Sabahattin Önkibar'ın Yeniçağ'daki köşe yazısının ilgili bölümü...
AKP ve onun üçte ikisi demek olan Tayyip Erdoğan kapatılmanın sonları anlamına geldiğini görüyor.
Onun için de içeride ve dışarıda akıl almayacak taarruzlar yapıyor.
İçeride Ergenekon’dan korkutmalara, takiplerden örtülü tehditlere kadar pek çok metoda başvuruyor ve Göbels’i imrendirecek dezenformasyonlar yapıyor.
Dışarıdaki metotsa eşyanın tabiatı gereği farklılık arz ediyor.
AKP’ye göre kararı verecek olan Anayasa Mahkemesi üyelerini etkilemelin yolu Müesses Nizam’dan geçiyor.
Müesses Nizam ikna edilirse birkaç üyenin saf değiştirmesi mümkündür.
Dolayısıyla AKP’nin bugünkü temel stratejisi kararı verecek olan üyelere etki edebilecek olan bu yapıya baskının yapılmasıdır.
AKP, Müesses Nizam’a başlangıçta “Beni kapatırsan Güneydoğu’yu kaybedersin. Tutkal benim” mesajını iletti, lakin karşılık alamadı.
Bunun üzerine dışarıya yöneldi.
Önce AB’yi kışkırtarak, kapatılırsam birliğe girmeyi unutun mesajlarını pompalattı.
Yeterli ilgi görmeyince okyanus ötesine geçerek adeta Türkiye’nin kellesini uzattı.
Yıllar yılı direnen AKP, bir gecede Ermenistan’la ilişkiye ve kapı açmaya yeşil ışık yaktı.
Kıbrıs’ı Girit statüsüne sokacak malum talebe boyun eğdi.
K. Irak’taki peşmerge yönetimiyle oradaki Kürt yapısını resmen tanıdı ve dahası, bunu Irak’ı ziyaret ederek de tescilledi.
Bitmedi.
En önemlisi İran noktasında kamuflajlı olarak ABD’nin taleplerine yeşil ışık yaktı.
Türkiye güya arabulucu bir örtüyle Washington-Tahran gerginliğinde taraf oldu.
Peki bütün bunların anlamı ne midir?
AKP’nin Türkiye’nin onlarca yıllık kırmızı çizgilerini paspas yapması ya da bütün milli davalarında beyaz bayrak çekmesi demektir.
Evet AKP kendini kurtarmak için Türkiye’nin hayati çıkarlarını feda ederek adeta bir rüşvet paketini ABD’ye sunmuştur.
Bulunulan iklimde ABD Başkanı Bush’un ulusal güvenlik danışmanı Stephen Hadley’in sürpriz olarak Ankara’ya gelmesinin kapatılma davasının İran’a destek olayıyla takas edilmesinin olduğu yoğun spekülasyon konusudur.
Keza tam da bu süreçte ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi CIA mensubu Mark Parris’in malum sözleri de dikkate alınması gereken bir başka fotoğraftır.
Parris, kapatılma ihtimalini bir ay öncesinden daha düşük ihtimalle görüyorum diyerek adeta ülkesinin pazarlık şansını yükseltmek istemektedir.
ABD gibi küresel bir güç Türkiye’deki davayla bu düzeyde ve sıcaklıkta ilgileniyorsa mutlaka somut bir amacı var demektir. Suudi ve Körfez şeyhlerinin hamisi Washington’un amacı demokrasi, şu bu olamayacağına göre onun derdi belli ki İran olayında Türkiye’yi yanına çekmektir. ABD, Irak olayında yaşadığı hayal kırıklığı sebebiyle de bu sefer işi sağlama bağlamak için oyun üstüne oyun kuruyor.
Görünen şu gün itibarıyla AKP’nin kapatılmamak için Washington’a boyun eğdiğidir.
Hesap da malum ABD bastıracak ve Müesses Nizam’ı etkileyecek ve de onların katkısıyla da Anayasa Mahkemesi kapatılma kararını reddedecek.
AKP böyle bir sonucun normal karşılanması için içeride dezenformasyon yapıyor, yani kapatılmada havanın değiştiği imajını oluşturmaya çalışıyor.
Peki bu hesap tutar mı?
367 ve Türban davasında bilinen tavrı takınan üyeler buna boyun eğer ya da eğdirilir mi?
Bu bağlamda Ankara’da üretilen müthiş dedikoduları yarınki yazımda sunacağım.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...