Cumhuriyet…
Nedir sizce onun anlamı?
Bir kelimeden fazlası mı, yoksa bir sesin içindeki yankı mı?
Bir bayram sabahının sevinci mi, yoksa yüzyıllık bir arayışın nefesi mi?
Belki de hepimizin dilinde aynı kelime, ama yüreğinde bambaşka bir çağrıdır.
Ama asıl soru şudur:
Biz gerçekten niçin Cumhuriyet isteriz?
Bir sabah uyandığınızı düşünün. Her şey yerli yerindedir: Tanıdık sokaklar, tanıdık yüzler, değişmeyen bir düzen...
İlk gün güven verici gelir.
İkinci gün alışkanlığa dönüşür. Üçüncü günse sıkıntı başlar. Çünkü hayat yenilenmek ister.
Değişmeyen düzen, bir noktadan sonra ruhu yorar.
Herakleitos’un kadim sözü aklıma gelir: “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.”
Çünkü nehir her an değişir, akar, yenilenir; insan da öyle.
Hayatın özü değişimdir. Bir nehir akmazsa, suyu ilk bakışta berrak görünür; ama zamanla bayatlar, kokar, yaşamı boğar.
Cumhuriyet de böyledir.
Bir toplumun Cumhuriyet’i yalnızca bir defa ilan edilmez; o, her gün yeniden var edilir. Eğer Cumhuriyetin ruhu canlı tutulmazsa, durağanlaşırsa, o toplumun düşüncesi de bayatlar. Sesler tekdüzeleşir, renkler solar. İnsan kendini tekrar eder, toplum kendini tüketir. Oysa Cumhuriyet, bir yenilenme iradesidir. Halkın kendi kaderine sahip çıkma kararlılığıdır. Özgürlükle.
Bazen tekdüze bir hayat zamanla alışkanlığa dönüşür. Aynı sabahlar, aynı sözler, aynı yollar…
Fakat insan ruhu yalnızca alışkanlıklarla değil, özgürlükle de beslenir. İçimizdeki kıpırtı, yeni bir fikir, farklı bir yöneliş bize yaşam enerjisi verir.
Cumhuriyet de işte tam burada devreye girer:
Bir milletin iç kıpırtısı gibi.
Gençlerin kampüslerde, meydanlarda, sahnelerde dile getirdiği özgür düşünce arzusu, Cumhuriyet’in nabzıdır.
Basının susturulduğu, fikirlerin korkuya teslim edildiği dönemlerde o nabız zayıflar. Çünkü Cumhuriyet, ancak seslerin çoğulluğuyla yaşar.
Dünyaya bakın:
Özgür düşüncenin yaşadığı yerde bilim, sanat, vicdan ve umut gelişmiştir. Çünkü fikirlerin dolaştığı yerde hayat çoğalır.
O halde Cumhuriyet yalnızca bir yönetim biçimi değildir; Cumhuriyet, insanın kendi varoluşuna sahip çıkma iradesidir. Korkudan değil, özgür iradeden doğan bir ortak yaşam biçimidir. Her sese kulak vermek, yanlıştan dönebilmek, farklı olana yer açabilmektir. Çünkü durağan suda yaşam tükenir, akışta ise yeniden doğar.
İşte Cumhuriyet bize yalnızca bir yönetim değil, bir yaşam biçimi öğretir:
Hayat, özgür kaldığı sürece yaşanır.
O halde daima sormak gerekir:
Biz Cumhuriyet’in akışına direnenlerden mi olacağız, yoksa o akışın içinde kendimize yeni yollar açabilenlerden mi?
Biz halkın sesinin yankılandığı bir Cumhuriyet mi istiyoruz,
yoksa hep aynı yöne dönen bir çarkın içinde sessizliğe gömülmeyi mi?
....
Bu topraklara özgürlüğün nefesini üfleyen o büyük iradeye,
Cumhuriyet’i kanıyla, emeğiyle, inancıyla var eden aziz millete ve o umudu bir ulusun kalbine nakşeden Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına sonsuz saygı ve minnetle...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.