Bir Sistemi İçeriden Onarmaya Çalışanların Hikâyesi_
Bir düşünün…
Canınız çikolata çekmiş. Otomata gidiyorsunuz, paranızı atıyorsunuz, düğmeye basıyorsunuz, ancak ne çikolata var düşen, ne de para geri geliyor.
Bir daha deniyorsunuz…
Sonra bir daha…
Bu sırada arkanızdan bir ses:
“Boşuna uğraşma, o otomat bozuk!” Siz hâlâ umutlusunuz.”
“Bir yerde temas vardır,” diyorsunuz.
“Bir şey sıkışmıştır. Belki biraz daha sabırla, biraz daha dikkatle çözerim.”
İşte tam da böyle başlar bazı insanların sisteme inancı. Bir okulda, bir kurumda, bir belediyede, bir örgütte…
Bir yerlerde işler tıkanmıştır ama “Niyet iyi olursa, değişir.” diye düşünürsünüz.
Ve başlarsınız düğmelere basmaya.
Toplantılara girersiniz. Projeler üretirsiniz.
Birilerine anlatırsınız: “Bakın, bu böyle olmamalı.”
Ama sistem kendi dilini konuşur. Otomat yine sessizdir. Ne içeriden bir ses gelir, ne de küçük bir değişim.
George Bernard Shaw’ın dediği gibi:
“İyi niyet yeterli değildir; çünkü kötü niyetli insanlar iyi niyetlilerden daha kararlıdır.”
Zamanla yorgun düşersiniz. İçinizdeki iyi niyet, bozuk paralar gibi haznesine düşer sistemin.
Sizi de öğütmeye başlar.
Bir bakmışsınız siz de susturulmuş, siz de uslandırılmışsınız.
Ya da hâlâ orada dikiliyorsunuz…
“Belki bu sefer olur” diyerek…
Şunu bilmeliyiz ki:
Bazı düzenler, bozulduğu yerde kalmak ister. Çünkü o bozukluk, birilerinin işine yaramaktadır. İşte siz ne kadar iyi niyetli olursanız olun, çalışmayan bir makinenin içinde dönüp duran çarklar, sizi de öğütebilir.
Belki de bazen gitmek gerekir.
Kendinize ait yeni bir sistem kurmak.
Başka bir makine, başka bir umut…
Ya da sadece durup düşünmek:
“Ben neden hâlâ buradayım?”
Son sözüm şöyle olsun:
Bozuk otomat sadece çikolata vermez.
Zamanınızı, emeğinizi ve inancınızı da sessizce yutar.
Ancak,
Zamanınız ve emeğiniz değerli. Onları bozuk makinelerde harcamayın; kendi yolunuzu çizin.