Her sene bu zamanlar, neredeyse hepimiz aynı metafizik özgüvenle ayağa kalkarız:
“Bu sene farklı olacak.”
Bu cümle, felsefe tarihinde defalarca çürütülmüş olmasına rağmen hâlâ ısrarla kullanılmaktadır. Spor salonu üyelikleri alınır, ajandalar alınır, hedefler yazılır.
3 Ocak’ta ajanda kaybolur,
10 Ocak’ta spor salonu görülmez,
Şubat’ta zaten herkes hayata küsmüştür.
Benimki de farklı değil. Yeni yıla girerken içimde öyle bir heves, öyle bir coşku oluyor ki… Geçen sene yeni yıla bildiğin Jim Carrey enerjisiyle girdim. Yüzümde sabit bir sırıtış, içimde motivasyon konuşmacısı gibi bir özgüven… “Bu sene benim senem!” diye diye girdim.
Ama nasıl çıktım?
Müslüm Baba modunda.
Yani Jim Carrey girdim,
Müslüm Gürses çıktım.
Bir ara yılın ortasında “İtirazım var.” diye balkona çıkıp şarkı söyleyecek kıvama geldiğimi hatırlıyorum.
Fakat ilginç olan şu ki…
Bu benim her sene devam eden kaderim gibi.
Yeni yıla Hollywood, Oscar, ışıklar…
Çıkışa gelince: Arabesk FM.
Bu yıl dedim ki “Tamam, bu böyle gitmez.”
Bu kez yeni yıla felsefeyle gireceğim.
Felsefi, sorgulayan, derin düşünen bir giriş…
Artık yılın içinden
Neyzen mi çıkarım,
Mevlana mı çıkarım,
Dede Korkut mu çıkarım
hiçbir fikrim yok.
Anlayacağınız gelecek yıldan tek bir temennim var:
Mümkünse iyi bir giriş – çıkış yapmak...
Yani çok şey istemiyorum, bari bir kere girdim Beyoncé, çıktım Beyoncé olsun.
Ama içimde bir şüphe…
“Sen yine hazırlıklı ol dostum, bu sene de girersin Nietzsche, çıkarırsın Mahmut Tuncer” diyor.
Yine de umut ediyorum.
Hadi bakalım yeni yıl…
Girişim bende, çıkışım sende!
BEN HAZIRIM.
Sen de kendini topla artık.