.

Gül ve İsen, bu konuda yapılan çalışmalardan söz ettiler .

Doğan Hızlan’ın sorularından biri de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın bir binasının olmayışı idi. Gül, bu konunun yeni önüne geldiğini, ilgilendiğini; İsen de yakında Kültür ve Turizm Bakanı’nın bu konuda Cumhurbaşkanı’na bilgi vereceğini söyledi .

Çankaya’dan çıkarken kapıda televizyoncular ve gazeteciler yer almıştı.

İstanbul’a dönüşte de konuklar böyle bir ilgiyle karşılaştılar .

Hızlan ve Ağaoğlu şarabı tercih etti

Cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin önde gelen edebiyatçılarını buluşturan yemekte içki servisi de yapıldı. Portakal soslu zeytinyağlı kereviz, lagos şiş, puf böreği, roka salatası ve limonlu parfenin ikram edildiği yemekte, Adalet Ağaoğlu, Doluca Sarafin Chardonnay’ı, Doğan Hızlan, Doluca Karma Gamay Boğazkere’yi tercih etti. Yemeğin diğer konukları ise meyve suyu içtiler. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, yemek sonrası gazetecilerle yaptığı sohbette, "Bütün romancıları davet etmemiz mümkün değil. Ancak yazar Orhan Pamuk da davet edilebilir" dedi.

YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.

Bu haber henüz yorumlanmamış...

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
 
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
HAYRUNNİSA GÜL BAŞINI AÇSIN TÜRBAN SORUNU ÇÖZÜLÜR
Cumhuriyet yazarı Oktay Akbal, Hayrunnisa Gül'ün başını açmasıyla türban ...
 
DOLAR ARTACAK, EURO DÜŞECEK
İşte üç büyük bankadan piyasalara dair beklentiler..
TÜRBANCIYDI, CHP'DEN VEKİL OLUNCA...
İstanbul Üniversitesi rektörlüğüne aday olduğu dönemde 'başörtüsünü serbest ...
EMNİYET HAVA GÜCÜ KURUYOR
Emniyet Teşkilatı, havada güçlenmek için 20 trilyon kaynak aktardı. Helikopterler ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
döviz
Almanya
1. Lig
IŞİD
ygs puan hesaplama
Fatih Erbakan
Maden Ocakları
ismail kartal
kazakistan